MEDENİYETİN YENİDEN İNŞASI İÇİN AHİLİK SİSTEMİ ÖNERİSİ

MEDENİYETİN YENİDEN İNŞASI İÇİN AHİLİK SİSTEMİ ÖNERİSİ

MAZİYE BIRAKTIK MEDENİYETİ

 

Kadim tarihi boyunca, fert ve toplum hayatının her alanında İslam’ın ahlak ve nizamını hakim kılmış, ismi adaletle anılan, kale duvarları misali birbirine kenetlenmiş, sineleri toplu vuran o Müslüman Türk toplumu nerede?

 

İyilikte yarışan, değil insanı doğadaki kuşu, böceği aç bırakmayan, köşe başlarına sadaka taşlarının serpildiği, sözü aziz, emaneti kutsal bilen o adanmış toplum nerede?

 

Bugün payımıza düşen, koca bir yürek yangını.

 

Kimsenin kimseye güveni, itimadı kalmadı. Söz yere düşmüş değeri yok. Namus, izzet, şeref, onur pazara çıkmış alcısı yok. Büyük küçüğü sevmiyor, küçük büyüğü saymıyor. Yardımlaşmak, iyilik yapmak rafa kalkmış. Başkasının derdiyle dertlenmek, müşkülüne çare olmak, sevincini paylaşmak unutulmuş.

 

Ailede babanın ağırlığı kalmamış, annenin ilgisi yok, çocuk başına buyruk yetişir olmuş. Aile terbiyesi ortadan kalkmış. Sadakat azalmış, boşanmalar tavan yapmış, aile, yuva saadeti mumla aranır olmuş.

 

Tüccar helal değil, daha çok kazanmanın peşinde. Sanayici kaliteli değil, daha çok üretmenin, daha çok satmanın derdinde. İşveren işçinin emeğini sömürüyor, işçi kaytaracak yer arıyor. Ölçüde tartıda düzen bozulmuş, eksik tartmak, yanlış ölçmek ticaretin kuralı olmuş. İhtiyaç kadar değil, sınırsız tüketmek adet olmuş. Herkes mal biriktirmenin, dünyalığın peşinde. Hırs gözleri bürümüş.

 

Öğretmen öğretmiyor, talebe öğrenmiyor. Taklit, ezbercilik eğitimin yerine geçmiş, ilim susmuş. Gençlik umursuz, idealsiz, değerlerinden habersiz özenti peşinde. Gelecek tasavvuru yok, sorumluluk almıyor. Çalışmadan, yorulmadan kazanmak istiyor.

 

Sosyal medya üzerimize pislik yağdırıyor. Hepimiz o ekranlara kafamızı gömüp bu pisliğin gönüllü müşterileri olmuşuz. Medyada sosyalleşirken yanı başımızdaki, eşimizi, çocuğumuzu, anamızı, babamızı, kardeşimizi, dostumuzu görmüyoruz. Kimse kimsenin yüzüne bakmıyor artık, kimse kimseye içten gülümsemiyor. Kalabalıklar içinde yapayalnızız.

 

Komşuluk, akrabalık, misafir ağırlamak, hediyeleşmek, gönül almak, yarenlik etmek, sadaka vermek tarih olmuş.

 

Devlette talan, vurgun kol geziyor. Rüşvet, torpil, adam kayırmaca hak sayılıyor. Milletin malına dokunan eller titremiyor, vicdanlar ürpermiyor. Kul hakkı, yetim hakkı çoktan unutulmuş.

 

Adaletin terazisi şaşmış, ya geciken, ya gelmeyen adalet derde çare olmuyor, vicdanlar kanıyor.

 

Siyasetçi oy uğruna yalandan, koltuk uğruna talandan vazgeçmiyor. Harcadıklarını misliyle geri alma çabasında. Siyaset en kârlı meslek olmuş.

 

Toplumda kibir tavan yapmış, herkes her şeyin en doğrusunu biliyor. Kimse kendinden başkasını duymuyor, dinlemiyor. Kötünün kapısı sonuna kadar açık, iyinin önünde duvardan engeller.

 

Hep birlikte hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya sımsıkı sarılıyoruz.

 

Trafikte, sokakta, çarşı pazarda herkes öfkeli, herkes kızgın, kimsenin kimseye tahammülü yok. Üç kuruş için kan dökülüp, can alınıyor.

