
LEMAN DERGİSİ PROVAKASYONU VE TOPLUMSAL DİRENÇLİLİK
Küresel ve bölgesel hassasiyetlerin yaşandığı bir dönemde, tam da bu gerilimlerin orta yerinde bulunan ülkemizde bir gelişme yaşandı. Bir taraftan İsrail’in saldırgan ve vahşi davranışları ile yakından yüzleşen ülkemiz, diğer taraftan İsrail ve İran savaşının kıyısında süreci izlerken ve şüpheli orman yangınları ile mücadeleye odaklanmış iken bir akşam vakti, tam da benzerlerine uygun bir şekilde Leman dergisinde çıkan bir karikatür ile sarsıldı.
Leman isimli dergi, belirsiz bir tutum üzerinden Hz. Muhammed (S.A.V) ve Musa (A.S’ı) kirli mizahın bir nesnesi yapıverdi. Ustalıkla, içinden çıkacakları bir belirsizlik ile resmettikleri şey açıkça pek çok boyutu ile kusurlu ve tahrikkar. Biz onu kastetmedik, hem de ısrarcı da değiliz pardon deseler de ne yaptıklarının çok farkındalar. Hangi sınırı örselediklerini ve nerelerde gezindiklerini çok iyi biliyorlar. Aslında karikatürü görünce ilke aklıma gelen şey zamanlama oldu ve zamanlama aslında her şeyi açıklıyor. İçerik, şekil esasları ve zamanlama ile birlikte, toplumun haklı isyanını ve protestosunu kirletmek amacıyla yapılanlar, yazılanlar da konuyu açıklamaya yetiyor.
Belli ki, bu ahlaksız saldırı ve sonrasında çıkarılacak kitlesel olaylara çok bel bağlanmış. Günlerdir doyamadan şiddeti körüklemek için yazmaya, çizmeye devam ediyorlar. Konuyu ülkemizde daha önce yaşanan ve bir mezhep gerilimi olarak işletilen olaylara yaslayarak okuma ve toplumsal yarılmayı besleme çabası çok açık görülüyor. Olanların hepsi bildiğimiz etki ajanlığı ya da psikolojik harp kurallarına göre işliyor. Kimi köşesinden kışkırtmaya çalışıyor, kimi Saraçhane’de asacağız o dincileri, hadi dinci oğlanları bekliyoruz diyerek tahriki derinleştiriyor.
Charli Hebdo ile küresel renklerini gördüğümüz, masa başında kararlaştırılmış bildiğimiz bir tezgâh bu. Toplumun en güçlü değer alanına bir sabotaj yap, toplumsal grupların içindeki marjinalleşmeyi besle, toplumsal yarılmayı sağlayacak bir sosyolojik kırılganlığa konuyu hapset, destekleyici bazı yan faaliyetler, şiddet ve benzeri olaylar ile destekle al sana iç toplumsal çatışma.
Çok şükür ki; toplumun bu saçmalıklardan karnı doymuş durumda. Toplum bu tip durumlarla karşılaştığında STK ve platformlar olarak gidip suç duyurusu ve izinli basın açıklaması yaparak pozisyonunu alıyor ve açık suç emareleri gösteren durumu adli ve güvenlik makamlarına teslim ediyor. Böylece hem tavırsız kalmıyor hem de bir hukuk devletinin ve toplumunun gereklerine uygun şekilde cevap vermiş oluyor. Süreç gördüğümüz kadarı ile tam da böyle oldu. Özellikle STK bilinci yüksek, nitelikli kadrolarla çalışan STK’lar kurdukları ortak platformlarla bu hassas süreci titizlik içinde yürüttüler. Ortak bir makuliyet dili ile hazırlanmış metinler ile ve yaklaşımla pozisyon aldılar ki bu doğru olandır.
Leman provokasyonu çok şükür amacına ulaşmadan sönümlendi. Gerçi gazeteciden çok etki ajanlığı yapan aktörler konuyu uzatarak, amaca uygun kazanımların peşinde koşsalar da, Adalet ve İçişleri Bakanlıkları hızla vaziyet alarak, bu kökü dışarıda süreci kolayca kontrol altına almış oldular.
Tabi bu süreçte siyasi parti liderleri, STK Başkanları, kanaat önderleri de açıklamalarını yaptılar ve bu süreçte kim Türkiye’den yana kim değil bunlarda açıkça ortaya çıkmış oldu.
Saraçhane’den akşam saatlerinde yapılan tahrik edici çağrıları yapanlarında sabaha doğru evlerinden alındığını da öğrenmiş olduk. Şimdi bu olayın arka planındaki çarpık ilişkiler ve uluslararası boyut araştırılıyor. Devlet doğru yerden ve ısrarcı bir şekilde konuya girmiş durumda ve yakında her soru cevabını bulur.
Bu sefer de itidal ve vatanperverlik içinde, millet ve devlet dayanışması ile ucuz atlattık. Fakat bu ve benzeri hamleler her zaman olabilecektir. Milletimizin ve STK’larımızın kriz yönetimi, eylem yönetimi, tavır yönetimi, söylem yönetimi konusunda bu pratiklerden hareketle kapasitelerini çok güçlü tutmaları lazım. Hem duyarsız kalmayacakları hem de doğru yöntemleri kullandıkları bir sivil toplum kültürünün oluşmasında Türkiye’nin gelecek vizyonu açısından çok önemli faydalar bulunmaktadır.
Bu süreçte en değerli cevaplardan biri de İstanbul Milletvekili Sn. Yücel Arzen Hacıoğulları’ndan geldi. Kendileri TBMM’de Salat-u Selam getirmek suretiyle en müstesna cevabı ve protestoyu hafızalara kazımış oldu. En son 15 Temmuz’da TBMM saldırıya uğrarken duyduğumuz Salat-ü Selamlar bu olayın ardında da milletin meclisine çok yakıştı. Salat-u Selamlarla ve dualarla açılan bir mecliste bundan daha güzel bir cevap olamazdı.
Önerim her taraftan sessiz yığınların dilinden Salat-ü Selamların yükselmesidir. Resulün Nebevi yolunun izlenmesi ve onun nizamının ve muazzez ahlakının benimsenmesi en güçlü cevap olacaktır.
Toplam Okunma Sayısı : 314