GÖÇ KONUSUNA TERSTEN BAKIŞ

GÖÇ KONUSUNA TERSTEN BAKIŞ

GÖÇ KONUSUNA TERSTEN BAKIŞ

Büyük devletler kendilerinin devamını sağlamak için ellerinden geleni yaparlar. Devlet olabilmek için üç unsur şarttır. Devletin üstünde kurulacağı ve eğemen olacağı çoğrafi alan, devleti oluşturacak insan nüfusu ve bu insanları bir arada tutacak tüzel kişilik olarak devlet yapılanması.

Siyaset bilimi bu üç unsur bir araya getirildiği zaman yeni devletlerin oluştuğunu söyler. Aynı siyasi tarih insan nüfusu kaybeden devletlerin de çöktüğünü yada çökmekten kurtulsa bile küçüldüğünü gösterir.

Tarım toplumundan sanayileşmeye ve daha sonra kent toplumuna geçen devletlerde nüfus artış hızı hızla düşmektedir. Yapılan bütün saha çalışmaları bunu göstermektedir. Tarım toplumunun istediği ucuz iş gücü olan çok çocuk yapma ve geniş ataerkil aile yapısı sanayi tolumuna geçişte hızla çekirdek aileye dönüşmüş ve çocuk sayısı zamanla azalarak ikiye hatta daha sonra teke inmiştir. Kadının çalışma hayatına katılması ile ters orantılı olarak çocuk sayısı hızla düşmüştür. Çünkü çalışan kadının çocuk büyütmesi çok zordur. Çalışan kadınların olduğu aileler hızla az çocuk yapmaya yönelmişlerdir. Bu belli bir süre sonra toplumumuzda da gerçekleşmiştir. Son 20 yıl içinde 2 çocuk genellemesine kadar inmiştir. Hatta son yıllarda yaşanan hızlı şehirleşme ile Güneydoğu Anadolu bölgesinde dahi 5'in üstünde olan ortalama çocuk sayısı hızla 3 çocuk ortalamasına, son yıllarda bu sayı ortalama üçün de altına inmiştir. Yani şehirleşen bölge halkı da çocuk sayısını hızla düşürmüştür.

Eğitimli çalışan kadınların bulunduğu ailelerde tek çocuğun gittikçe yaygınlaştığı görülmektedir. Bu batı toplumlarında kariyer peşinde olan kadınlarda hiç doğurmama, evlat edinme ile çocuk özlemini gidermeye kadar dönüşmüştür. Bu evlat edinme ile çocuk sahibi olma talebini, savaş olan ülkelerde ailesiz kalan çocukların batı ülkelerine yasal yada yasadışı yollarla götürülerek evlatlık verme şeklinde yaygın bir uygulamaya dönüştüğü de bilinen bir husustur.

Son 40 yılda refah düzeyi artan Avrupa’nın nüfusunun hızla kendini yenileyebilme imkanını kaybettiği görüldü.  Yapılan bütün çocuk yapma kampanyalarına rağmen dünyada  iki uygulama hariç devlet planlaması ile nüfus artışı oluşmamıştır. Japonya’da 1960'lara kadar nüfus planlaması yapılmış, 60'lardan sonra hızla sanayileşen Japonya’nın nüfusa ihtiyacı olduğu anlaşılınca, devletçe çocuk yapın propagandası ile Japonya’da 1968 sonrasında hızla nüfus artışı olmuştur. Ancak son 25 yılda girdiği durgunluktan bir türlü çıkamayan Japonya’da çocuk yapma oranı hızla düşmüş, nufus artışı yavaşlamış ve japon nüfusu da yaşlanmıştır. 2022 yılından itibaren Japonya nüfusu azalmaya başlamıştır.

Dünya’da planlama yada devlet güdümünde hızlı nüfus artışı 2. Dünya Savaşı sonrasında Avrupa'da yaşanmıştır. Savaş sonrası çok düşen nüfus ile yoğun propaganda yapılması sonucunda insanlar çok çocuk yapmış ve bu çocuk patlaması nesli ile (bayb boomers) nüfus hızla artmıştır. Ancak Avrupa 1970 sonrasında hızla nüfus artış hızını kaybetmiştir.

