
BİRLEŞMİŞ MİLLETLER OHCHR ÇİN HALK CUMHURİYETİ, SİNCAN UYGUR ÖZERK BÖLGESİ'NDEKİ İNSAN HAKLARI ENDİŞELERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ RAPORU
BİRLEŞMİŞ MİLLETLER
OHCHR
ÇİN HALK
CUMHURİYETİ,
SİNCAN UYGUR ÖZERK
BÖLGESİ'NDEKİ
İNSAN HAKLARI
ENDİŞELERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ RAPORU
Çeviren: Cemal AKKUŞ
Türk Dünyası Yörük Türkmen Birliği Genel
Sekreteri
31 August
2022
İÇİNDEKİLER
I.
Giriş
...............................................................................................................
1-3
II.
Arka
Plan ......................................................................................................
3-5
III.
Çin'in
terörizm ve “aşırılıkçılık” ile mücadele konusundaki yasal ve
politik çerçevesi
............................................................................................
5-6
A. “Terörizm” ve “aşırılıkçılık”
kavramlarının netliği ve kapsamı............... 6-8
B. Şüphelileri ve “risk altındaki”
kişileri belirlemek için
uygulanan
metodolojiler ...............................................................................
8-9
C.
İddia edilen “terörist” veya “aşırılıkçı” davranışlara verilen
yanıtların kapsamı ve
niteliği ………………..…………………………… 9-10
D. Önleyici,
soruşturmacı ve zorlayıcı yetkilerin genişliği ve
Derecesi gözetim ve düzeltme
…………………......…………………… 10-11
IV.
Hapis
ve Diğer Özgürlükten Yoksun Bırakma...............................................
11
A.“Mesleki Eğitim ve Öğretim
Merkezlerine” Yönlendirmeler ………...12-18
B. Ceza adalet sistemi yoluyla
tutuklama ……………..…………………18-21
V.
“Mesleki
Eğitim ve Öğretim Merkezlerinde” koşullar ve tedavi ……..…21-25
VI.
Diğer
insan hakları kaygıları
.......................................................................... 25
A. Dini, kültürel ve dilsel kimlik
ve ifade ………………………..………25-30
B. Mahremiyet ve hareket özgürlüğü
hakları …………..………………...30-32
C. Üreme hakları ………..………………………………………………..32-36
D. İstihdam ve işgücü sorunları ……………..…………………………...36-40
VII.
Ailenin
ayrılması ve misilleme sorunları .......................................................
40
A. Aile ayrılıkları ve
zorla kaybetmeler ……….………….……………...40-42
B. Gözdağı verme, tehdit
ve misilleme ……………..……………………42-43
VIII.
Genel
değerlendirme ve öneriler ………………………………..……..…43-45
I. Giriş
1. 2017 yılının sonlarında, BM İnsan
Hakları Yüksek Komiserliği Ofisi (OHCHR), çeşitli sivil toplum grupları aracılığıyla,
Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nde Uygur ve diğer ağırlıklı olarak Müslüman etnik
azınlık topluluklarının üyelerinin yokedildiği veya ortadan kaybolduğuna dair
artan iddialar almaya başladı. Çin Halk Cumhuriyeti (bundan böyle “XUAR” ve
“Çin” olarak anılacaktır). 2018'de BM Gözaltında Zorla veya Gönülsüz Kayıplar
Çalışma Grubu, Çin’den gelen vakalarda “Çin Hükümeti tarafından Sincan Uygur
Özerk Bölgesinde “yeniden eğitim” kamplarının başlatılmasıyla” “dramatik” bir
artış olduğunu bildirdi. O zamandan beri çok sayıda araştırma, çeşitli sivil
toplum kuruluşları, düşünce kuruluşları ve medya kuruluşları tarafından
yayınlanan soruşturma raporlarının yanı sıra mağdurların kamuya açık hesapları,
sözde “kamplarda” geniş çapta keyfi alıkoyma iddiasında bulundu. Bunların yanı
sıra cinsel şiddet ve zorla çalıştırma dahil olmak üzere işkence ve diğer kötü
muamele iddiaları da beraberinde geldi.
2. BM Irk Ayrımcılığının Ortadan
Kaldırılması Komitesi, Çin'in Ağustos 2018'deki periyodik raporunu gözden
geçirmesi sırasında, Çin'de dini aşırılığa karşı koyma bahanesi altında çok
sayıda etnik Uygur ve diğer Müslüman azınlığın gözaltına alındığına dair
sayısız rapor nedeniyle endişelerini dile getirdi. Hükümet ise, “küçük suçlar”
işlemiş kişiler için Mesleki Eğitim Merkezleri bulunduğunu belirtti. Daha
sonraki politika belgelerinde Hükümet, bu tür merkezleri terörizme karşı koyma
ve ülkedeki “aşırılığı” önleme veya bunlara karşı koyma stratejilerinin bir
parçası olarak sunmuş, aynı zamanda bölgede kalkınmaya, istihdam yaratılmasına
ve yoksulluğun azaltılmasına katkıda bulunduğunu ifade etmiştir.
3. İddiaların genişliği ve ağırlığı
ile alınan bilgilerin doğası ışığında, OHCHR 2018'den beri iddiaları doğrulamak
için ÇİN’e erişim istemiştir. Aynı zamanda 48/141 sayılı Genel Kurul kararı
uyarınca ve mevcut kaynaklar dahilindeki küresel yetkisine dayanarak, OHCHR,
kamuya açık resmi belgelerin yanı sıra araştırma materyali, uydu görüntüleri ve
diğer açık kaynaklı bilgileri gözden geçirip, eleştirel bir şekilde analiz
ederek, bunların kökenlerini, güvenilirliklerini ve ağırlıklarını aşağıdaki
kriterlere uygun olarak inceleyerek durumu izlemeye ve iddiaları
değerlendirmeye devam etmiştir. (Standart OHCHR metodolojisi) OHCHR'nin
incelemesi boyunca, yasalar, politikalar, istatistiki veriler, mahkeme
kararları ve Hükümet tarafından kamuya açıklanan resmi açıklamalar ve Resmi
Raporlar dahil olmak üzere resmi hükümet belgelerine, bilgilerine ve ayrıca
Sözleşmede yer alan diğer bir dizi belgeye özel önem verildi. Kamusal veriler
ve OHCHR'nin güçlü resmi göstergelerine dayanarak iddiaların gerçek olma
olasılığının yüksek olduğu değerlendirildi. OHCHR ayrıca, BM insan hakları
antlaşma organları önündeki incelemeleri bağlamında ve BM Özel Prosedürleri
bildirimlerine verilen yanıtlar da dahil olmak üzere, Çin hükümeti tarafından
sunulan bilgileri yakından inceledi ve
Çin'deki akademik ve diğer kurumlar tarafından kendisine sunulan materyalleri
inceledi.
4. Devam eden bu diyalog sürecinin bir
parçası olarak, OHCHR, 17 Mart 2021'de Çin'in Cenevre'deki Birleşmiş Milletler
Daimi Temsilciliğine resmi olarak, resmi veriler de dahil olmak üzere özel ilgi
alanlarına ilişkin çeşitli alanları detaylandıran belirli bilgi setleri için
bir talep gönderdi. Ancak bu aşamaya kadar materyal incelemesine dayalı, resmi
bir yanıt alınmamıştır. 19 Temmuz 2021'de OHCHR, Çin’de terörle mücadele ve
“aşırılığın” önlenmesi ve bunlarla mücadele ile ilgili olarak geçerli yasal
çerçeveyi tartışmak için ilgili Hükümet yetkilileriyle bir toplantı önerdi.
5. Kapsamlı belgelere ek olarak OHCHR,
standart uygulaması ve metodolojisine uygun olarak, Çin’deki durum hakkında
doğrudan ve ilk elden bilgi sahibi olan bireylerle, (24 kadın ve 16 erkek) 40 kişi
ile derinlemesine görüşme gerçekleştirdi. (23 Uygur, 16 Kazak, 1 Kırgız).
Görüşülen kişilerin 26'sı 2016'dan beri Çin’deki çeşitli tesislerde gözaltına
alındıklarını veya çalıştıklarını belirtti. OHCHR her vakada diğer kaynaklardan
bu kişilerin güvenilirliğini ve inanılırlığını, iletilen bilgilerin doğruluğunu
ve elde edilen bilgilerle tutarlılığını değerlendirdi. Görüşmeleri güvence
altına almak önemli zorluklar ortaya çıkardı. Görüşmelerin çoğu, COVID ile
ilgili ve/veya güvenlik nedenleriyle uzaktan gerçekleştirildi. “Zarar verme”
ilkesine ek olarak, bilgi sağlayan kişilerin korunmasını artırmak için standart
OHCHR uygulamasına uygun olarak ek önlemler alınmıştır.
6. Bu belgede yer alan değerlendirme,
Çin'in Taraf Devlet olduğu insan hakları anlaşmalarında, özellikle de Her Türlü
Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Sözleşme'de (CERD) yer alan,
Çin'in uluslararası insan hakları hukuku kapsamındaki yükümlülüklerine
dayanmaktadır. İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı
Muamele veya Cezaya Karşı Sözleşme (CAT), Kadınlara Karşı Her Türlü
Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW), Çocuk Haklarına Dair Sözleşme (ÇHS),
Uluslararası Sözleşme Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar (CESCR) ve Engelli
Kişilerin Haklarına İlişkin Sözleşme (CRPD) dışında, Çin ayrıca, henüz
onaylamamış olsa da, Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi'ni (ICCPR)
imzalamıştır. Sonuç olarak, hukuken bu antlaşmanın amaç ve hedefine aykırı
hareketlerden kaçınmakla yükümlüdür. Ayrıca Çin, özellikle uluslararası örf ve
adet hukuku olarak kabul edilen insan hakları normlarına tabidir. Yaşama hakkı,
ırk, din veya cinsiyete dayalı ayrımcılığın yasaklanması ve din özgürlüğü hakkı
bunların başında gelir. Ayrıca, bazı insan hakları normları da uluslararası
hukukun jus cogens veya emredici normları olarak kabul edilir ve tanınır.
