1970 yıllarında yapılan derin deniz sismik çalışmaları Doğu Akdeniz'de çok büyük bir doğal gaz havzası olduğu ger"> 1970 yıllarında yapılan derin deniz sismik çalışmaları Doğu Akdeniz'de çok büyük bir doğal gaz havzası olduğu ger" />
Doğu Akdeniz Hidrokarbon Yatakları = Son 10 yılda Coğrafyamızda Olan Her Şeyin Sebebi.

DOĞU AKDENİZ HİDROKARBON YATAKLARI = SON 10 YILDA COĞRAFYAMIZDA OLAN HER ŞEYİN SEBEBİ.

1970 yıllarında yapılan derin deniz sismik çalışmaları Doğu Akdeniz'de çok büyük bir doğal gaz havzası olduğu gerçeğini ortaya çıkardı. Bu gerçek ortaya çıktı, ancak o tarihlerde doğalgaz çok kullanılan bir şey değildi. Üstelik petrol ve doğalgaz  çok ucuzdu. Derin denizlerden çıkarmaya değecek kadar değerli değildi. Bugün 80 küsür Dolar civarında olan petrol, 1970 yılının başında varili 2 Dolar olan bir şeydi. 1974 ve 1978 de petrol, Arap - İsrail savaşları sonucunda kurulan OPEC (Petrol Üreten Ülkeler Topluluğu) politikaları ile iki kere yükseldi. 1974'de yaptığı ilk yükseliş ile petrol aslında 12 Dolar civarına çıkmıştı. İkinci petrol artışının olduğu 1978 yılında 20 Doların üstüne ancak çıktı.

Petrol hala deniz dibinden çıkarılmaya çalışılacak kadar değerli değildi. Ne var ki, 1990 yılına doğru gelindiğinde petrolün yoğun üretildiği Ortadoğu, ilk önce İran-Irak savaşı ve sonrasında Körfez savaşı ile karışmaya başladıktan sonra hızla yükselişe geçen petrol 2003 yılında Irak'ın  işgali ile hızına hız kattı ve 2010 yılına gelindiğinde,  1970 yılında 2 Dolar olan petrolün varil fiyatı 120 Doları gördü. 

İşte bu yükseliş ile dünyanın değişik coğrafyalarında daha önce keşfedilmiş petrol ve türevlerinin üretilmesi ekonomik olmaya başladı. 

Petrolün 1970 - 2000 yılları arasında yaşadığı 2 dolardan 120 dolara  yükselişi; ilk önce 1969 yılında  Kuzey Denizinde keşfedilen Norveç petrolünün 1980  yılında üretilmesini sağladı.

2010 yılından sonra Brezilya açıklarında Petrol bulundu ve işletmeye alındı. Aynı dönemde ABD kaya gazı şirketleri katılaşmış petrolden kimyasal işlemler ile petrol ve gaz üretmeye başladılar. Çünkü bu üretimin karlı olabilmesi için petrolün varilinin 50 Dolar seviyesini aşması gerekiyordu. 

Petrol 2010 - 2014 arasında yeniden 30 dolarlar seviyesine inmiş olsa da 2020 yılına geldiğinde 100 dolarlar seviyesine kadar yükseldi. 

Bu seyir ülkemiz için önemli çünkü, Akdeniz'de 1970'lerde keşfedilen doğalgaz ve petrolün çıkarılıp, bunun tüketildiği Avrupa'ya götürülmesi 2000 lerden sonra çok karlı hale geldi. 

Peki Akdeniz'de nerede petrol ve doğalgaz var? Libya körfezinde çok büyük bir petrol kaynağı var. Nil nehri açıklarından başlayıp, Antalya Körfezi'ne kadar yayılan bir bölgede ise çok büyük bir doğalgaz rezervi bulunmakta. Peki 2010 yılından beri hangi topraklarda yeni savaşlar çıktı ve kan döküldü. Arap Baharı ile patır patır düşürülen iktidarlar ile bu kaynaklara hükmeden ülkeler; Libya, Cezayir, Mısır, Suriye ve son olarak Filistin. 2015 yılında Türkiye'nin atlattığı 15 Temmuz darbesi ile bu rezerv tamamen kan gölüne dönmekten ülkemiz açısından Allah'tan  kurtuldu. 

Peki Doğu Akdeniz'deki bu gaz, çıkarılıp esas tüketici pazarı olan Avrupa'ya neden götürülemedi? İsrail, 2008 yılında Gazze ve Hayfa açıklarında yer alan Hermes ve Zeus sahalarında büyük bir doğalgaz rezervi buldu ve bu gazı 2013 yılından itibaren de üretmeye başladı. Üretilen bu gazı ekonomik olarak işletebilecek iç pazar İsrail'de yok. Çünkü İsrail'in iç pazarı yıllık 10 milyar metreküp kadar. İsrail, ürettiği gazın küçük bir kısmını Mısır ve Ürdün'e satmakta, ancak Mısır Nil Nehri açıklarında kendi sahasını buldu ve 2022 yılında bu sahayı işletmeye almak için hazırlıklara başladı. 

Peki Doğu Akdeniz'de bulunan bu büyük rezervin Rus-Ukrayna savaşı ile doğalgaza çok ihtiyacı bulunan Avrupa'ya gitmesi neden başarılamıyor?