 

Toplumda, güven, itimat, dayanışma, birlik, beraberlik duyguları yok olmuş, kavga dili hakim, ayrışma, ötekileştirme hat safhada.

 

Namazı insanı kötülükten alıkoymuyor, zekatsız malı temiz değil.

 

Ahlak, edep, haya, dürüstlük, cömertlik, yardım severlik, diğergamlık, misafirperverlik, saygı, sevgi, hoşgörü, tevazu, sabır, şükür sanki lügatten kalkmış. Kimse iyiliği emretmiyor, kötülükten men etmiyor.

 

Sanki;

Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder, hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.” (Nahl/90)

buyuran bir dinin mensupları değilmişiz gibi.

 

Sanki;

“Muhakkak ki Allah bir topluma verdiği nimeti, onlar, kendilerindeki iyi hali fenalığa çevirmedikçe bozmaz. Bir topluma da Allah bir kötülük diledi mi, artık onun geri çevrilmesine hiç bir çare yoktur. O toplum için Allah’tan başka bir yardımcı da yoktur.” (Ra’d/11)

diyen bizim kitabımız değilmiş gibi.

 

Sanki;

“Yalnızca Allah'a kulluk edin ve O'ndan başka hiçbir şeye ilahlık yakıştırmayın. Ana babaya, yakın akrabanıza, yetimlere, muhtaçlara, kendi çevrenizden olan komşulara, uzak komşulara, yanınızdaki arkadaşa, yolda kalmışa ve elinizin altındaki hizmetçi ve işçilere iyilik yapın, iyi davranın. Doğrusu Allah, kendini beğenen ve böbürleneni sevmez.” (Nisa/36)

ayeti bizi uyarmıyormuş gibi.

 

Sanki;

“İyilik ve takvada birbirinizle yardımlaşın. Günah ve düşmanlıkta yardımlaşmayın. Allah'a karşı gelmekten sakının. Allah, cezası çok şiddetli olandır.” (Maide/2)

emri bize değilmiş gibi.

 

Sanki;

“İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olmazsınız.”

buyuran bizim Peygamberimiz değilmiş gibi.

 

Sanki;

 “Birbirinize sırt çevirmeyiniz, birbirinize buğz etmeyiniz, birbirinizi kıskanmayınız, ey Allah’ın kulları kardeşler olunuz.”

buyruğu başkasınaymış gibi.

 

Sanki;

 “Müslüman Müslüman’ın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu düşmana teslim etmez. Din kardeşinin ihtiyacını karşılayanın, Allah da ihtiyacını karşılar. Müslüman’dan bir sıkıntıyı giderenin Allah da kıyamet günündeki sıkıntılarından birini giderir. Bir Müslüman’ın ayıbını örtenin, Allah da kıyamet gününde ayıplarını örter.”

hatırlatmasını Rasulullah bize yapmamış gibi.

 

 

Sanki, “Bizi aldatan bizden değildir.” uyarısı bize değilmiş gibi.

 

Ve insanın durumu karşısında yüce Yaradan’ın, kainatı titreten o uyarısı;

 

“Fe eyne tezhebun” (Tekvir/26) (O halde nereye gidiyorsunuz?)

 

Sanki kulakları olup duymayanlar gibi.

 

Ey insanoğlu, dön de bir bak nereye gidiyorsun?

 

 

MEDENİYETİ YENİDEN İNŞA ETMEK

 

Bu hale gelişimizin nedenleri uzun uzun tartışılabilir. Ancak asıl soru şudur; bu durumdan çıkış yolu nedir? Ateşe uçuşan pervaneler gibi felaketine koşan toplumu, bu ateşin kenarından çekip alacak, salime çıkan bir yol bulmak zorundayız.

 

Kaybettiğimiz toplumsal ahlakı yeniden kazanmak, birlik ve dayanışma ruhunu ayağa kaldırmak, sosyal adaleti sağlamak ve Müslüman Türk’ün muhteşem medeniyetini yeniden inşa etmek zorundayız.

 

Müslüman Türk Milleti, tarihin her döneminde inancını hayatın her alanında hakim kılmış, toplumsal yaşamı inancı rehberliğinde şekillendirmiştir. Bu manada, 13. yüzyıldan itibaren Türklerde sosyal hayata hakim olan “Ahilik Teşkilatı” sosyo-ekonomik, ahlaki ve kültürel boyutlarıyla bütün bir toplumu kuşatan eşsiz bir sivil toplum yapılanması modelidir.