Devletler, uluslararası toplumun bir parçası olarak hiçbir koşulda hiçbir
sapmaya izin verilmeden bu normları kabul eder. Bunlar, keyfi olarak yaşamdan
mahrum bırakma, işkence, kölelik, keyfi gözaltı, ırk ayrımcılığı ve insanlığa
karşı suçlar da dahil olmak üzere uluslararası suçların işlenmesi yasaklarını
içerir. Son olarak, OHCHR, Birleşmiş Milletler terörle mücadele belgelerinde ve
şiddet içeren aşırılıkçılığın önlenmesi ve bunlarla mücadelede yer alan
standartları ve ayrıca Uluslararası Çalışma Örgütü'nün işçi hakları
sözleşmelerini değerlendirdi.
7. Değerlendirme, standart OHCHR
uygulamasına göre olgusal yorumlar için Hükümet ile paylaşıldı. Hükümetin
yanıtı, taleplerine binaen bu raporun ekindedir.
8. Hükümet ayrıca, Yüksek Komiser'e
Eylül 2018'de Çin'i ziyaret etmesi için bir davetiye gönderdi. COVID-19 salgını
ve böyle bir ziyaretin parametrelerinin tartışılması gereği nedeniyle, ziyaret konusunda
mutabakata ancak Mart 2022'de varıldı. Ziyaretin bir parçası olarak, Çin
Hükümeti ile, Nisan ve Mayıs 2022'de gerçekleşen ziyarete hazırlık amacıyla bir
ön ekibin konuşlandırılmasının ardından Yüksek Komiser'in ÇİN’i ziyaret etmesi
konusunda anlaşmaya varıldı.
II. Arka Plan
9. Uygur Özerk Bölgesi, 25,85
milyonluk nüfusuyla toplam topraklarının altıda birini kaplayan Çin'in en büyük
bölgesidir. Kömür, gaz, petrol, lityum, çinko ve kurşun gibi kaynaklar
açısından zengin olmasının yanı sıra pamuk gibi önemli bir tarımsal üretim
kaynağıdır. Afganistan, Hindistan, Kazakistan, Kırgızistan, Moğolistan,
Pakistan, Rusya Federasyonu ve Tacikistan ile dış sınırlarını paylaştığı için
bölge, Orta Asya pazarlarına ve ötesine önemli güzergahlar ve erişim imkanı sağlıyor.
10. Demografik olarak, Uygur Özerk
Bölgesi Çin'de en hızlı büyüyen bölgelerden biri olmuştur ve etnik bileşimi
1949'dan beri kademeli olarak değişmiştir. 1953'te, ilk nüfus sayımı sırasında,
bölgedeki toplam nüfusun yüzde 75'inden fazlasını, ağırlıklı olarak Sünni
Müslüman olan Uygurlar oluşturuyordu ve etnik Han Çinlileri yüzde yediyi
oluşturuyordu. Bölgede yaşayan diğer ağırlıklı Müslüman etnik gruplar arasında
alfabetik sırayla Hui, Kazak, Kırgız, Moğol ve Tacik halkları yer almaktadır.
Son nüfus sayımına ve hükümetin “Sincan Nüfus Dinamikleri ve Verileri” konulu raporuna
göre, hem Han hem de Uygur etnik gruplarının genel nüfusu artarken, Uygur
nüfusu şimdi bölge toplamının yaklaşık yüzde 45'ini ve Han Çinlileri yaklaşık
yüzde 42'sini oluşturuyor. Bu kaymalar, büyük ölçüde, Hükümet politikalarının
sağladığı teşvikler de dahil olmak üzere, batı bölgelerine etnik Han göçünün
bir sonucu gibi görünüyor.
11. Tarihsel olarak, Uygur Özerk
Bölgesi’nin nüfusu Çin'deki en yoksullardan biridir. Merkezi makamlar
tarafından çok sayıda kalkınma ve yoksullukla mücadele politikasının odak
noktası olmuştur. Devlet medyasına göre, 2014 ve 2018 yılları arasında Uygur
Özerk Bölgesi’nde 2,3 milyon insan yoksulluktan kurtuldu ve bunların 1,9
milyonu en yüksek nüfusa sahip olan güney Sincan'dandı. Resmi Hükümet
bilgilerine göre, Xinjiang 2021'de gayri safi yurtiçi hasılada (GSYİH) %7
büyüme, kentsel ve kırsal bölge sakinleri için kişi başına harcanabilir gelirde
% 8 ve yüzde 10,8 artış kaydetti. Ayrıca, şehir ve kasabalarda 1,69 milyon
kırsal konut ve 1,56 milyon devlet destekli konut projesinin inşa edildiği
bildirildi. Bununla birlikte, BM İnsan Hakları Mekanizmaları, uzun yıllar
boyunca Uygur Özerk Bölgesi dahil olmak üzere etnik bölgelerdeki ekonomik,
sosyal ve kültürel alanlarda ayrımcılık konusunda endişeler dile getirdi.
12. Temmuz 2009'da bölgesel başkent
Urumçi'de ayaklanmalar patlak verdi. Dönemin Birleşmiş Milletler İnsan Hakları
Yüksek Komiseri, şiddetin nedenlerinin araştırılması için çağrıda bulundu.
Hükümet, “1990'dan 2016'nın sonuna kadar ayrılıkçı, terörist ve aşırılık
yanlısı güçlerin Sincan'da binlerce terörist saldırı düzenleyerek çok sayıda
insanı öldürdüğünü, masum insanların ve yüzlerce polis memurunun zarar görmesi
ve mülke ölçülemeyecek derecede zarar verilmesi” söz konusu olduğunu bildirdi. Ayrıca, Uygur
Özerk Bölgesi dışındaki farklı Çin şehirlerinde çok sayıda insanı öldüren ve
Hükümet'in kendi adına tutarlı bir şekilde karakterize ettiği bir dizi şiddet
olayı yaşandı. Aynı zamanda, Çinli yetkililer ve daha yaygın olarak
uluslararası toplumda BM terörle mücadele yaptırımlarına tabi olarak Afganistan
ve Suriye de dahil olmak üzere silahlı gruplarda savaşçı olarak çok sayıda
Uygur'un katılımı rapor edilmeye devam etti ve her iki taraf için de endişe
kaynağı olmaya devam etti.
13.
Mayıs 2014'te, bu gelişmelerin ardından Hükümet, Uygur Özerk Bölgesi'nde dini
“aşırılıkçılık” ve ayrılıkçılıkla ilişkilendirdiği terör tehditleriyle mücadele
etmek için “Sert Grev” kampanyası olarak adlandırdığı kampanyayı başlattı. 2019
Raporunda Hükümet, "2014'ten bu yana, Sincan'ın 1.588 şiddet ve terör
çetesini yok ettiğini, 12.995 teröristi tutukladığını, 2.052 patlayıcı cihaz
ele geçirdiğini, 30.645 kişiyi 4.858 yasadışı dini faaliyetten dolayı
cezalandırdığını ve 345.229 adet yasadışı dini materyale el koyduğunu"
belirtti. Hükümet, 2016'dan bu yana Uygur Özerk Bölgesi'nde hiçbir terör olayı
olmadığını bildirerek yaklaşımının başarısını iddia etti.
III. Çin'in Terörizm ve “Aşırılıkçılık”la
Mücadele
Konusundaki Yasal
Ve Politik Çerçevesi
14. Resmi açıklamalarında hükümet,
“Sincan ile ilgili meselelerin özünde şiddet içeren terörizm ve ayrılıkçılıkla
mücadele olduğunu” ve bunu “yasalara uygun olarak” yaptığını vurgulamıştır. Hükümet,
Mart 2019 tarihli “Sincan'da Terörizm ve Aşırıcılıkla Mücadele ve İnsan
Haklarının Korunması” konulu Beyaz Kitabında, Çin yasalarının “terörizm ve
aşırılıkçılığı kontrol altına almak ve bunlarla mücadele etmek, yasal
faaliyetleri korumak, yasa dışı eylemleri engellemek, aşırılığı sınırlamak,
sızmaya karşı direnmek ve suçları önlemek ve cezalandırmak için güçlü yasal
araçlar” olduğunu, ve “Şincan'ın
ilkelerini desteklediğini” iddia etti. Ayrıca, Uygur Özerk Bölgesi’ndeki yerel
yönetimin “dini inanç özgürlüğü de dahil olmak üzere medeni haklara tam olarak
saygı duyduğunu ve koruduğunu” vurguladı.
15. Uluslararası hukuka uygun olarak,
Birleşmiş Milletler kararları ve diğer belgeler, Devletlerin terörizm ve şiddet
içeren aşırıcılıkla mücadele tedbirlerinin insan haklarına ve hukukun
üstünlüğüne sıkı sıkıya bağlı olması gerektiğini sürekli olarak vurgulamaktadır.
