TÜRK DÜNYASININ DÜŞMANI: SİYONİZM

TÜRK DÜNYASININ DÜŞMANI: SİYONİZM

Bu makalede, Siyonizm’in tarihî kökenlerinden başlayarak Türk Dünyası’nın stratejik derinliğinin nasıl zayıflatıldığı; Osmanlı coğrafyasının bilinçli olarak bölünmesi, Türk topluluklarının azınlığa düşürülmesi ve asimilasyon tehdidine maruz bırakılması; günümüzde ise “böl ve yönet” politikalarıyla Türk dünyasının birbirine düşürülmesi ve İslam dünyasıyla bağların koparılma çabaları özetle ele alınacaktır.

 

1. Siyonizmin Kökeni ve Tanımı

 

Siyonizm, 19. yüzyıl sonlarında Avrupa’da yükselen antisemitik baskılar ve milliyetçilik akımlarına karşı bir tepki olarak doğan, Yahudi halkı için Filistin bölgesinde ulusal bir vatan kurmayı hedefleyen emperyal bir harekettir. Theodor Herzl’in 1896 tarihli Yahudi Devleti adlı eseri, Siyasi Siyonizm’in manifestosu olarak kabul edilir .

 

2. Siyonizmin Gerçek Amaçları

 

Siyonist ideolojiye göre, tarihî Tevrat temsilleri üzerinden “Nil’den Fırat’a” uzanan bir Yahudi hâkimiyet alanı ideali savunulur. Bu bağlamda yerli Arap nüfusunun tasfiyesi ve yeni sınırların sürekli genişletilmesi stratejik bir hedeftir. 1917 Balfour Bildirisi, İngiltere’nin “Filistin’de Yahudi ulusal yurdu” kurma desteğini ilan ederek bu projeye uluslararası meşruiyet kazandırmıştır .

 

3. Siyonizm ile Antisemitizm Ayrımı

 

Antisemitizm, Yahudilere yönelik ırkçı önyargı ve nefreti tanımlarken, Siyonizm bu nefrete karşı bir “kurtuluş hareketi” olarak başlamış; ancak siyasallaştıkça emperyalist bir ideolojiye dönüşerek yerli nüfusa yönelik sistematik devlet şiddetini meşrulaştırmıştır. Siyonizm karşıtlığı, Yahudi düşmanlığı anlamı asla taşımaz.

 

4. Osmanlı’nın Çöküşü ve Coğrafi Bölünme

 

Sykes–Picot Anlaşması (1916): Osmanlı’nın Orta Doğu’daki toprakları, etnik ve tarihî bağlarına bakılmaksızın İngiliz ve Fransız çıkarlarına göre paylaştırıldı. Bu, Türk stratejik derinliğinin fiilen kırılmasına yol açtı.

 

Lozan Barış Antlaşması (1923): Türkiye Cumhuriyeti’nin yeni sınırları çizildi; Gökçeada ve Bozcaada dışındaki adalar Yunanistan’a verildi, nüfus mübadelesiyle Türk toplulukları azınlığa düşürüldü ve asimilasyon riski doğdu .

 

5. Kukla Devletler ve Emperyalist Anlaşmalar

 

Amerika’nın kapitalizmi, Rusya’nın komünizmi “kukla rejimler” olarak Siyonist hegemonyanın amaçlarına hizmet eden maskeler olarak ortaya çıktılar:

 

Mücadele Birliği’nin tanımı ile “Beynelmilel Siyonizmin Amerika'daki maskesi kapitalizmdir. Rusya'daki maskesi ise komünizmdir.” Yalta ve Potsdam konferanslarında ise dünya haritası, Siyonist emperyalizmin talepleri doğrultusunda şekillendirilmiş, milletlerin kaderi bu büyük güçlerin pazarlıklarıyla karara bağlanmıştır

 

6. Stratejik Derinliğin Zayıflatılması

 

Siyonizm’in ideolojik muharebesi, yalnızca sınırları değiştirmekle kalmamış; “beşinci kol” örgütlenmeleriyle içten yıpratma stratejileri de devreye sokmuştur.

 

“Milletimizin medeniyet özelliklerinden uzaklaşmasına, vatanımızı bir harp meydanına çevirmeğe, millet evlâtlarını düşünmeyen, üretmeyen, akletmeyen kişiler haline getirip düşmanın beşinci kolları kılmaya” çalışan ideolojik muharebe, Siyonizm tarafından yönetilmektedir.

 

7. Azınlığa Düşürme ve Asimilasyon Tehlikesi

 

Lozan sonrası düzenlemelere rağmen Balkanlar’daki Türk topluluk, söylemde “korunacağı” garanti edilse de uygulamada sistematik baskıya ve azınlık statüsüne mahkûm edilmiştir. Sonrasında bölgesel iç savaşlarla daha da bölünmüş bu coğrafyada “başbaşa bırakılan” Türk topluluklarının kolayca asimile edilmesine yol açmaktadır.

 

8. Modern Dönemde “Böl ve Yönet” Politikaları

 

Günümüzde Siyonist hegemonya, Ortadoğu’daki çıkarlarını korumak için Türkiye’yi çevreleme, güçsüz bırakma ve Türk devletleri arasına nifak sokma stratejileri uygulamaktadır:

 

Etnik ve mezhepsel farkları öne çıkarmaGüney Azerbaycan’daki Türk topluluğu veya diğer Türk grupları birbirine düşürme, Türkiye–İran geriliminin pompalanması, İslam dünyasıyla bağların zayıflatılması ancak vadedilmiş toprakların peşindeki siyonist hegemonyaya hizmet etmektedir.