 

 

BİR MEDENİYET HAREKETİ : AHİLİK TEŞKİLATI

 

Arapçada “kardeşim”, Türkçede “akı” “cömert, yiğit” manalarına gelen Ahi kelimesinden türeyen “Ahilik”  Türklerin yerleşik hayata geçmelerinde özellikle esnaf arasında bir örgütlenme biçimi olarak ortaya çıkmıştır. İslam inancıyla, Türk örf ve adetlerinin sentezinden doğan bir düşünce sistemi olarak 13. yüzyılda Ahi Evran döneminde gelişen Ahilik, Asya’dan Anadolu’ya gelip yerleşen Müslüman Türklerin, yeni topraklarda hayatlarını devam ettirebilmeleri için gerekli maddi ve manevi ortamı oluşturan bir teşkilatlanma tarzı ve sosyal bir kurum olmuştur.

 

Ahilik Türk Milleti’nin, kültüründe var olan yiğitlik, teşkilâtçılık ve dayanışma özellikleri ile İslâm/fütüvvet ahlâkını yoğurarak, insanlığa sunduğu bir hayat nizamı ve bir medeniyet hareketidir.

 

Kurmuş olduğu eğitim sistemi ve yetiştirmiş olduğu insan tipi ile tesis ettiği idari, iktisadi, sosyal, kültürel, askerî ve ticari sistemle ahlâkı kurumsallaştıran Ahilik, insanlığı iki dünyada aziz edecek bir sistem sunmuştur. İmanın amele dönüştüğü bir sistem olan Ahilik, Türk-İslâm medeniyetinin mayasını oluşturan insanlık idealidir.

 

Ahilikte Gaye

 

Anadolu’daki ilk Türkçe fütüvvetnamelerde Ahiliğin gayesi, insanın dünya ve ahiret mutluluğunu sağlamak ve “Âleme nizâm vermek” olarak belirtilmiştir.

 

Ahiliğin sosyal ve iktisadi amacı ise, kaliteli üretim sağlamak, üretimi ihtiyaca göre ayarlamak, sanatkârlarda sanat ahlâkını yerleştirmek, Türk halkını ekonomik yönden bağımsız hâle getirmek, ihtiyaç sahibi olanlara her alanda yardım etmek, sanatta, dilde, edebiyatta, müzikte, gelenek ve göreneklerde milli ruh ve heyecanı ayakta tutmak olmuştur.

 

Dünya-Ahiret Dengesi

 

Ahilik Türk Milletinin, İslam’ın evren tasavvuruyla yoğurduğu bilgi ve beceri sistemidir. Bu sistemde işgücü ile sermaye, üretici ile tüketici, zengin ile fakir ve millet ile devlet arasında iyi ilişkiler ve denge söz konusudur.

 

Ahilikte insan-insan, insan-eşya, insan-tabiat ilişkileri insanın dünya ve ahiret mutluluğu ekseninde düzenlenmiştir. Böylece Ahiler, dünya için ahiretini, ahiret için dünyasını terk etmeyen dengeli bir hayat anlayışı geliştirmişlerdir. Ahilik anlayışında insanlar, eşya, tabiat ve dünya, Allah’ın bütün insanlığa bahşettiği emanetler olarak görülür, insanın ve tabiatın sömürülmemesi, aralarında adalet ve denge ilkeleri korunarak bireysel ve toplumsal refah ve huzurun sağlanması hedeflenmiştir.

 

Sivil Teşkilat-Toplumsal Rol

 

Ahilik teşkilatına sadece tüccar, esnaf ve sanatkârlar değil, aynı zamanda kadılar, müderrisler, devlet adamları, askeri görevliler ve hatta hükümdarlar da üye olabilirlerdi. Bu durum, Ahiliğin toplumun bütün kesimlerini kucaklamasını, toplumsal huzur ve refah için ahlaki ilke ve kurallara toplumdaki her kesimin uymasını sağlamıştır.