Bir yanda etkili terörle mücadele ve şiddet karşıtı aşırıcılık önlemlerinin ve
diğer yanda insan haklarının korunmasının birbiriyle çelişen hedefler
olmadığını, birbirini tamamlayıcı ve birbirini güçlendirdiğini kabul ediyorlar.
İnsan hakları standartlarıyla uyumlu bir terörle mücadele müdahalesinin
sağlanması, ilgili mevzuatın ve geçerli politikaların, insan hakları risklerini
ve etkilerini gerektiği gibi dikkate alan ve ele alan, keyfi ve ayrımcı
uygulamayı hariç tutan ve ihlallere karşı uygun güvenceleri ve çareleri içeren
bir çerçeve sağladığından emin olmayı gerektirir. BM Yüksek Komiseri ve BM Özel
Raportörü, diğerlerinin yanı sıra, terörle mücadele ederken insan hakları ve
temel özgürlüklerin desteklenmesi ve korunmasına ilişkin konuların birçok hukuk
sisteminde nasıl bir sorun olmaya devam ettiğinin altını çizdi.
16. Çin, özel ulusal güvenlik ve
terörle mücadele mevzuatı, genel ceza hukuku ve ceza muhakemesi hukukundan ve
ayrıca din ve “aşırılıklardan arındırma” ile ilgili resmi düzenlemelerden
oluşan bir “terörle mücadele hukuk sistemi” olarak tanımladığı şeyi
geliştirmiştir. ”. Hem ulusal düzeyde hem de Uygur Özerk Bölgesi düzeyinde bu
yasa ve yönetmeliklerin çoğu, “Grev Sert” kampanyası bağlamında 2014 ve 2018
yılları arasında kabul edilmiş veya revize edilmiştir. Bu gelişmelere çok
sayıda resmi politika beyanı ve açıklayıcı pozisyon eşlik etmiştir.
A. “Terörizm” Ve
“Aşırılıkçılık” Kavramlarının Netliği, Genişliği Ve Kapsamı
17. Hem ÇHC Terörle Mücadele Yasası
(“CTL”) hem de ÇHC Terörle Mücadele Yasası (“XIM”) için Sincan Uygulama
Tedbirleri terörü şu şekilde tanımlamaktadır:
“Siyasi,
ideolojik veya diğer amaçlarına ulaşmak için şiddet, yok etme, korkutma gibi
yöntemlerle toplumsal panik yaratan, kamu güvenliğini tehlikeye atan, kişilere
veya mülklere saldıran veya ulusal organları veya uluslararası kuruluşları
zorlayan önerme ve eylemler”.
18. Tanımın unsurları geniş bir şekilde
ifade edilmiştir. “Önermeler”, “sosyal panik” ve “diğer hedefler” gibi
kavramlar açıkça tanımlanmamıştır ve potansiyel olarak yeterli bir ciddiyetten ve
terör eyleminde bulunmaya yönelik kanıtlanabilir niyetten önemli ölçüde uzaklaştırılmış
çok çeşitli eylemleri kapsayabilir. Hem CTL hem de XIM'de, terörizm tanımına
bir miktar netlik sağlayan “terörist faaliyetler”i oluşturan eylemlerin bir
listesi eşlik etmektedir:
“Bu
Kanunun amacı bakımından, “terörist faaliyetler”, terör mahiyetindeki aşağıdaki
davranışları ifade eder: (1) Can kayıplarına, ağır mal kaybına, halka zarara
neden olan veya vermeye teşebbüs eden faaliyetleri organize etmek, planlamak,
hazırlamak veya yürütmek. Tesisler, sosyal düzenin bozulması ve diğer ciddi
sosyal zararlar; (2) Terörizmi savunmak, terör faaliyetlerini teşvik etmek veya
terörizmi savunan makaleleri yasadışı olarak tutmak veya diğer kişileri halka
açık yerlerde terörizmi savunan kostüm veya semboller giymeye zorlamak; (3)
Terör örgütlerini örgütlemek, yönetmek veya terör örgütlerine katılmak; (4)
Terör örgütlerine, teröristlere bilgi, fon, malzeme, işgücü hizmetleri,
teknolojiler, yerler ve diğer destek, yardım ve kolaylık sağlamak, terör
eylemlerinin uygulanması veya terör eylemleri konusunda eğitim; (5) Diğer
terörist faaliyetler” (resmi olmayan çeviri).
19. Listelenen faaliyetler genellikle
Ceza Kanununda suç sayılan davranışlara tekabül etmektedir. Bununla birlikte,
yine, listelenen faaliyetlerin bir kısmı, bunların neleri kapsayabileceğine
dair daha fazla açıklama yapılmadan, belirsiz ve/veya öznel terimlerle ifade
edilmeye devam etmektedir. örneğin, “toplumsal düzenin bozulması ve diğer ciddi
sosyal zararlar”.
20. İlgili hükümlerin yorumuna ilişkin
daha fazla açıklama, Yüksek Halk Mahkemesi, Yüksek Halk Savcılığı, Bakanlık
tarafından ortaklaşa yayınlanan Mart 2018 “Terör ve Aşırılık İçeren Ceza
Davalarının Görülmesinde Kanunun Uygulanmasına İlişkin Bazı Konulara İlişkin
Görüşler” belgesinde verilmiştir. Kamu Güvenliği ve Adalet Bakanlığı görüşünde,
Ceza Kanunu'nun 120. maddesinin terör örgütü kurma, yönlendirme veya aktif
olarak katılmaya ilişkin bazı hükümlerinin yorumlanması ve uygulanmasına
ilişkin rehberlik sunulmaktadır. Görüş, terörist olarak kabul edilen belirli
faaliyetlerin daha fazla tanımlanmasına yardımcı olmakla birlikte, örneğin
aşağıda tartışıldığı gibi çeşitli terör suçlarının tanımındaki “aşırılık”
teriminin kapsamı dahil olmak üzere tüm endişeleri ele almamaktadır.
21. Bu itibarla, tanımların kapsamının
meşru protesto, muhalefet ve diğer insan hakları faaliyetleri veya gerçek dini
faaliyet eylemlerinin “terörizm” veya “terörist faaliyetler” kapsamına girme
potansiyelini taşıdığına dair endişeler bulunmaktadır. Ve sonuç olarak,
uluslararası insan hakları hukuku kapsamında korunan meşru faaliyetlere
zorlayıcı yasal kısıtlamalar getirilmesi amacı görülmektedir. Bu tür hükümler,
bireylere veya topluluklara karşı -kasıtlı veya kasıtsız olarak- ayrımcı veya
keyfi bir şekilde kullanılmaya karşı savunmasızlık içermektedir.
22. “Aşırılık” ile ilgili olarak,
Xinjiang Din İşleri Yönetmeliği (“XRAR”), “dini aşırılık” tanımına atıfta
bulunur.
“Dini
öğretilerin çarpıtılması ve aşırılığın teşvik edilmesinin yanı sıra, şiddetin,
toplumsal nefretin ve insanlık karşıtlığının teşvik edilmesi gibi diğer aşırı
düşünce, konuşma ve davranış biçimleri”.
Bu
nedenle, XRAR “aşırılıkçı… fikirleri”, “düşünceyi”, “faaliyetleri”,
“giysileri”, “sembolleri”, “işaretleri” ve “içeriği” yasaklar, ancak bu
unsurları neyin oluşturduğuna dair çok az netlik sağlar.
23. Uygur Özerk Bölgesi Aşırılıktan
Kurtulma Yönetmeliği (“XRD”), “aşırılığı” “dini öğretileri çarpıtmak veya
nefreti veya ayrımcılığı teşvik etmek ve şiddeti savunmak için başka araçlar
kullanan önermeler ve davranışlar” olarak ve “aşırılık”ı “Radikal dini
ideolojiyi yayan ve normal üretim ve geçim kaynaklarını reddeden ve bunlara
müdahale eden aşırılıkçılığın etkisi altında” “konuşma ve eylemler” olarak
tanımlar. Bu yönetmelik ayrıca, “normal kültürel ve eğlence faaliyetlerine
müdahale etmek, radyo ve televizyon gibi kamu mal ve hizmetlerini reddetmek
veya reddetmek” de dahil olmak üzere tümü yasaklanması gereken “birincil
aşırılık ifadelerinin” açık uçlu bir listesini de içermektedir: “Düzensiz
sakallar veya isim seçimi yoluyla dini fanatizmi yaymak” ve “aile planlaması
politikalarının uygulanmasına kasten müdahale etmek veya baltalamak”. Bu
bağlamda, BM araçları konuya yaklaşırken, Çin yasa ve politikasının, eleştirel
niteleyici “şiddet” sıfatı olmaksızın, genel olarak “aşırılıkçılığa” sürekli
olarak atıfta bulunmasını dikkate değer bulmuştur.
24. Bu itibarla, yasal metinler, aksi
takdirde dini uygulamalarla ilgili olarak kişisel tercih meselesi olarak
yorumlanabilecek şeyleri “aşırılıkçılık” ve terörizm kavramı ile birleştiriyor gibi görünmektedir. Ve
“aşırılık”, terörle mücadele hedefi veya bahanesi altında hedef alınabilecek
davranış yelpazesini önemli ölçüde genişletmektedir. Geniş bir şekilde ifade
edilen veya belirsiz tanımların uygulanması yoluyla bu tür bir birleştirme;
örneğin, “kitaplar, sesli ve görüntülü materyaller aracılığıyla terörizmin ve
aşırıcılığın teşvik edilmesi” veya “kitaplar, ses ve video materyalleri veya
başka şeyler ürettiklerinin, dağıttıklarının ve terörizmi veya aşırılığı vaaz
ettiklerinin farkında olmalarına rağmen” ifadeleri “Aşırılığı” neyin
tanımladığına veya oluşturduğuna ilişkin son derece öznel kavramlar olması nedeniyle,
insan haklarının teşviki ve korunmasına ilişkin BM Özel Raportörü temel
özgürlükler çerçevesinde terörle mücadele ederken şunu savunmaktadır:
“…
teriminin bağlayıcı uluslararası hukuk standartlarında bir karşılığı yoktur ve
bir ceza hukuku kategorisi olarak işlediğinde, hukuki kesinlik ilkesiyle
bağdaşmaz; bu nedenle, belirli temel insan haklarının uygulanmasıyla
kendiliğinden uyumsuzdur.”
