Arabamızın Yakıtı Ne Olacak?

ARABAMIZIN YAKITI NE OLACAK?

Batının son hızla pompaladığı elektrikli batarya teknolojisine dayalı araç modeline muhtaç mıyız? Yoksa başka teknolojiler de var mı?

 

Tabi ki var ve bu konuda dünyada tam bir yarış var. Öncelikli olarak başını Tesla’nın çektiği lityum batarya teknolojisine dayalı araç üretimi son hızla devreye giriyor. Ülkemiz de bu teknolojiye dayalı olarak gerçekten çok öğündüğümüz TOGG arabasını yaparak sisteme dahil oldu. Bu teknoloji sadece araba ve bataryadan ibaret olmayan bir sistem. Sistemin en önemli ayaklarından birisi de araç şarj istasyonları, bu sistemin en yaygın ve görünür tarafı olacak. Ülkemizde 110 firma yaygın şarj istasyonları kurmak üzere lisans almış durumda, daha başka firmalarda bu alana girecektir kuşkusuz.

 

Lityum batarya teknolojisine rakip olarak yakın zamanda Çin’in başını çektiği ama Japon Toyota firmasının da çok yatırım yaptığı tuz bazlı katı hal batarya teknolojisi son hızla ilerliyor. Çok yakın bir zamanda lityum bataryalar, tuz bazlı katı hal bataryaları ile değiştirilmek üzere. Lityum pillerin üretimi, dünya üzerinde az olan bu madde nedeniyle hem pahalı hem de üretimin artması ile piyasayı doyuracak kadar verimli üretilemiyor. Bu teknolojinin tıkandığı bir başka konu ise bataryaların şarj süreleri ve kapasiteleri. Hızlı şarj teknolojisi ile dahi en kısa 45 dakikada yüzde 80 dolum yapılabilen lityum batarya teknolojisi kullanışlı ve pratik değil. Ayrıca hızlı şarj ile pillerin ömrü çok kısalmakta. Pil ömrünü dert etmesek bile hızlı şarj üniteleri kurmak çok pahalı. Bu yüzden yoğun kullanımda şarj konusu bu teknolojinin en büyük sorunu. Normal hızla bir şarj bu pillerde en az 3-4 saatte mümkün, tam kapasite ile dolması 8-10 saatleri buluyor. Menzil kapasitesi ise şu aralar 400-500 km arasında.

 

Katı hal teknolojisi denilen ve bildiğimiz tuza dayalı bataryalarda ise 7 dakika içinde yüzde 100 şarj imkânı bulunmakta ve lityum bataryaların en fazla 500 km olan menzilleri tuza dayalı katı hal bataryaları ile 1000 km üzerine çıkmakta. Bu yüzden Japon Toyota firması katı hal bataryası teknoloji gelişene kadar elektrikli araç üretimini askıya aldı.

 

Peki sadece batarya teknolojisi mi var? Bugün birçok firma hidrojen yakıtı ile çalışan araçlar üretmekte ve araba fuarlarında sergilemektedir. Hidrojen tanklarını istasyonlarda değiştirmeye dayalı bir teknoloji Pandemi öncesi araba fuarlarında sergilenmiştir. 25 x 25 x70 cm ebadında bir tank ile 110 km gidilebilen, tankları çok basit bir şekilde, büyük pilleri değiştirir gibi haznelere sök tak yapılan ve 6 tanklı bir spor araba modeli sergilenmişti. Bunun dışında Türkiye’nin bir dönem belirli bir seviyeye taşıdığı, Bor hidrürden, hidrojen ayrıştırarak kullanılabilen teknolojisi de mevcuttur. Bor Enstitüsünün sitesinde yapılan çalışmalarda 80 km/saat hızla 150 km menzile kadar ulaşılmış olduğu yazmaktadır. Yalnız bu hidrojen pili üretimimiz belli bir seviyeden sonra gelişmesi durmuştur ne yazık ki. Bu teknolojiye yatırım yapmaya devam etmek gerekir. Bor bizim büyük kapasitede sahip olduğumuz bir madendir.

 

Bir başka teknoloji ise yılardır üniversitelerde öğrenciler tarafından üretilen, her yıl yarışları yapılan güneş hücreleri ile dışı kaplanmış araçlardır. Bu teknoloji aslında gün içinde kullanıma uygundur ama park edildiği zaman güneş ile eklenecek bataryanın doldurulması ile gece de kullanma olanağı vardır. Bu teknoloji kendisini geliştirecek bir Tesla firması beklemektedir. Tesla’nın üretime başlamasına kadar batarya ile giden otomobiller de üniversitelerde proje ödevleri olarak geliştirilen, çok rahatsız ve şekilsiz araçlardı. Tesla firması bu fikri alıp güzel dizayna sahip spor bir araç haline getirince, yüzyıldan fazla zamandır bilinen bu teknoloji yeniden gündem oldu. Hem biliyor musunuz? İlk üretilen otomobiller elektrikliydi, yakıt motorları sonradan kullanılmaya başlandı.

 

Şimdi size aslında var olan ama ekonomik bir döngüsel gelir sistemi vaat etmediği için firmaların hiç ilgi göstermediği bir teknolojiden bahsedeceğim. Sıkıştırılmış hava ile giden otomobiller. Bugüne kadar kullanılan benzin, motorin ya da hidrojen motorlarında, yanma ile oluşan genleşme, dar motor haznesinde sıkışarak pistonları iter ve hareketi sağlar. Genleşmiş ve basınç kazanmış hava, pistonları iter. Peki hiçbir yanma oluşturmadan hareketi daha önce sıkıştırdığımız hava ile sağlasak pistonlar çalışır mı? Tabii ki çalışır. Kompresör ile bir depoya doldurulup sıkıştırılan hava, borular vasıtası ile pistonlara verilirse aynı şekilde çalışacaktır ve bu iş için ne motora ne aktarma sistemine ihtiyaç yoktur. Otomobillerin esas ağırlığını oluşturan ve ön tarafta aşırı yer kaplayan bu sistemler sökülüp yerine büyük ve dayanıklı tüpler yerleştirildiğinde, bu tüplerden basınçla salınan hava piston benzeri mekanizma ile hareketi sağlayacaktır. Bu sitemi kullanan ve dönüşümü yapılmış on binlerce araç şu anda dünyada hareket etmektedir. Bu dönüşüm şu anda kullandığımız her araca uygulanabilir ve araçların hareket etmesi için gerekli olan şey sadece dışardaki havanın depoya basılmasıdır. Bu işi yapacak kompresör ve elektrik bu iş için yeterlidir. Bu teknolojinin anlatıldığı belgeselde araç bagajlarında taşınabilen küçük kompresörler ile 20 dakikada dolan araç şehir içinde 300 km ve saatte 150 km ile yol almaktaydı. Dolum istasyonlarında bulundurulacak güçlü kompresörler ile bu dolum işleminin 5 dakika ancak süreceği de ifade edilmişti. Ancak bu sistemin oluşturacağı geniş bir ekonomik getiri bulunmamaktadır. Bu yüzden araç üreten hiçbir firmanın bu sitemi kabul etmediği telif sahibi kişi tarafından belgeselde ifade edildi. Ayrıca teklif götürdüğü bütün büyük araç firmalarından aldığı standart geri dönüş, telif için ödenecek yüksek bir bedel olmuş. Ancak hiçbir firma üretim yapılmasını asla garanti etmemiş. Kim bilir başka ne tür basit ve temiz teknoloji firmalar tarafından telifleri alınıp, hayata geçirilmesinin önü kesilmiştir.

Toplam Okunma Sayısı : 2657