 

Ahi birlikleri, kamu otoritesinden bağımsız, esnaf ve zanaatkarlar arasında bir işbirliği olarak, üreticinin, tüketicinin, çalışanların, toplumun ve tabiatın hakkını koruyacak bir sosyal güvenlik mekanizması seklinde örgütlenmiştir. Bu haliyle Ahilik, bir sivil toplum yapılanması olsa da devlet ve milletin bekasının sağlanmasında, kalkınmada, bilimde, sanatta ve askerlikte önemli bir işlevi yerine getirmiştir.

 

Ahilikte sadece erkekler değil, kadınlar da teşkilatlanmışlardır. Ahi Evran’ın hanımı Fatma Bacı’nın kurduğu “Bacıyan-ı Rum” (Anadolu Kadınlar Teşkilatı) ile kadınlar da eğitilmiş, onlar de aşına, işine, eşine bağlı yetiştirilmişlerdir. Ahiler kadınları da meslek sahibi yaparak, üretici konuma getirmişlerdir. Bacıyan-ı Rum dünyadaki ilk kadın sivil toplum teşkilatlanmasıdır.

 

Ahilikte İş Eğitimi ve Sosyal Eğitim

 

Ahilikte eğitim, küçük yaşta başlayıp, bütün hayatı kapsayan bir sürekliliğe sahiptir.  Teşkilatta eğitim sadece bireysel ve işe yönelik değil aynı zamanda, toplumsal kalkınmayı ve gelişmeyi sağlayacak şekilde düzenlenmiştir.

 

Ahilikte bireylere sadece mesleki bilgiler değil aynı zamanda dini, ahlaki, askeri, sanatsal ve toplumsal bilgiler de verilmiştir. Bunun için üyelere gündüz iş başında, geceleri ise zaviyelerde ahlaki ve sosyal yönden olgunlaşmaları için eğitimler verilirdi. Terbiye ve kültür ocağı olan zaviyelerde okur-yazarlık eğitimi, dini, ilmi bilgiler, edebiyat, Kuran-ı Kerim okuma, Türkçe ve Arapça öğretimi, güzel yazı yazma ve musiki dersleri, görgü kuralları, okçuluk, binicilik, kılıç eğitimi, tarım işleri gibi alanlarda da eğitim verilmekteydi. 

 

Ahilik teşkilatına yeni katılanlara mesleğin erkân ve adabının yanında Ahilerin kaçınması gerekli tutum ve davranışlar da öncelikle öğretilen bilgilerdendi.

 

Ahi birlikleri Anadolu’da kasaba ve köylere kadar inmiş ve buralarda “yaren odaları” açmışlar, bu odalar birer ahlaki eğitim merkezi gibi çalışmışlardır.

 

Sosyal Yardımlaşma

 

Ahilik sadece bir esnaf teşkilatı olmayıp aynı zamanda sosyo-ekonomik ve kültürel boyutları da olan geniş bir yapılanmadır. Geliştirilmiş olan iş ahlakı ve sosyal sorumluluk ilkeleriyle, toplum ve birey bütüncül bir yaklaşımla ele alınmıştır.

 

Ahiler toplumda denge unsuru olmuşlar, kurdukları vakıflarla hayatı ilgilendiren bütün alanlarda faaliyette bulunmuşlardır. Ahiler, güçsüzleri, sakat ve hastaları, fakirleri, garipleri, kimsesizleri, savaşa gidenlerin ailelerini, işinde zarar edenleri, misafirleri, yolcuları korumuşlar, onlara düzenli yardımda bulunmuşlardır.

 

Esnafın Korunması

 

Ahi birliklerinde üyelerine sosyal güvenlik sağlamak ve onları tefecilerden korumak için “orta sandığı” kurulmuştur. Esnaf, teşkilatın belirlediği bir ödemeyi orta sandığına yatırırdı. Kalfalıktan ustalığa geçince eğer ihtiyaç varsa o iş dalında dükkân açması için esnaf arasında yardımlaşma ve dayanışma amacıyla kurulan orta sandığından yardım yapılır ve sermayeye ayrıca kendi ustası da katkıda bulunurdu

 

Ahilikte çalışanlar sadece ustanın değil bütün teşkilatın koruması altındadır. Usta-çırak ilişkisi sosyal bir dayanışma ve kollama anlayışı içinde düzenlenmiştir. Usta yamaklıktan çıraklığa terfi eden bireyin usta oluncaya kadar hatta usta olduktan sonra bile iş ve sosyal hayatından sorumlu olurdu. Usta çırağın bütün haklarını gözetir ve onu sömürmezdi.