B.
"Aşırılık"
"Riskinde" Şüphelileri ve Kişileri Belirlemek İçin
Uygulanan Metodolojiler
25.
Belirtildiği gibi, 2017 Uygur Özerk Bölgesi Aşırılıktan Kurtulma Yönetmeliği
(“XRD”), yasaklanması gereken “aşırılıkçılığın etkisi altındaki sözler ve
eylemler” olarak tanımlanan 15 “birincil aşırılık ifadesi” listesini
içermektedir. Bu liste SUAR'ın çeşitli yerlerinde ortaya çıkan bu tür
listelerin standartlaştırılması ve kodlanması için bir girişim olmuş olabilir,
özellikle de yerel yetkililerin ve polis departmanlarının Aralık 2014'te
dağıtmaya başladığı bildirilen 75 dini aşırılık belirtisinden oluşan bir liste.
Dini aşırılığın bu "işaretleri" ve "birincil ifadeleri"
listeleri, temel özgürlüklerin kullanımına uygun düşen ve kendiliğinden şiddet
veya potansiyel şiddet eylemi ile bağlantılı olmayan davranışları içerir.
Örnekler arasında “radyo ve televizyonu reddetme”; “genç ve orta yaşlı, iri
sakallı erkekler”; “içkiyi ve sigarayı aniden bırakmak ve içki ve sigara içen
diğer kişilerle etkileşime girmemek”; ve “futbol ve şarkı yarışmaları gibi
normal kültürel ve sportif faaliyetlere direnme” bulunmaktadır.
26. Geniş anlamda ifade edilen farklı
görüşlerin ifade edilmesiyle bağlantılı çeşitli davranış biçimleri de bir
“aşırılık” işareti olarak kabul edilmektedir. Örneğin; “mevcut politikalara ve
düzenlemelere direnme”; “Öğrenme deneyimi alışverişinde bulunmak için cep
telefonu metin mesajlarını ve WeChat ve diğer sosyal sohbet yazılımlarını
kullanmak, yasadışı dini propaganda materyallerini okumak”; “yasadışı siyasi ve
dini kitaplar ve görsel-işitsel ürünleri taşımakveya konutta bulundurmak”; veya
“Yurtdışı dini radyo ve televizyon programlarının yasa dışı olarak dinlenmesi,
izlenmesi ve yayılması amacıyla uydu alıcıları, internet, radyo ve diğer
ekipmanların kullanılması”, “hükümet propagandasına direnme” ve “normal
filmleri ve TV kanallarını izlemeyi reddetme”…
27. Ayrıca, listeler, örneğin aile
planlaması politikaları gibi diğer yasa ve politikaların ihlallerini de
içermektedir. Bu, söz konusu başka bir yasayı veya politikayı ihlal eden bir
kişinin yalnızca kendi ihlali nedeniyle o yasa veya politika kapsamında
sağlanan yaptırımlara maruz kalması değil, aynı zamanda üzerinde ek sonuçlarla
birlikte “aşırılıkçı” olarak kabul edilen alanın kapsamına girebileceği
anlamına gelir. Bunların başlıcaları; aşağıda tartışıldığı gibi, cezalandırma
ve/veya “yeniden eğitim” dir.
28. "Aşırılık" veya terörizm
"riskinde" kişileri belirlemeye yönelik bu gösterge listelerinin, bir
bireyin şiddet içeren aşırılık yanlısı veya terörizmle meşgul olduğuna veya
bulaşma riski taşıdığına dair gerçek ve somut göstergeler olarak hizmet etmeyen
unsurlara dayandığı görülmektedir. Daha ziyade, bu göstergeler “terörizm” veya
“aşırılıkçılık” ile basit bir ilişkisine dayalı olarak ortaya çıkarlar, oysa bu
göstergelerin çoğu, tek tek (ve hatta toplu olarak) alındığında, yalnızca
kişisel seçimden daha fazla veya daha az bir şeyin tezahürü olmayabilir. İslami
dini inançlar ve/veya meşru görüş ifadesinde olduğu gibi. Bu tür öznel veya
yüzeysel “risk faktörlerine” dayanan bu tür yasa ve politikalarla, tam tersine
meşru dini uygulama, kültürel tercih veya kişisel tercih meselesi olarak kabul
edilebilecek unsurları aşırı vurgulayan metodolojilerin kullanılması, normal
bireylere (şiddet içeren aşırılık veya terörizmle hiçbir bağlantısı olmayan
insanlara geniş bir ağ oluşturma riski taşır.) öngörülemeyen sonuçlar doğurur,
yasa ve politikanın potansiyel olarak keyfi uygulanması sonucunu ortaya
çıkartır. Din özgürlüğü haklarının meşru bir şekilde kullanılmasına varabilecek
davranışları kapsayan göstergelere dayalı olarak zorlayıcı yaptırımların
uygulanması, öncelikle etnik-dini kimlikler ve etnik-dini kimlikler temelinde
bireyler üzerinde ciddi ayrımcı uygulama ve profil oluşturma araçları olarak
kullanma riski taşır.
C.
İddia Edilen “Terörist” veya
“Aşırılıkçı” Davranışlara Verilen
Yanıtların Kapsamı ve
Doğası
29. Ağustos 2019'da “Sincan'da Mesleki
Eğitim ve Öğretim” konulu Rapor’da Hükümet, sisteminin ciddi eylemler için sert
cezayı, küçük vakalar için şefkat, hoşgörü, eğitim ve rehabilitasyon ile
dengelemeye çalıştığını açıkladı. Bu sistemde, ceza mahkemeleri ciddi fiiller
için hüküm ve ceza uygularken, idari yol daha “küçük” davalarla ilgilenir. Bu
idari yol, bireylerin “radikalizasyon” ve “yeniden eğitim” için
yerleştirilebileceği tesisler olan “Mesleki Eğitim ve Öğretim Merkezleri” (VETC
tesisleri) olarak adlandırılır. “Ciddi” ve “küçük” terör eylemleri ve/veya
“aşırılıkçı” eylemler arasındaki önemli ayrım belirsizdir ve aynı davranış
türleri genellikle her iki yasal kategoriye dahildir. Bu, genel olarak nüfus
için, hangi davaların resmi mahkeme işlemlerinde karara bağlanması gerektiği
(veya verilebileceği) ve hangilerinin idari olarak ele alınacağı (veya
görülebileceği) konusunda daha fazla belirsizlik içerir. Ayrıca, bir
“yerçekimi” değerlendirmesine göre vaka kategorileri arasındaki farklılığın kendisi,
tanımlanmamış kriterlere dayanmaktadır (“koşullar önemsizdir”), bir kişi
“gerçek bir tehlike oluşturur ancak henüz gerçek sonuçlara neden olmamıştır”,
bir kişinin “öznel kötülüğü derin değildir ve içtenlikle tövbe edebilirler”
veya bir kişi “hala toplum için bir tehdittir”. Bu çok geniş şekilde ifade
edilen gereklilikler, yasanın keyfi, tutarsız ve sübjektif olarak uygulanması
için önemli bir altyapı oluşturur. Bu nedenle, aynı eylem kolaylıkla oldukça
farklı ve öngörülemeyen yasal sonuçlara yol açabilir.
30. Ayrıca kanuna göre her müdahil
merci, ister cezai ister idari yolda olsun, sürecin her aşamasında (polis,
savcı, hakim veya infaz memuru olsun), “eğitim”in garantili sayıldığı tespitini
yapabilir ve bir bireyin bir VETC tesisine transferini sağlayabilir.
Dolayısıyla, böyle bir tesise yerleştirme, kişinin aynı zamanda cezai takibatta
bulunup bulunmadığına bakılmaksızın, “terörizm” veya “aşırılıkçılık” olarak
yorumlanabilecek herhangi bir tür eylemde bulunmanın uygun bir sonucu haline
gelir. Yasanın, VETC tesislerinde bu tür konut programlarının süresi veya
bireylerin hangi kriterlere veya prosedürlere göre ikamet ettikleri veya
yaşayabilecekleri, uygun şekilde “eğitimli” olarak kabul edilip salıverilmeleri
gibi “eğitim ve dönüşüm” sisteminin temel unsurları hakkında yeterli yasal
kesinlik sağlamadığına dair başka endişeler de bulunmaktadır.
D.