 

Medya ve finans manipülasyonuyerel elitlerin ve kişisel çıkar odaklıların yönlendirilmesiyle bağımsız politika arayışlarını gölgeye iten çalışmalar yapmaktadır.

 

9. Siyonist Önderlerin Planları ve Gerçekleşenler

· Theodor Herzl (1896): “Yahudi Devleti”

o Plan: Diasporadaki Yahudilerin siyasi birlik altında Filistin’de bir devlet kurmaları.

o Gerçekleşen: 1917 Balfour Bildirisi ile İngiliz desteğinin alınması; 1948’de İsrail Devleti’nin kuruluşu.

· Chaim Weizmann (1917–1949):

o Plan: Bilimsel ve diplomatik ilişkilerle Batılı büyük güçlerin desteğini kazanıp Filistin’e Yahudi göçünü hızlandırmak.

o Gerçekleşen: Kimya alanındaki çalışmaları sayesinde Birinci Dünya Savaşı’nda İngiltere’nin desteğini pekiştirdi; Weizmann’ın lobi faaliyetleri, Balfour Bildirisi’nin formülasyonunda etkili oldu.

· David Ben-Gurion (1935–1953):

o Plan: Paramiliter örgütleri (Haganah, Irgun) güçlendirip Arap kuvvetlerini tasfiye ederek yeni devletin güvenliğini sağlamak.

o Gerçekleşen: 1947–1949 Arap–İsrail Savaşı’nda Haganah’ın zaferi; 1948 Nakba süreciyle 700.000’i aşkın Filistinlinin göçü.

· Abba Eban ve İsrail Diplomasi Stratejileri (1959–1979):

o Plan: BM nezdinde “savunma” ve “insancıl” argümanlarla uluslararası desteği genişletmek.

o Gerçekleşen: 1967 ve 1973 Savaşları sonrası İsrail’in BM kararlarında etkin lobi faaliyetleri, ABD’nin doğrudan askerî desteği.

· ABD Büyükelçiliğinin Kudüs’e Taşınması (2018):

o Plan: Kudüs’ü tartışmasız İsrail’in başkenti olarak tanıtmak ve Filistin meselesini uluslararası gündemden düşürmek.

o Gerçekleşen: ABD’nin büyükelçiliğini Kudüs’e taşıması; diğer ülkelerin büyükelçilikleri konusunda diplomatik baskı.

· Abraham Anlaşmaları (2020):

o Plan: Körfez ülkeleriyle normalleşme sağlayarak İsrail’e bölgesel meşruiyet ve ekonomik entegrasyon kazandırmak.

o Gerçekleşen: Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ve Fas ile diplomatik ilişkilerin tesis edilmesi; Türkiye dışı İslam dünyasında normalleşme ivmesi.

10. Sonuç ve Çağrı

 

Siyonizm’in hem tarihî hem güncel asal hedefi, Türk Dünyası’nın stratejik derinliğini zayıflatmak, coğrafyamızı bölmek ve topluluklarımızı azınlığa iterek asimilasyon riskini yükseltmektir. Birinci Dünya Savaşı’ndan Lozan’a, Soğuk Savaş’tan günümüze kadar uzanan bu süreç, Türk dünyasını birbirine düşürme, ayrılıkları kışkırtma ve İslam dünyasıyla bağlarımızı zayıflatma çabalarının örüntüsünü sunar. Bunu zaman zaman komünist Rusya ve Çin, zaman zaman da kapitalist ABD ve Avrupa aracılığı ile ve genellikle koordineli bir şekilde gerçekleştirir. Evanjelist anlayış Hristiyanları da siyonist anlayışın hizmetine vermektedir.

 

Bugün, bu ideolojik ve jeopolitik saldırılara karşı tek savunma, tarihî bağlarımızı yeniden hatırlamak, Türk devletleri arasındaki işbirliğini derinleştirmek ve İslam dünyasıyla dayanışmayı pekiştirmektir. Ancak bu sayede hem içerde hem dışarıda “stratejik derinliğimizi” yeniden tesis edebilir, Siyonist projelerin amaçlarına taşeronluk edilmesinin önüne geçebiliriz. Seçilmiş ırk(!) Yahudiler haricindeki herkesi onlara hizmet etmesi gereken hayvanlar olarak gören bu insanlık dışı zihniyete hangi sebeple olursa olsun hiç bir Türk geçit vermemelidir. İnsani vasıfları olan ve Türk kanı taşıyan hiç bir kimse asla siyonist İsrail’in dostu olamaz. Türk ve İslam dünyasındaki kadim medeniyet öğretilerimize ters yönetimlerin ortaya koyduğu açmaz ise ayrı bir çalışma konusudur ve bu kötü yönetim örnekleri bu amacımıza ulaşmaya engel teşkil etmez, etmemelidir. Bu özet çalışmanın her bir satırı ayrı bir akademik araştırma, sosyolojik çalışmanın konusudur. Bir kısmı geniş geniş ele alınmış, bir kısmı da ele alınmaya muhtaç konulardır.

 

Toplam Okunma Sayısı : 589