 

Gençliğe Rehberlik, Hedef-İdeal Gösterme

 

Çalışana çıraklık ve kalfalık dönemlerinde geleceğe yönelik umut verilir ve hedef gösterilirdi. Böylece gençlerin gelecek endişeleri ortadan kaldırılarak boşlukta kalmaları engellenir ve gerçekleştirilebilir bir amaç doğrultusunda çalışmaları sağlanırdı.

 

Ahilik teşkilatında usta ve kalfa çıraklara eğitici, rehberlik edici, yol gösterici, destekleyici, öğüt verici, kolaylaştırıcı pozisyondadır. Ahilikte tecrübeli ustalar çırakları için rol model olmuşlardır.

 

Teşkilatın Oto Kontrolü, Kamusal Görevi

 

Üyelerin ürettikleri ürünlerin fiyatını teşkilat yönetimi belirler ve bu fiyatlar teşkilatın her ildeki en yetkili kişisi olan Ahi Baba (sonradan Kethüda oldu)’lar tarafından hükümete bildirilirdi. Böylece Ahilik teşkilatı ürünlerin satılacağı fiyatı halka ve hükümete taahhüt eder ve kendi içindeki oto kontrolle piyasayı denetim altında tutarak, fahiş fiyata müsaade etmezdi. Ahilikte oto kontrol sadece iş hayatında değil sosyal hayatta da geçerliydi.

 

Teşkilatın bir diğer organı olan Büyük Meclisin başlıca görevi ise, alınan mecliste alınan kararları hükümete bildirmek ve hükümetin esnaf hakkında aldığı kararları üyelerine duyurmaktı. Böylece Ahilik teşkilatı ekonomik istikrarın ve kalkınmanın sağlanması görevini icra ederdi.


Kalite Standardı ve Müeyyide

 

Ahilikte bir ürün ya da hizmetin kaliteli olabilmesi ve hatasız üretilebilmesi için hangi mal ve hizmetleri, hangi kalitede, hangi bölgede, hangi fiyattan kimlerin satın alacağı ve üretme hakkına sahip olduğu belirlenmişti. Ayrıca mal ve hizmet üretimi ile ilgili esnaf nizamları, üretimin nasıl yapılacağını, diğer bir ifadeyle üretim standardını belirlemekteydi.

 

Yine teşkilatta, ustaların yetiştirecekleri çırak sayısı da standarda bağlanmıştı. Kalitenin düşmemesi için usta ancak teşkilatın izin verdiği kadar çırak alabilirdi. Bu şart eğitimin istenilen etkinlikte gerçekleşmesi ve gereken kontrolün sağlanabilmesi için konulmuştu.

 

Eğer bir usta üretim standartlarına uymaz, kötü mal üretir, çalışanların ücretlerini vermez, sömürür, onlara bildiklerini öğretmez ise, dükkân kapatma cezası verilir, diğer ustalar selamı keser, yardım kesilirdi. Ayrıca kurban kesmesi, ikramda bulunması istenir ya da sanatına göre farklı cezalar uygulanırdı.

 

Tüketicinin Korunması

 

Ahilikte müşteriyi “velinimet” bilmek esastı. Ahi birliklerinde işyerindeki iş disiplini ve iş ahlakı, usta, kalfa, çırak arasındaki sevgi ve saygı temelli ilişkiler, üretimde sanatın ön planda tutulması gibi ilkeler, kaliteli üretimi sağlamakta, bu yolla tüketiciler korunmaktaydı.

 

Ahilikte rekabet daha çok üretmek anlayışına değil, müşteriye daha kaliteli mal ve hizmet sunmak anlayışına dayanırdı. Bu anlayışa göre sadece ihtiyacı kadar tüketmek, ihtiyaç fazlasını diğerleriyle paylaşmak gerekirdi.

 

Aldığı bir üründe aldatılan bir kimsenin, en üst Ahilik kurumuna kadar şikâyet hakkı vardı. Ürünü üreten usta ürüne amblemini koyar bu amblem adeta ilgili ürünün kalite belgesi sayılırdı. Bu ürün onu yapan ustanın ve işyerinin kimliği idi. Üretim sırasında çırağın ya da kalfanın bir hatası olursa derhal ustasına bildirilerek yapılan hata düzelttirilirdi.