Önleyici, Soruşturmacı ve
Zorlayıcı Yetkilerin Genişliği ve
Gözetim ve Tazmin
Derecesi
31. Yürürlükteki yasalara göre, kamu
güvenlik organlarına ve daha geniş anlamda yürütmeye, terör ve “aşırılıkçı”
eylemleri önleme, soruşturma ve bunlara müdahale etme konusunda geniş kapsamlı
yetkiler verilmiştir. Terörle Mücadele Yasası (“CTL”) ve Sincan Uygulama
Tedbirleri (Örneğin, “XIM”), kamu güvenliği organlarına “teknolojik soruşturma
önlemleri” alma ve kişisel veriler ve biyometrik veriler dahil olmak üzere
bireylerin hayatlarının çeşitli yönleriyle ilgili verileri toplama ve saklama
yetkisi vermektedir. Ceza Muhakemesi Kanunu (“CPL”) bu makamların elektronik
gözetim de dahil olmak üzere özel soruşturma tekniklerini kullanmasına izin
verirken, CTL şüphelilere şehirden ayrılmama, toplu taşıma araçlarını
kullanmama, belirli kişilerle iletişim kurmama, pasaportları teslim etmek veya
yetkili makamlara periyodik olarak rapor vermek emirleri de dahil olmak üzere
bir dizi kısıtlayıcı tedbir uygulanmasına izin verir. Kanuna göre, diğer
kuruluşların da bu konularda bir rolü vardır ve yetkililerle işbirliği
yapmalıdır. Örneğin, telekomünikasyon ve internet sağlayıcıları, bilgi içeriği
izleme sistemlerini devreye sokmalı ve kamu güvenliği görevlilerine şifre çözme
ve diğer teknik desteği sağlamalıdır ve yerel yönetimlerin, terörizmin ve
“aşırıcılığın” yayılmasını önlemek için diğer önlemlerin yanı sıra teknolojiyi
kullanmaları gerekmektedir ve “şehrin ihtiyaç duyulan kamu alanlarının”. “kamu
güvenliği video görüntü bilgi sistemleri” ile donatılmasını sağlamalıdırlar.
32. Bu özel terörle mücadele yetkileri,
kamu güvenliği organlarının, uluslararası insan hakları hukuku ve
standartlarına aykırı olarak, şüphelileri gözaltına alma ve bağımsız inceleme
olmaksızın uzun süreler boyunca yargılama öncesi gözaltında tutma konusundaki
genel yetkilerine ek olarak gelir. Örneğin, CPL uyarınca bir kişi, herhangi bir
resmi incelemeden ve tutuklamanın gerekli olduğuna dair karardan önce 37 güne
kadar gözaltında tutulabilir.
33. CTL kapsamında yetkilerin
kullanılmasına ilişkin olarak, 94. madde terörle mücadele kurumları personeli
tarafından yetkinin kötüye kullanılması ve “yasaları veya disiplini ihlal eden
diğer davranışları” cezalandırmaktadır. XIM'in 62. Maddesi , “terörle mücadele
çalışmalarında görevlerini yerine getirmeyen” terörle mücadele kurumlarının ve ilgili
dairelerin personeli ciddi ve suç işlendiğinde cezai sorumluluk üstlenir.
KVK'nın 96. maddesinde ayrıca, “ilgili birim veya kişiler”in, KVK uyarınca
idari ceza veya idari yaptırım uygulanmasına ilişkin bir karardan memnun
kalmamaları halinde, yeniden idari değerlendirmeye başvurabilecekleri veya
idari dava açabilecekleri düzenlenir.
34. BMİHYK, bu hukuk yollarının mutlak
anlamda veya ilgili davaların ne ölçüde uygulandığı veya uygulandıkları
durumlarda bir hak ihlalini sona erdirme ve etkili bir çözüm sağlamadaki
etkinlikleri hakkında bilgi sahibi değildir. Çin Hükümeti kendileri açısından,
geçerli yasal metinlerin kendileri, terörle mücadele ve “aşırılıkçılık”la
mücadele yasaları ve politikaları kapsamında kendilerine verilen yetkileri
kullanan makamların bağımsız yargı denetiminin sınırlı olduğunu ve ayrımcılığa
uğrama riskini artırdığını ileri sürmektedir. Çin mevzuatı kapsamında
yetkililere verilen geniş ve kapsamlı yasal yetkiler, insan hakları ve temel
özgürlüklerle, mahremiyet ve hareket, ifade ve din özgürlüğü haklarını korumak özellikle
de insan hakları ve temel özgürlüklerle tutarlı olmak için, yasallık,
gereklilik, orantılılık ve hesap verebilirlik ilkeleri doğrultusunda kapsamlı
ve şeffaf bir düzenleme gerektirmektedir.
35. Özetle, Çin “terörle mücadele hukuk
sistemi”, yorumlanması ve uygulanması konusunda yetkililere önemli ölçüde
takdir yetkisi veren muğlak ve geniş kavramlara dayanmaktadır. Sorunlu
davranışı belirlemek ve değerlendirmek için çerçeve kapsamında belirlenen
yöntemler basittir ve öznelliğe yatkındır ve dayanılan davranış göstergeleri
ile terörizm veya şiddet içeren aşırılıkçılık arasındaki bağlantıları kuran
ampirik olarak elde edilmiş kanıtlara dayanmamaktadır. Ayrıca, bu tür
davranışlara ilişkin yasal sonuçlar öngörülemez ve yetersiz şekilde
düzenlenmiştir. Yetkililere, sınırlı güvenceler ve bağımsız yargı denetimiyle
birlikte geniş soruşturma, önleyici ve zorlayıcı yetkiler verilmektedir.
Bireysel ve kümülatif olarak, bu faktörler sistemin uluslararası insan hakları
hukukuna uyumu, keyfi ve ayrımcı uygulamalara açık bir çerçeve oluşturması,
meşru hakların kullanımını haksız yere sınırlandırması, potansiyel olarak
bireyleri keyfi tutuklamaya maruz bırakması ve bunu gerçekleştirmede başarısız
olması konusunda önemli endişeler doğurmaktadır. Suistimale karşı korumak için
yeterli güvenceler sağlanması gerekmektedir. Bu sistemin uygulandığı bağlamda
ve “aşırılığı” belirli dini ve kültürel uygulamalarla ilişkilendirerek, ilgili
etnik ve dini topluluklara gereksiz, orantısız ve ayrımcı uygulama riskini de
taşımaktadır.
IV. Hapis ve
Diğer Hürriyetten Mahrum Bırakma Biçimleri
36.
Yukarıda belirtildiği gibi, Hükümet, terörle
mücadele ve “aşırılıkçılık”la mücadele sisteminin, ceza adaleti sistemi
aracılığıyla cezalandırılmayı hak eden “ciddi” eylemler ile hoşgörü, eğitim ve
rehabilitasyon gerektiren “küçük” davalar arasındaki bir ayrıma dayandığını
açıklamıştır. İkincisinde, idari yol kapsamında, ilgili kişiler genellikle
“Mesleki Eğitim ve Öğretim Merkezine” (VETC) yerleştirilecektir. Hükümet, VETC
tesislerinin 2019'dan beri kapalı olduğunu ileri sürmüştür.
A. “Mesleki Eğitim ve Öğretim
Merkezlerine” Yönlendirmeler
37. Ekim 2018'de, Hükümetin “mesleki
eğitim merkezlerinin” varlığını ilk kez açıklamasından kısa bir süre sonra,
Xinjiang P.R.C. Terörle Mücadele Yasası (“XIM”) ve Uygur Özerk Bölgesi
Aşırılıklardan Koruma Yönetmeliği (“XRD”), bu tür merkezlerin kurulmasına izin
veren hükümleri açıkça ortaya koymak için revize edildi. 2019 yılının
ortalarında, CERD Komitesi, Hükümet, "kanuna uygun olarak, terörizm ve
dini aşırılığın yayılmasının üreme zeminini ve koşullarını ortadan kaldırmak
için mesleki eğitim ve öğretim merkezleri" kurduğunu bildirmiştir.
38. Hükümetin “Sincan'da Mesleki Eğitim
ve Öğretim” hakkındaki 2019 Raporu ve ilgili yasal hükümlere göre, bu tür
merkezlerde üç kategoride kişi tutulabilir. Birinci kategori, terör veya
“aşırılıkçı” suçlardan hüküm giymiş ve cezaları tamamlandıktan sonra “hala
toplum için potansiyel bir tehdit oluşturduğu değerlendirilen” bireyleri
içerir. Bu tür kişiler, yasaya göre, mahkeme kararıyla VETC'ye gönderilir.
İkinci kategori, “terörist veya aşırılık yanlısı faaliyetlere katılmaya teşvik
edilen, zorlanan veya suç teşkil edecek kadar ciddi olmayan koşullarda terörist
veya aşırılık yanlısı faaliyetlere katılan kişileri” içerir. Bu kişiler polis
kararıyla VETC tesislerine sevk edilebilir. Üçüncü kategori, “terörist veya
aşırılık yanlısı faaliyetlere katılmaya teşvik edilen, zorlanan, terör veya
aşırılık yanlısı faaliyetlere katılan gerçek bir tehlike olan ancak fiili
zarara yol açmamış” kişilerden oluşur. Bu durumlarda savcılık, failin “suçunun”
yerine getirilmesi koşuluyla cezadan feragat etmeye karar verebilir. sübjektif
kin derin değildir ve içtenlikle tövbe edebilirler ve gönüllü olarak eğitim ve
yardımı kabul edebilirler”.
