
KARŞILIKLI ADIMLAR MI ? YAN YANA YÜRÜYÜŞ MÜ?
Açılım ve çözüm süreci diye tarif edilen önceki arayışın, istenen noktaya gelmeden askıya alınmasının en önemli nedenlerinden biri, karşılıklı adımlar atılması planıydı. Bu durum doğal olarak adeta devletle örgütü eşitleme ve sanki devletler arası ilişkide ki mütekabiliyet gibi birbirine denk tavırlar geliştirmeyi hedefliyordu. Bunun doğurduğu toplumsal kaygı, kısa sürede siyasal karar alıcıları da yeniden durum değerlendirmesi yapmaya götürdü.
Toplumun bir kesimini kazanmaya çalışırken, diğer kesimini kırmak ve karşıya almak, ne değerler açısından, ne de siyaseten doğru bir yöntem değildir. O dönemin iyi niyetli ama yöntem hatalarına dayanan durum değerlendirmesinden ders çıkartarak, aynı hatayı tekrarlamamak, hem toplumsal hafıza hem devlet aklı açısından bir zorunluluktur.
Bu seferki girişimde Öcalan'ın tek taraflı bir irade beyanı ile örgütü fesih ve silah bırakmaya teşvik etmesi, umut oluşturmuş, beklentiyi yükseltmiştir. Elbette örgüt üzerine düşeni yapıp, Öcalan'ın çağrısına uygun hareket ettiğinde, devlet de hem uygulamada hem ihtiyaç duyulan düzenlemelerde üzerine düşen sorumluluğun gerektirdiği iradeyi ortaya koyacaktır.
Öcalan'ın Çağrı metninde, toplumun hassasiyetlerine, sinir uçlarına dokunmayan ve cesur biçimde özeleştiri yaparak, çok net ifadelerle "hem toplumla hem devletle kaynaşma" vurgusu yapması çok önemli bir yeni durumdur. Gerek örgüte mensup ya da sempati ile yaklaşan çevreler, gerekse Kürt halkının, Türklerle kader birlikteliği yapması, devleti en az herkes kadar kendi devletleri olarak kabullenmesi, ciddi bir tercih ve yol ayrımıdır.
Bu netlikteki bir pozisyonun, elbette ciddi bir zihinsel dönüşüm ve dilde değişim gerektirdiği açıktır. Hala eski analizler, tartışmalar ve sloganlar üzerinden, yeni dönemin gerektirdiği paradigma inşasını gerçekleştirmek mümkün olamaz. Özellikle düşmanlık içeren söylemler, mesajlar, yeni durumun kazanımlarını da kısa bir sürede boşa çıkaracaktır.
Lozan'a odaklı tarih tartışmaları yerine, 12 Eylül Diyarbakır cezaevinin gayri insani koşullarını çıkış noktası yapan bir yaklaşım sergilenseydi, çok daha kapsayıcı ve ikna edici, kaygıları giderici ortam sağlanabilirdi. Aynı şekilde, korucularla ilgili mesajlar da, hangi niyetle verilmiş olursa olsun, sonuç itibariyle endişe oluşturan bir algıya zemin oluşturmuş ve tepkileri beraberinde getirmiştir.
Elbette geçmişteki yanlışlardan ders çıkartmak, aynı hataları tekrarlamadan adım atmak gerekecektir. Ancak bunu yaparken dikkat edilmesi gereken nokta, ileriye doğru bakmaktan asla vazgeçmeyen tavrı sergilemektir. Gelecekte aynı yöne yürüme iradeniz varsa, el ele, omuz omuza, Orta Doğu'nun çatışmalı denkleminin risklerini aşma umudu taşınıyorsa, karşılıklı adım atmak gibi bir hesabın içerisine girmemek gerekir. Aynı yönde yürüyorsanız, aynı hedefi öngörüyor ve bunun tek çıkar yol olduğu konusunda kendi iç iknanızı gerçekleştiriyorsanız, kimin kaç adım attığını saymaz, sürekli ilerlemenin motivasyonu ile düştüğünüzde birbirini tutan kaldıran bir yaklaşım ortaya koyarsınız.
Kürtler adına ve Kürtler için siyaset yapma iddiası taşıyanların, kendilerini gerek örgüt, gerekse Öcalan yerine koyarak mesaj verme alışkanlığını acilen terk etmesi gerekmektedir. Hem "Öcalan tam inisiyatif sahibidir" deyip hem de, gereksiz biçimde, devletin, hükümetin ödevlerini sıralamaya kalkmak, kitleyi bu beklentiye odaklamak, sağlıklı bir yaklaşım değildir. Bu güvensizliği aşabilecek bir siyaset anlayışı ve siyasal dil kavrayışı geliştirilmelidir.
Cezaevlerindeki hasta ve yaşlı mahkumların, bir an önce durumlarının ele alınması, uygulamadaki bazı zorlukların giderilmesi ile mümkün olabilir. Ancak bu insani durumu bile, savaş dilinin kavramlarıyla tarif etmek, tutsak, rehine, esir gibi tanımlamalarla konuyu ele almak, işi kolaylaştırmak bir yana yokuşa sürmek, hatta bilerek ya da bilmeyerek sabote edecek bir yaklaşıma sebebiyet vermektir.
Eğer devletle savaşıyor gibi hareket etme, siyaset sergileme eğilimi devam edecekse, bu durumda yasal düzenlemeler talep etmenin de ne gerçekçi ne de tutarlı bir tarafı kalmayacaktır. Düşman olarak karşınıza aldığınız muhatabınızdan haklarla ilgili, özgürlüklerle ilgili demokrasi ile ilgili taleplerde bulunmaz, bulunamazsınız.
Savaş yıkmayı, ele geçirmeyi hedefler. Oysa toplumun olumlu karşıladığı çağrı, devletle kaynaşma hatta kendini hiç ayrımsız devletin sahibi görme yaklaşımıdır. Önümüzdeki günlerde de belki büyük kararı ve büyük resmin ortaya çıkarttığı iradi tavrı zedeleyecek düzeyde olmasa da, benzer mesajlar gelebilir. Bazen algı, olgudan önce gelir, dil ve üslup esasa şekil verir. Gerçekten toplumsal barışı ve daha güçlü bir demokratik hukuk düzenini geliştirmek istiyorsak, zihnimizin de dilimizin de buna göre yeniden şekillenmesi gerekir.
Toplam Okunma Sayısı : 331