 

Toplumsal Ahlak, İş Ahlakı Prensipleri

(Eline, Beline, Diline Sahip Toplum Olmak)

 

Ahiliğin temelinde isar (kendi ihtiyacı olsa bile başkasını tercih etmek), uhuvvet (kardeşlik), infak (Allah yolunda harcamak) kavramları vardır.

 

Ahi eline, beline, diline sahip olacaktır, kapısını, gönlünü, sofrasını açık tutacaktır. Nefisle mücadele, Allah’ın emirlerini tutma, adeta kendisini halka vakfedip herkese iyilikte bulunma, bilhassa cömert olma, konukseverlik ve herkesin yardımına koşma temel prensiplerdendir.

 

Ahi olmanın şartları; vefa, doğruluk, emniyet, cömertlik, tevazu, insanlara nasihat, onları doğru yola sevk etmek, tövbe ve güçlü iken affetmektir.

 

Ahiliğin özünde adalet, merhamet, ehliyet-liyakat, çalışmak, helâl kazanç, dayanışma, kul hakkına riayet, dürüstlük, kaliteli üretim, ilim, yardımlaşma ve Hakk'ın rızasını kazanmak için halka hizmet anlayışı vardır. Bu esaslar aynı zamanda Ahiliğin insanlığa sunduğu evrensel mesajlardır.

 

İçki içen, zina eden, yalan söyleyen, koğuculuk eden, hile yapan, gıybette ve bühtanda bulunanlar, hainler Ahilik teşkilatına alınmazlar ve fütüvvetten düşerlerdi.

 

Teşkilata girmek isteyenin ahlak ve terbiyesi üzerinde uzun incelemeler yapılır ancak sonuç olumlu ise kişi bir törenle üyeliğe kabul edilirdi. Ahilikte gaye çalışmak, öğrenmek ve olgun insan olmaktı. Eğitimlerde birinin diğersiz olamayacağı temel öğretilerdendi.

 

Ahilik toplumda iktisadi sisteminin temelini oluşturmuştur. Ahilik anlayışı, üretmeden tüketmeyi, ihtiyaç fazlasını tüketmeyi, haksız rekabeti, güçlünün zayıfı sömürmesini, haksız kazanç sağlamayı, insanları kandırmayı kısaca, ahlaki olmayan her türlü davranışı reddetmiştir. Ahiler kârda değil, hayırda yarışmışlardır.

 

Ahilikte meslektaşının ürünlerini kötülemek, taklit etmek ve pazar kapma yarısı yoktur. “Ben siftah ettim, komşum siftah etmedi” diyerek müşterisini rakibine gönderen bir kanaatkârlık ve diğergâmlık vardır. Ahilikte para amaç değil, araçtır. Ahilere göre, “mal ömrün huzur ve asayişi içindir, ömür mal cem eylemek için değildir.”

 

Egosuna hâkim olmak, yaratıcının emirlerine uymak ve yasaklarından sakınmak, iyi kalpli, iyiliksever, cömert, misafirperver olmak, yalan söylememek, utanma duygusuna sahip olmak, kimsenin aleyhinde konuşmamak, hak ve adaletten ayrılmamak, haklı güçsüzün hakkını, haksız olan güçlüden almasına yardım etmek Ahiliğin temel ilkeleri ararsındadır.

 

Ahilik anlayışının temelinde insanların birbirini sevmesi, sayması, yardım etmesi, fakiri gözetmesi, iş hayatında ahlaklı olması vardır. Kanaatkâr olmak, yastık altı yapmamak, yardımlaşmak, tüketicinin korunması, hilesiz iş, sağlam mal, belli oranda kâr, ölçülü kazanç, adil bir kalite kontrol sistemi Ahilik modelinin vazgeçilmez esaslarıdır.

 

Ahi teşkilatında üretim, ihtiyacın bir fonksiyonu olarak görülmüş ve ihtiyaca göre ayarlanmıştır. İhtiyaçların sürekli kamçılanarak tüketimin artırılmasına ve israfa karşı olan Ahilikte bu yönde gerektiğinde üretim kısıtlamalarına gidilmiştir.

 

Ahiliğin Günümüze Etkileri

 

Ahilik teşkilatı medeniyetimizi önemli ölçüde şekillendirmiştir. Ahiler, Anadolu’da birliğin, beraberliğin, kardeşliğin mayasını oluşturmuştur. Bugün Anadolu’daki misafirperverlik, komşuluk ilişkileri, birçok görgü kuralı, doğruluk, dürüstlük, yardımlaşma gibi değerlerimiz Ahiliğin günümüzdeki yansımalarıdır.