39. Aynı 2019 raporunda Hükümet, “[VETC
tesislerinde] eğitim ve öğretimin kişinin özgürlüğünü sınırlamak veya sonlandırmak
için bir önlem olmadığını” belirtirken, CERD Komitesine verdiği yanıtta VETC
tesislerinin “doğası gereği okullar” olduğunu söylemiştir. Bununla birlikte,
uluslararası insan hakları hukuku uyarınca, bir kişi “özgür rızası olmadan
tutulduğunda”, “hareket özgürlüğüne yapılan müdahaleden daha dar bir alanda
daha şiddetli hareket kısıtlaması” içeren bir özgürlükten yoksun bırakma
meydana gelir. Uluslararası insan hakları hukuku anlamında bir özgürlükten
yoksun bırakma, herhangi bir yerde meydana gelebilir ve resmi olarak bu şekilde
etiketlenmesine gerek yoktur.
40. 2019 “Sincan'da Mesleki Eğitim ve
Öğretim” konulu rapor, merkezlerin “konut” olduğunu ve sevkin gönüllü olmaktan
ziyade mahkeme veya kamu güvenliği yetkilileri tarafından verilen bir kararı
takip ettiğini belirtmektedir. Bu, ilgili kişiye bir VETC tesisine sevk ile
hapis cezası arasında bir “seçim” verildiği ve bir VETC'ye yerleştirmenin hapis
cezasına alternatif bir yaptırım şekli olduğunu ima eden savcılık tarafından
yapılan sevkler için bile geçerlidir.
41. OHCHR tarafından görüşülen ve VETC
tesislerine yerleştirilen kişiler, genellikle kamu güvenlik görevlileri
tarafından bu tür tesislere götürüldükleri anlatılmıştır. 2017-2019 yılları
arasında yakalanan görüşülen kişilerin çoğu, bir VETC tesisine sevk edilmeden
önce bir polis karakolunda tutuldu. Kendilerine bir VETC tesisine gitmeleri
gerektiğinin söylendiğini ve kendilerine alternatif bir seçenek sunulmadığını
söylediler. Görüşülen kişilerin hiçbiri sevk sürecine itiraz edebileceklerini
düşünmedi ve hiçbiri VETC tesisine gönderilmeden önce veya orada bulundukları
süre boyunca herhangi bir noktada bir avukata ulaşma imkanına sahip değildi.
Birçoğu, nihai yerleştirilmeden önce polis karakollarında uzun sorgulamalardan
geçti.
42. Görüşülen tek bir kişi, tesisten
çıkabildiklerini veya ziyaret için eve gidebildiklerini söylemedi. VETC
tesislerinde, görüşülen tüm kişiler, önemli güvenlik mevcudiyeti ve silahlı
ve/veya coplu (elektrikli olanlar dahil) ve çoğunlukla polis üniforması giyen
gardiyanlar gözlemledi. VETC tesislerinde kalış süreleri değişiklik
göstermiştir, ancak görüşülen kişiler genellikle tesislerde iki ay ile 18 ay
arasında kalmıştır. Tesise götürüldüklerinde hiçbirine kalış süreleri hakkında
bilgi verilmedi. Görüşülen kişilerin yaklaşık yarısı, yakın gözetim altında
olmalarına rağmen, ara sıra akraba ziyaretlerine veya telefon görüşmelerine
izin verildiğini bildirmiştir. Diğer yarısının aileleriyle hiçbir teması yoktur
ve çoğu zaman aileleri nerede olduklarını bilmiyordu.
43. Çin Hükümetine bağlı medya, VETC
tesisleri hakkında düzenli olarak tanıtım videoları yayınlamaktadır. Bu tür
videolarda görüşülen kişiler ya burada kalmalarını memnuniyetle karşıladıklarını
ya da bunun terörizme ya da “aşırılıkçılığa” kapılmamalarına yardımcı olduğunu söylemekteler.
OHCHR tarafından görüşülen kişiler, bunun aksine, gardiyanlar tarafından
dışarıdan veya aile üyeleri ziyaret ettiğinde tesisteki deneyimleri hakkında
olumlu olmalarının açıkça söylendiğini söyledi. Örneğin, görüşülen bir kişi,
yabancı bir delegasyonun ziyaretinden önce kendilerine “her şey yolunda”
demelerinin, her gece eve dönebileceklerini, çalıştıklarını ve yemeğin kabul
edilebilir olduğunu sölemeye zorlandıklarını söylemiştir. Ayrıca, görüşülen
bazı kişiler, serbest bırakıldıktan sonra tesisle ilgili herhangi bir bilgiyi
açıklamanın açıkça yasaklandığını ve bazılarının bu yönde bir belge imzalamak
zorunda kaldıklarını bildirmiştir.
44. Hükümet, “katılımcıların
istedikleri zaman programlara katılmakta veya programlardan çıkmakta özgür
olduklarını” iddia etmiştir. Bununla birlikte, OHCHR tarafından elde edilen
tutarlı bilgiler, merkezlere yerleştirilmek için özgür irade ve
bilgilendirilmiş rızanın bulunmadığını göstermektedir; böylesine sıkı bir
şekilde korunan bir merkezden tutulan bir kişinin kendi özgür iradesiyle
ayrılmasının imkansız olduğunu ve bir VETC tesisinde kalmanın, ilgili kişinin
bakış açısına göre süresiz olduğu ve sonunun yalnızca yetkililer tarafından
değerlendirilen tanımsız kriterlerin karşılanmasıyla belirlendiği ortadadır. Bu
nedenle, VETC tesislerine yerleştirmenin gönüllü olmadığı ve bu tür merkezlere
yerleştirilen bireylerin başka seçeneklerinin olmadığı düşünüldüğünde, VETC
tesislerine yerleştirme bir tür özgürlükten yoksun bırakma anlamına
gelmektedir.
45. Uluslararası insan hakları hukuku,
özgürlükten yoksun bırakmanın keyfi olmamasını gerektirir. İnsan Hakları
Evrensel Beyannamesi'nin ve Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası
Sözleşme'nin 9. maddesinde yer alan keyfi gözaltı yasağı, hem uluslararası
teamül hukukunun bir normu hem de uluslararası hukukun emredici bir normudur. Medeni
ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme'nin uygulanmasını izleyen BM
İnsan Hakları Komitesi'nin yetkili rehberinde açıkladığı gibi, “keyfilik”
kavramı “hukuka aykırı” ile eşitlenmemelidir: bir tutuklama veya gözaltı
olabilir. uygunsuzluk, adaletsizlik, öngörülebilirlik eksikliği ve hukuka uygun
süreç unsurlarının yanı sıra makullük, gereklilik ve orantılılık unsurlarının
bulunmadığı durumlarda, iç hukuk tarafından yetkilendirilmiş ve yine de keyfi
olabilir. Aynı şekilde, üye ülkelerdeki bireysel şikayetçilerden gelen keyfi
gözaltı şikayetlerini değerlendiren BM Keyfi Gözaltı Çalışma Grubu da,
özgürlükten yoksun bırakmayı haklı gösterecek herhangi bir yasal dayanağa
başvurmanın açıkça imkansız olduğu durumlarda, özgürlükten yoksun bırakmanın
keyfi olduğunu düşünmektedir. Herhangi bir yasama hükmünün yokluğunda
özgürlükten yoksun bırakma davaları ve adil yargılanma hakkıyla ilgili
uluslararası normların ciddi bir şekilde gözetilmemesi davaları buna dahildir. Bu
tür korumalar, kişinin hakları ve tutuklanma nedenleri hakkında bilgi sahibi
olma ve avukatlara ve aile üyelerine yeterli erişime sahip olma hakkını içerir.
Uluslararası insan hakları hukuku uyarınca, gözaltı, düşünce veya ifade
özgürlüğü, kişinin kendi ülkesini terk etme özgürlüğü, din özgürlüğü, azınlıkların
kendi kültürlerinden yararlanma, kendi dinlerini açıklama veya kendi dillerini
kullanma hakkı gibi insan haklarının meşru kullanımına yanıt olarak
kullanıldığında da keyfidir.
46. VETC sisteminin birkaç temel
özelliği bu açıdan endişe uyandırmaktadır. İlk olarak, barınma tesislerinde
özgürlükten yoksun bırakmanın önemli bir süre boyunca herhangi bir görünür
yasal dayanağı olmadığı görülmektedir. Çin Halk Cumhuriyeti için Sincan Uygulama
Tedbirleri Terörle Mücadele Yasası (“XIM”) ve XUAR Aşırılaştırmaya İlişkin
Yönetmelik (“XRD”), VETC'lerin kurulmasına ve bireylerin konut programlarına
yönlendirilmesine izin vermek için Ekim 2018'de değiştirildi, VETC'ler, Nisan
2017'den çok daha önce başlamıştı. Ayrıca, yukarıda tartışıldığı gibi, XIM ve
XRD kapsam olarak belirsizdir, aşırı geniş yorumlara karşı savunmasızdır ve bu
nedenle keyfi ve ayrımcı uygulamalara açıktır.
47. İkinci olarak, yukarıda açıklandığı
gibi, bireylerin VETC'lere yönlendirilebileceği ve yer alabileceği gerekçeler,
temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasının bir ifadesi veya tezahürü de dahil
olmak üzere, ilk bakışta yasal olan davranışları kapsar. Bir VETC'ye sevk için
çeşitli zararsız nedenler, kamuya açık olan ve muhtemelen 2019'dan kalma bir
Hükümet belgesi gibi görünen ve büyük olasılıkla gerçek olma olasılığı yüksek
olan bir belge olan "Karakax listesi"nde açıklanmıştır. XUAR'daki
belirli bir bölgedeki VETC tesislerinde Uygur “kursiyerleri” hakkında bilgi
içeren bir elektronik tablodan oluşan bu liste, 311 kişiyi ve sevk edilme
nedenlerini içerir. Bu nedenler arasında çok çocuk sahibi olmak, “güvensiz
insan” olmak, belirli yıllarda doğmak, eski hükümlü olmak, peçe veya sakal
takmak, pasaport başvurusunda bulunmak ve ülkeyi terk etmemiş olmak vb. vardır.