İşte buradaki en büyük engel Türkiye. Türkiye, Batı'nın bu gaz sahasında kendisine biçtiği geçiş ülkesi ol ve geçiş ücreti al teklifini asla kabul etmedi. Çünkü Türkiye'nin elinde çok kuvvetli üç kartı var, konumu, teknolojisi ve iç pazarı. Şimdi bunları açalım. Doğu Akdeniz'de çıkarılacak bir gaz, Türkiye olmadan asla ekonomik olarak Avrupa'ya ulaşamaz. Çünkü Kıbrıs ve Girit arasında denizden boru hattı döşemek hiç mantıklı değil. 780 km. olan bu uzaklıkta çok pahalıya gelen bir boru hattı kurulsa bile bu hattın işletilmesi mümkün değil. Hadi bu göze alındı ve bu hat döşendi, Türkiye ve Libya arasında imzalanan Deniz Yetki Andlaşması ile bu hat ikiye bölünmüş durumda ve Girit Türkiye arasının Türkiye'nin yetki sahasında olduğu iki kıyı devlet tarafından imza altına alındı. Uluslararası hukuk burada çok büyük bir engel. 

Boru hatları, hattın bir ucundan petrol veya gazın basıldığı, diğer ucundan çıktığı tesisler değildir. Bu hatların üzerine zeminin eğimine göre 20 ila 50 km. de bir ara pompa istasyonları kurmalı ve bu pompa istasyonlarını 7/24 çalıştırabilmelisiniz. İşte bu, 780 kilometrelik mesafede mümkün değil. Çünkü bu basınca dayanacak  kalınlığa sahip bir boruyu deniz içine döşemek ve işletebilmek ancak hayal mahsulü. Libya - Türkiye Deniz Yetki Andlaşması sonrasında ABD bu hayali  projeden çekildiğini zaten açıkladı. 

Peki bu yapılamıyor ise İsrail'de çıkarılan gaz Avrupa'ya büyük gemiler ile Lng olarak götürülemez mi? Mümkün, Japonya doğal gazını Lng olarak ithal etmekte ve kullanmakta. Ancak bunu ilk en başından beri bu şekilde yaptığı için teknolojisi ve sistemi Lng'ye uygun. Avrupa gazı bugüne kadar hep boru hatları ile getirip kullandığı için buna uygun tesisleri yok ve bunu kurmayı reddediyor. Lng olarak doğalgazı taşımak için ilk önce çıkış ülkesindeki tesislerde gaz belli bir sıcaklığın altına kadar soğutulup sıvı hale getiriliyor. Böylece 600 metre küp doğalgaz 1 metre küpe düşürülüyor. Bu taşıma ve depolamada büyük bir avantaj sağlasa da gazı  kullanabilmek için yeniden ısıtıp varış ülkesinde  boru hatlarına geri vermek gerekiyor. İşte bu iki işlem gazın maliyetini artırıyor ve bir çok bölgede yeni ısıtma tesisleri kurulması gerekiyor. 

Türkiye ve İsrail arasında 2009 yılında yaşanan 'one minute' olayı sonrasında hızla gerilen ilişkiler ile doğalgazın Türkiye üstünden geçmesi bu tarihe kadar mümkün olmadı. 

Bu taşınmanın olmamasının ve Türkiye'nin direnmesinin en büyük ikinci nedeni, Doğu Akdeniz'e kıyısı olan devletler içinde derin deniz sondaj teknoloji olan tek ülkenin Türkiye olması. 2010'larda 120 dolara kadar çıkan petrol fiyatları ile derin deniz sondajları çok karlı olmuş ve bu sektöre birçok şirket girmişti. 2014 yılında petrol fiyatları 30 Dolar seviyesine inince derin deniz sondajı yapan 5 büyük şirketin 3 tanesi iflas etti. İşte bu süreçte Türkiye çok akıllıca bir hamle ile iflas eden şirketlerin yeni üretilmiş çok modern 2 derin deniz sondaj gemisini satın aldı, 2 tane de hali hazırda tersanelerde inşa edilen gemiyi satın aldı. İşte bu 4 gemi 8 bin metre deniz dibinde, 13.500 metreye inecek kadar bir teknolojiyi Türkiye'ye sağlamıştır. Bu teknoloji Doğu Akdeniz'de hidrokarbonlar üzerinde hak iddia eden hiçbir devlette yoktur. Diğer hak iddia eden devletler, büyük petrol şirketleri ile anlaşarak bu sorunu çözebiliyorlar. Ancak çözemedikleri şey çıkarılan doğalgazı Avrupa'ya gitmesine gerek kalmadan ekonomik olarak işletebilecek piyasa  büyüklüğüne sahip olmamaları. Türkiye'nin 2023 yılında kendi iç piyasasında tükettiği miktar 56 milyar metre küptür ve bu rakam tek başına kimseye satmasa dahi bir sahayı uzun yıllar işletmesine yetecek kadar büyüktür. Türkiye bu yüzden Doğu Akdeniz'de sadece geçiş ülkesi olmayı reddediyor ve bu gazı tek başına çıkararak kullanmaya çalışıyor ya da Avrupa'nın adil bir bölüşüme razı olmasına kadar gazın onlara gitmesini engelliyor. 

Bir sonraki yazımızda ise Karadeniz'de çıkarılan gazın aslında Türkiye'yi net kazanca ve bu satrançta mat edici hamleden nasıl uzaklaştırdığını ele alalım inşallah.

Toplam Okunma Sayısı : 2655