 

Osmanlı Devleti’nin kuruluş döneminde Kırşehir’den uç bölgesine giden Şeyh Edebali bir Ahi şeyhi idi. Osmanlı’nın manevi mimarı olan Şeyh Edebali ve diğer Ahiler sayesinde Ahilik Osmanlı’nın kuruluşunda ve bir “cihan devleti” olmasında temel dinamik olmuştur.

 

Ahilikte kaliteli ve standart üretim yapabilmek için geliştirilen yöntem ve kurallar, günümüz TKY ve otokontrol sisteminin ilk hayata geçirilişi ve TSE kurumunun o tarihlerdeki uygulamasıdır. Öte yandan, Ahilikte yazılı hale getirilen nizamlar, bugünkü ISO 9000 kalite güvence sistemi, olarak karşımıza çıkmaktadır.


SONUÇ VE DEĞERLENDİRME

 

Ahiler Türk çalışma hayatında asırları aşan birikimlerden çıkan bir iş ahlakının oluşmasını ve kültürleşmesini sağlamışlardır.

 

Yeniden medeniyet tasavvurumuzun oluşmasında Ahilik’in katkıları büyük olacaktır. Ahiliğin sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel, ahlaki ve eğitim alanlarında, yeni yüzyılda medeniyetimizin ana unsurlarını oluşturması vazgeçilmez bir gerekliliktir.

 

Anadolu'nun vatanlaşmasını, Osmanlı'nın Cihan Devleti olmasını sağlayan dünyevî ve uhrevî yönlü bir sistem olan Ahilik, materyalizmin pençesinde kıvranan günümüz insanı için de bir çıkış yolu olacaktır.

 

Ahilik, güçlü ekonomi, sağlam toplum için üretici ile tüketici, devlet ile millet, emek ile sermayenin barışık olduğu bir ortamı tam manasıyla sağlanmış bir sistemdir.

 

Ahi Birlikleri geliştirmiş oldukları ahlaki, sosyal ve ekonomik ilke ve erdemlerle günümüzün çeşitli örgütlerine, sendikalarına, gençlik ve meslek kuruluşlarına, eğitim kurumlarına, pek çok yönden örnek olabilecek bir yapıya sahiptir.

 

Günümüzde iş yaşamında, siyasette ve toplumsal yaşamda ihtiyaç duyulan ahlaki ilke ve değerlerin yeniden kazanımı için Ahilik kurumunun mesleki, ticari ve toplumsal ahlakı ön planda tutan ilkeleri doğrultusunda, ihtiyaç duyulan alanlarda modern sentezlerin yapılarak günümüz şartlarına uyarlanması elzemdir.

 

Bu manada, yıllık geleneksel kutlamaların ötesinde Ahilik değer ve ilkeleri okul müfredatlarına girmeli, üniversitelerde Ahilik kürsüleri kurulmalıdır.

 

Ahilik Teşkilatı bir sivil toplum yapılanması olarak modernize edilmeli, mevzuatı oluşturulmalı ve yasal bir teşkilat olarak günümüze taşınmalıdır.

 

Ahlaklı, dürüst, dünya ve ahret dengesi güden insan, esnaf, sanatkar, iş adamı, idealist gençlik yetiştirmek, sosyal adalet, sosyal dayanışma, toplumsal birlik ve beraberlik, devlet-millet ilişkilerinde uyum ve denge, kaliteli üretim, gereğince tüketim, fiyat istikrarı, ekonomik kalkınma, üreticinin ve tüketicinin korunduğu bir sosyal ve iktisadi nizamın tesisi için, bütün bunları kanun zoruyla değil, kendi içindeki oto kontrol sistemiyle, inanarak, isteyerek, rıza ile gerçekleştirecek bir sivil toplum teşkilatlanmasını, tüm unsurlarıyla ve ivedilikle hayata geçirmek zorundayız.

 

Adil ve sürdürülebilir bir sosyo-ekonomik nizamı kurma yolunda Ahilik Sistemi, tarihimizden eşsiz bir tecrübe ve altın bir reçete olarak önümüzde duruyor.

 

Toplam Okunma Sayısı : 1667