Benzer nedenler OHCHR'ye, seyahat etmek
veya yabancı bağlantılara sahip olmak, Çin vatandaşlıklarını iptal etmeye
çalışmak, komşu bir ülkede çifte kayıt olmak veya WhatsApp'ı indirmek için VETC
tesislerine sevk edildiğini açıklayan eski tutuklular tarafından bildirildi. Diğerlerine
basitçe bir listede oldukları veya bir kotanın doldurulması gerektiği söylendi.
Değerlendirmelerin yürütüldüğü görünen öznel araçlar nedeniyle, kişilerin VETC
tesislerinde keyfi olarak alıkonulma riski çok büyüktür.
48. Üçüncü olarak, VETC'lere
yerleştirmeler, herhangi bir alıkoyma bağlamında gereken süreçten yoksun
görünmektedir ve ilgili bireyleri, uluslararası hukukun bir meselesi olarak
alıkoymalara eşlik etmesi gereken güvencelerden ve korumalardan etkin bir
şekilde mahrum bırakmaktadır. Gözaltına alınanların avukata erişimleri olmadığı
veya yerleştirilme süreleri veya kanunda açıklanmayan tahliye kriterleri
hakkında bilgilendirildiği görülmemektedir. OHCHR'nin görüştüğü kişiler,
genellikle serbest bırakılmalarından kısa bir süre önce, suçları, daha sonra
hapis cezasına çarptırılmaları ve yetkililerin kendi davalarındaki hoşgörüsü ve
sonradan feragat edilmiş gibi bir “bilgilendirme”den bahsettiler (serbest
bırakılmalarıyla kanıtlandığı gibi). Bu hesaplar, Ekim 2018 civarında, VETC
tesislerindeki kişilerin durumunu geriye dönük olarak “düzenleme” girişiminde
bulunulduğunu gösteren diğer göstergelerle uyumludur. Yukarıda açıklandığı
gibi, 9 Ekim 2018'de, XUAR yasaları, bunların kurulmasına ve kullanılmasına
açıkça izin verecek şekilde değiştirilmiştir. 16 Ekim 2018'de yayınlanan bir
videoda, hükümet ayrıca "iki kez bilgilendir ve bir kez duyur"
oturumlarına atıfta bulunmuştur. Yetkililerin kişiyi ve ailesini terörist
faaliyetlere katılımlarının ve “aşırılıkçı” faaliyetlere katılımlarının doğası
hakkında daha fazla bilgilendirmesi ve bunun üzerine Hükümetin kanuna uygun
hoşgörü gösterme politikasını ilan etmesi sürecini ifade etmektedi. Görüşülen
bir kişi deneyimini şu şekilde anlatmıştır: “Orada ne kadar kaldığım ve ne
kadar kalacağım bana söylenmedi. Bir suçu itiraf etmem istendi ama neyi itiraf
etmem gerektiğini bilmiyordum.”
49. Görüşülen kişilerden bazıları VETC
tesisinde “mahkum” edildiklerini, bazıları ise gruplar halinde “mahkemeye”
getirildiklerini açıkladı. 75 veya 72 “suç”un listesi. Bu tür yargılamalar –
çoğu durumda aylarca tutuklu kaldıktan sonra yargılama oluyor – “aşırılık” ve
“terörizm” suçlarına ilişkin iddiaların ele alınmasına yönelik cezai ve idari
yolların uygulamada sıklıkla iç içe geçmiş olduğunu gösteriyor. Görünüşe göre
insanları bir VETC tesisine sevki kabul etmeye zorlamak, bu tür sevkleri geriye
dönük olarak haklı çıkarmak veya iptal edilebilecek bir şartlı salıverme
emriyle insanları salıverme sonrası kısıtlamak ve kontrol etmek için cezai
takibatlar kullanılıyor. Özünde, bu süreçlerin tamamı, yetkililere, bireyleri
özgürlükten yoksun bırakmaya ve serbest bırakıldıktan sonra geri döndürmeye
yönelik olağanüstü genişlikte etkin bir güç sağlıyor.
50. Dördüncüsü, VETC tesislerindeki
eğitim programlarının doğası ve işlevsel amacının, eğitimle yeniden politik yönelimlerini
değiştirme çabası göz önüne alındığında da endişe yaratmaktadır. XIM,
VETC'lerin amacının, “mesleki beceri eğitim ve öğretim merkezleri ve diğer
eğitim ve dönüşüm kurumları” olarak “aşırılıkçılık”tan etkilenen insanları hem
eğitmek hem de rehabilite etmek olduğunu belirtmektedir. Hükümetin “Mesleki
Eğitim Hakkındaki Raporu” Xinjiang'da Eğitim ve Öğretim", VETC'lerin
"standart sözlü ve yazılı Çince, yasa anlayışı, mesleki beceriler ve
radikalleşmeyi içeren bir müfredat sunduğunu" belirtmektedir. 1958 (No.
111) Ayrımcılık (İstihdam ve Meslek) Sözleşmesi ve 1964 (No. 122) ILO
Standartların Uygulanması ve Uygulanmasına İlişkin Uzmanlar Komitesi, İstihdam
Politikası Sözleşmesi kapsamında yaptığı incelemede, Çin'in mesleki eğitim
politikasını “en azından kısmen yüksek güvenlikli ve yüksek gözetim
ortamlarında yürütülmesini” ve
Hükümetten mesleki eğitim ve öğretim merkezlerinin yetkisini “idari gözetime
dayalı siyasi yeniden eğitimden daha geniş kapsamlı eğitime yönlendirmesini”
yani tam, üretken ve özgürce seçilmiş istihdam talep etmiştir. OHCHR,
merkezlerdeki müfredat ve beceri tanıma sistemi hakkında Hükümetten bilgi talep
etmiş, ancak alamamıştır. Bununla birlikte, OHCHR'ye yapılan ilk elden
açıklamalar, “siyasi öğretilere” ve özeleştiriye dayalı rehabilitasyona güçlü
bir vurgu yapıldığını ortaya koymaktadır. Bu tür zorlayıcı idari tedbirler, BM
Keyfi Gözaltına İlişkin Çalışma Grubu tarafından “doğal olarak keyfi” olarak
değerlendirilmektedir.
51. Son olarak, merkezlerde gözaltının
niteliği ve VETC tesislerine sevk edilme kriterlerinin büyük ölçüde etnik, dini
ve kültürel kimlik ve ifade biçimlerine dayandığı düşünüldüğünde, VETC
tesislerinde özgürlükten yoksun bırakmaların ayrımcı bir şekilde uygulanmasına
ilişkin önemli bir endişeler vardır.
52. Hükümet, VETC'lerde yeniden eğitim gören bireylerin
sayısı hakkında resmi veri yayınlamamıştır. 2018'de BM Irk Ayrımcılığının
Ortadan Kaldırılması Komitesi, "gözaltına alınan insan sayısının bir
milyonun üzerinde olduğunu" belirtti ve Hükümeti son beş yıla ilişkin
istatistik vermeye çağırdı. Hükümet, eğitim ve öğretime katılanların sayısını
belirtmenin mümkün olmadığını, çünkü o zamandan beri sürdürdüğü pozisyonu
“insanların sürekli gelip gitmesi nedeniyle dinamik” olduğunu ileri sürmüştür.
53. Bununla birlikte, çeşitli resmi
Hükümet belgeleri ve beyanları, programın ölçeği hakkında bilgi vermektedir.
2019 tarihli “Sincan'da Mesleki Eğitim ve Öğretim” konulu Rapor, bunun yalnızca
münferit vakalar için değil, “birçok insan” için tasarlandığını göstermektedir.
Ayrıca, 2017'den önceki bazı Hükümet belgeleri ve açıklamaları, yetkililerin
algısı hakkında fikir vermektedir. Özerk Uygur Bölgesi’ndeki' “aşırılıkçı”
tehdidin ve buna karşılık gelen “eğitim” ihtiyaçlarının, ayrıca Özerk Uygur
Bölgesi'deki ilgili nüfusun önemli oranlarını etkilediğini ortaya koymaktadır.
Ek olarak, kamuya açık olan ve güvenilir görünen Hükümet belgelerine göre,
yalnızca Özerk Uygur Bölgesi topraklarında VETC tesislerinin varlığı, ve bunların
işletilmesi ve uygulanması için büyük bir bürokrasi ve uygulamanın varlığını
göstermektedir. Kamu kaynaklarından elde edilen uydu görüntüleri benzer
şekilde, 2016 yılından bu yana, “Strike Hard” kampanyasıyla eş zamanlı olarak Özerk
Uygur Bölgesi genelinde kurulmuş veya genişletilmiş gibi görünen yüksek
duvarlar, gözetleme kuleleri ve dikenli kablolu dış ve iç çitler gibi güvenlik
özelliklerine sahip birçok yapının varlığını göstermektedir.
54. VETC tesislerinde alıkoyma
konusunda doğrudan bilgisi ve kişisel deneyimi olan kişiler, OHCHR'ye diğer
birçok kişiyle birlikte tutulduklarını ve VETC tesislerine yerleştirilen çok
sayıda başka akraba ve arkadaşlarını şahsen tanıdıklarını söylediler. Bir
kişinin tanımladığı gibi, "her komşunun kamplarda birileri vardı ya da
onların deyimiyle 'çalışmaya götürüldü'." OHCHR tarafından görüşülen
kişiler, XUAR'a yayılmış en az sekiz farklı coğrafi konumda VETC tesislerinde
tutuldu.