Toplumların kendisini yenilemek için sahip olmaları gereken nüfus artış hızı yıllık 1,8 dir. Bu orana ise her ailenin ortalama 3 çocuk yapması ile ulaşılabilir. Ortalama 4 çocuk ise nüfus artışı sağlar. Eğer ortalama 2 çocuğa düşer ise bu nüfusun gittikçe yaşlanmasına neden olur. Türkiye’nin yıllık nüfus artış hızı 1,7 ye düşmüştür ve artık Türkiye kendini yenileyebilecek nüfus artışına sahip değildir ve nüfus artsa bile toplam nüfus hızla yaşlanmaya başlayacaktır. Nüfusun yaşlanmadan toplumun kendisini genç tutabilmesi için en az yüzde 1,8 yıllık nüfus artışına ihtiyaç vardır.

Buraya kadar anlattıklarımızdan çıkan sonuç, belli bir refaha erişmiş avrupa devletlerinin hepsi kendisini yenileyememekte ve taze nüfusa ihtiyaç duymaktadır. Taze nüfusa duyulan ihtiyaç Avrupa’nın çekim kuvvetinden çok fazladır. Çekim kuvveti ile kendisine lazım olan yıllık göçmeni sağlayabilen tek ülke ABD'dir. ABD kurulduğu yıldan itibaren aldığı göç ile kendisini takviye eden ve bu göçe muhtaç olan dünyada tek göçmen ülkesidir. Zaten göçmenler tarafından kurulmuş ve gelen her göçmene yer açmış ve bu göçmenlere ihtiyacı olmuştur. Kısmen sağladığı imkanlar ile yıllık göçmen ihtiyacını Kanada da sağlayabilmektedir. Bunun dışında kalan gelişmiş ülkeler kendilerine lazım olan yıllık nüfus artışına sahip değildir ve bunu dışardan karşılayacak düzenli göç alamamaktadır.

Almanya kendisine lazım olan yetişmiş işçi nüfusunu özellikle Türkiye gibi ülkelerden ve Doğu Avrupa ülkelerinden 1960 lardan itibaren karşılamıştır, ama 2000 lerden sonra Almanya’nın hızlı büyümesini besleyecek nüfus göçü olmamıştır.

Geniş nüfus havzaları olan Avrupalı devletler bu nüfus artışını öyle yada böyle sağlamak zorundadırlar.

Son yıllarda yaşanan savaşlara ve bu savaşlardan sonra Avrupa'ya doğru yaşanan kitlesel göçlere birde bu gözle bakmakta yarar vardır. Çünkü 1990 lardan sonra komplo teorisi diye bakılan büyük göçlerin oluşturulacağı, hatta Ortadoğu ve Afrika’dan 200 milyon kadar insanın Avrupa’ya doğru hareketlendirileceği bu nüfusun 30 milyon kadarının ise Türkiye üzerinde kalacağı konuşulmaya başlanmıştır. Hayal ve komplo teorisi gibi görülen bu söylemler 2010 lardan sonra hızla gerçeğe dönüşmüştür. Avrupa ülkeleri kendisine lazım olan geniş nufusu ülkelerine getirebilmek için savaşlar çıkarmış, çıkan savaşları kaşımış, savaş çıkarma potansiyeli olan sorunları devamlı beslemiştir. Çünkü geniş insan göçleri ancak savaşlar yoluyla sağlanabilir. İnsanlar ne olursa olsun doğup büyüdüğü kültürü ve toprağı terketmeye direnir. Belli bir insan kitlesini teşvikler ile göçe ikna edebilirsiniz ama çok büyük sayıda insan kitlesini savaşlar dışında yerinden edemezsiniz. İşin en ironik tarafı teşvikler ile göçe ikna edilen ilk grup hep en eğitimli grup olmuştur. Eğitimsiz nüfus ülkesine ve kültürüne daha bağlı kalmıştır. 

Ortadoğu’da son yıllarda çıkan büyük savaşları ve özellikle Ukrayna savaşını bir de bu açıdan düşünmekte  yarar vardır. Avrupa’nın acil yetişmiş insan ihtiyacı (çalışma yaşına gelmiş, hazır eğitimli veya eğitimsiz insanlar) savaşlar sonucunda hızla karşılanmıştır. Bunu  Almanya’nın 1960 larda Doğu Avrupa ve Türkiye’den yaptığı gibi karşılamak hem mümkün olmamış, hem de bu şekilde sağlanan insan kaynağı Almanya örneğinde olduğu gibi çok talepkar olarak siyasi dengeleri bozmuştur. Bizi siz çağırdınız, sizi biz geliştirdik diyen 4-5 milyonluk psikolojik üstünlüğe sahip nüfus yerine size sığınma ve barınma hakkı tanıdık, haddinizi bilin denecek bir insan kaynağı her zaman için tercih edilir.

Toplam Okunma Sayısı : 2644