
OLAĞANÜSTÜ DÖNEM ÖNCESİNDE NORMALLEŞME
Son yıllarda tarihin akış hızının arttığı kabul edilir. Birkaç kuşağın tanıklık edebildiği değişimin çok daha fazlasını birkaç yıl içerisinde görme imkanı bulduk. Böyle kırılma dönemlerinde değişim hızını öngörmek, değişimi yönetebilmek için zorunludur. Değişime direnmek, ayak sürümek, sadece bize kaybettirir. Kaçınılmaz olan karşısında, tepkisel pozisyon almak oyunun dışında kalmaktır.
Elbette her değişime teslim olmaktan söz etmiyoruz. Değişimin kimin yararına sonuçlanacağı, süreç içerisinde belli olur. Bazen kurgu sahipleri bile sonuçta umduklarından başka bir şey bulur. Ortadoğu'da son 10 yılda yaşananlar, nasıl yüzyıla denkse, son bir yılda yaşananlar da on yıllarda tanıklık edebileceğimiz yoğunluktadır.
İki kutuplu dünyanın eseri olan aktörler, Soğuk Savaş sonrasında bir süre daha ayakta kalmanın yollarını aradıysa da, bugün yeni bir tablo ile karşı karşıyayız. Yeni bir denge, yeni statikolar doğurur. Bu da yeni uzlaşmalar ile hayat bulur. Doğu Akdeniz'in özellikle enerji nakil hatları için güvenli hale getirilmesi, hem petrol üreticisi ülkeleri, hem batıyı doğrudan ilgilendiriyor. Bu alanda riski en aza indirmeye dair ittifaklar, Trump döneminin son aylarında kurulmaya çalışıldı. Sonrasında bu arayışı sabote eden ya da en azından geciktiren gelişmeler yaşandı. Elbette her planın karşısında duracak, oyunu bozmaya çalışacak aktörler de çıkar. Genel, bölgesel değerlendirmeyi, bu kadarla yetinerek bir kenara bırakalım.
Bu gelişmelerin daha yakın sınır bölgelerimizde doğuracağı sonuçlar ve bunun iç siyaset ile toplumsal hayatımıza yansımaları üzerinde yeniden düşünmeliyiz. Eski ezberlerimiz, korkularımız ve ön yargılarımızla değil, gerçekten anlamaya çalışan ve değişime müdahale etmeye çalışan bir tavır sergilemeliyiz.
Irak'ta Baba Bush döneminde ilk düğmeye basılıp sonra ertelenen plan bir şekilde gerçekleşti. Benzer bir süreç Hafız Esad sonrasında Suriye için denendi. Suriye iç dinamikleri yeterince doğru okunamadığı için, bir yandan harabeye dönmüş bir ülke, diğer yandan koltuğundan indirilemeyen bir yönetim fotoğrafını ortaya çıkarttı. İç savaşla dizayn edilen Libya, Sudan, Yemen gibi örnekleri bir tarafa bırakıp, yeniden Suriye'ye baktığımızda, çıkarılacak en önemli dersin, iç barış ve değişim olduğunu görürüz.
Bundan sonrasında, hedef ülke İran bile olsa, bunun bizim açımızdan ifade ettiği önemi hak ettiği düzeyde bir ciddiyetle ele almalıyız. Bize bir şey olmaz rahatlığı ile geçiştirilebilecek bir dönemde değiliz. Bu olağanüstülük içerisinde, toplumsal barışı korumak, aidiyet duygusunu onarmak ve sözün şehvetine kapılarak, siyaseti kutuplaşmaya kurban etmeyecek bir aklı ortaya koymak, hepimizin ortak sorumluluğu.
Bir süre sonra daha da sertleşecek ve önümüze yeni yol ayrımları getirecek olan sürecin, bu aşamasında şaşırtacak düzeyde de olsa normalleşme arayışlarının sergilenmesi kaçınılmazdır. Bunun kalıcı kazanımlara dönüşmesi ise siyasal aktörlerin irade ve ferasetine bağlıdır. Şımarıklık ve küçük hesaplarla heder edilebilecek zamanımızın olmadığını gördüğümüzde, geç kalmış olabiliriz. "Yıkılırsa yıkılsın, altında kim kalırsa kalsın" deme lüksüne sahip olduğumuz bir atmosfer içerisinde değiliz. Sorumluluk almak, sorumlu davranmak, bu dönemin belirleyeni olacaktır. Riskten kaçmak, taşın altına elimi koyarsam yıpranırım, duygusuna kapılmak ise sadece yeni kayıplara neden olacaktır
Toplam Okunma Sayısı : 507