55. Resmi verilerin olmadığı
durumlarda, diğer araştırmacılar, etkilenen nüfusun kapsamını değerlendirmek ve
tahmin etmek için bir dizi kaynak ve veriden yararlanmıştır. Bunlar, resmi gibi
görünen belgeleri, ihale duyurularını ve Özerk Uygur Bölgesi'nde ilçelerdeki VETC tesislerinde
gözaltı ölçeğine ışık tutan uydu görüntülerini içermektedir. Kullanılan
metodolojiye dayalı olarak, bu ilçe ve ilçelerdeki yetişkin “etnik nüfusun”
yaklaşık yüzde 10-20'sinin 2017 ve 2018 yılları arasında bir tür gözaltına
maruz kaldığı tahmin edilmektedir.
56. Halihazırda önündeki bilgilere
dayanarak, OHCHR, VETC sisteminden etkilenen toplam kişi sayısına ilişkin
tahminleri teyit edecek bir konumda değildir. Ancak genel olarak, VETC
tesisleri sisteminin bölgenin tamamını kapsayan geniş bir ölçekte amaçlandığı
ve işletildiği sonucunu desteklemektedir. Aksini gösteren makul bir bilgi
olmadığı gibi, VETC tesislerinde tutukluların belirli bir sayısı teyit
edilemese de, mevcut bilgilerden VETC'lerdeki bireylerin sayısının en azından
2017 ile 2019 arasında Uygur ve diğer ağırlıklı olarak Müslüman azınlık nüfusunun
önemli bir bölümünü oluşturduğu yönünde makul bir sonuç çıkarılabilmektedir.
57. Özetle, gözden geçirilen bilgilere
dayanarak, Özerk Uygur Bölgesi’ndeki VETC tesislerinde, en azından 2017-2019
yılları arasında, Uygur ve diğer ağırlıklı olarak Müslüman etnik azınlık
topluluğunun önemli bir bölümünü etkileyen geniş çaplı bir keyfi gözaltı
modelinin meydana geldiği sonucuna varmak mantıklıdır. Hükümet, VETC
tesislerinin artık kapalı olduğunu ve tüm “kursiyerlerin mezun olduğunu”
belirterek, bu tesislerin artık kullanılmayabileceğini öne sürmüştür. OHCHR,
2019'un sonundan bu yana ilgili resmi veya diğer bilgilerin eksikliğinden ve
yerinde doğrulamaya imkan olmamasından dolayı bunu teyit edecek bir konumda
değildir. Ne olursa olsun, özellikle VETC sisteminin işleyişini destekleyen
yasal ve politik çerçevenin yerinde kalması ve şu anda uygulanmıyorsa bile
herhangi bir zamanda yeniden devreye sokulabilmesi nedeniyle önemli endişeler
devam etmektedir.
B. Ceza adalet sistemi yoluyla
gözaltı
58. Bireylerin VETC tesislerine toplu
olarak sevk edilmesinin yanı sıra, Özerk Uygur Bölgesi’nde cezai
tutuklamalarda, mahkumiyetlerde ve uzun hapis cezalarında belirgin bir artış
olduğu görülmektedir.
59. Hükümet bilgileri, 2018'de ceza
davalarında önceki beş yıldaki ortalama tutara göre yüzde 25,1'lik bir artışa
işaret etmektedir. Benzer şekilde, 2019'da bu rakam önceki beş yılın
ortalamasından yüzde 19,2 daha yüksekti. OHCHR, Çin'in ceza davalarında genel
olarak yüzde 99,9 mahkumiyet oranına sahip olduğunu belirtmektedir. Hükümet, etnik
azınlıkların hükümlü sanıklarının sayısının o bölgenin toplam nüfusundaki etnik
azınlıkların oranından daha düşük olması, terörizm veya devlet güvenliğiyle
ilgili suçlardan hüküm giymiş etnik azınlıkların oranına ilişkin ayrıştırılmış bir
veri sağlamadan birçok ülkede bu oranın yüksek olduğunu belirtmiştir.
60. Hükümet, 2013 ve 2017 yılları
arasında Özerk Uygur Bölgesi mahkemelerinin 297.000 ceza davasını tamamladığını
belirtmiştir. Resmi istatistiklere dayanarak, bu davaların büyük kısmının
2017'de tamamlandığı görülüyor. Hükümetin verdiği bilgiye göre, bu yıl Özerk
Uygur Bölgesi’ndeki kamu güvenlik kurumlarında tutuklu sayısı 2017'de %35 ve
2018'de yaklaşık %8 arttı.
61. 2017 yılındaki bir diğer değişiklik
ise 5 yıl ve üzeri hapis cezası verilen kişi sayısındaki artıştır. 2017'den
önce, Özerk Uygur Bölgesi’nde hüküm giyen toplam insan sayısının yaklaşık %10,8'i
beş yıldan fazla hapis cezası aldı. 2017'de bu rakam cezaların %87'sine
yükseldi. Resmi Hükümet istatistiklerine göre, yalnızca 2017 yılında, Özerk
Uygur Bölgesi mahkemeleri 86.655 sanığı veya bir önceki yıla göre 10 kat daha
fazlasını beş yıl veya daha uzun hapis cezasına çarptırdı, yine de terörizm
veya “aşırılıkçılık”la ilgili suçlardan suçlanan ve mahkûm edilenlerin sayılarını
ayrıştırmak mümkün değildir.
62. Veriler eksik kalmaktadır ve 2020 ve sonrası
için benzer veriler mevcut değildir. Bu, bu istatistiklerin daha uzun bir zaman
çerçevesi bağlamında değerlendirilmesini ve bunun bir ani artış mı yoksa daha
büyük bir eğilimin parçası mı olduğunun belirlenmesi ve artan mahkumiyetlerin
nüfusun belirli gruplarını orantısız bir şekilde etkileyip etkilemediğini
belirlemeyi zorlaştırıyor. Bununla birlikte, 2017-2018'deki artış kısa vadeli
olsa bile, cezalar infaz edilmeye devam ettikçe, Sincan'da önemli ölçüde artan
bir tutuklu nüfusu anlamına geliyor. Nisan 2021 tarihli bir bildiride Hükümet,
sivil toplum tarafından yönetilen platformlar olan "Sincan Veri
Projesi", "Sincan Kurbanları Veritabanı" ve "Uygur Geçiş
Dönemi Adaleti Veritabanı"ndaki 10.708 girişin yaklaşık üçte birinin,
öncelikle Özerk Uygur Bölgesi’nde sevdiklerinin nerede olduğuna dair bilgiler,
"şiddet içeren terör suçları ve cezai suçlar" nedeniyle cezasını
çeken hükümlülerle ilgilidir.
63. Ayrıca, özellikle 2019'dan sonra,
kamu kaynaklı uydu görüntüleri (Google Earth) aracılığıyla görülebilen, yeni yüksek
güvenlik özelliklerine sahip binaların inşası veya genişletilmesi, gözaltı
merkezlerindeki artışın, tutuklu sayısındaki muhtemel bir artışa işaret etmektedir.
Aynı zamanda, mevcut cezaevleri bir çok yerde gemişletilmiştir. Açıklayıcı bir
örnek olarak, Dabancheng'deki Urumçi 3 Nolu Gözaltı Merkezi, 2018'den 2020'ye
kadar sayı olarak önemli ölçüde artmıştır.
64. OHCHR, 2014-2019 döneminde Özerk
Uygur Bölgesi’ndeki etnik topluluklardan sanıklarla ilgili olarak terörizm veya
“aşırılıkçılık” iddiasında bulunulan davalarda mevcut yargı kararlarının çapraz
örneğini inceledi. Kamuya açık ve ilgili mahkeme kararlarının sayısının sınırlı
olması ve yargı kararlarının tamamını temsil etmese de, ancak mevcut olanlar
yargının dini “aşırılıkçılık” eylemlerini yorumlama biçimine dair önemli
bilgiler sağlamaktadır. Buna göre; küçük ihlaller ciddi şekilde cezalandırıldı;
hiçbir resmi suçlamanın terörizm veya “aşırılıkçılık” ile ilgili olmamasına
rağmen davranışın “aşırılıkçı” olduğuna atıfta bulunan mahkeme kararları;
geçerli yasal tanım(lar)ı nasıl karşıladıklarını açıklamadan “aşırılıkçı” algı ile
hareket ettiklerini; kişinin kovuşturulmakta olduğu fiili eylemden ziyade altta
yatttığı varsayılan dini davranışın gözönüne alındığı ve Müslüman bir kişi
tarafından işlenen her türlü hukuk ihlalinin dine dayalı “aşırılıkçılık” olarak
varsayıldığını göstermektedir.
65. OHCHR ayrıca, “Sert Grev” dönemi
de dahil olmak üzere, Uygur topluluğundan önde gelen akademisyenler, sanatçılar
ve aydınların, genellikle uzun hapis cezaları ile tutuklanmalarını ve
hapsedilmesini belgeleyen çok sayıda rapor ve veriyi gözden geçirdi. Bu tür
birçok dava BM insan hakları mekanizmaları tarafından ele alınmıştır.
Halihazırda tanımlanmış genel insan hakları kaygılarının ötesinde, bu tür
bireylerin cezai kovuşturması ve tutuklanması, toplulukların hayatı üzerinde çok
daha geniş ve zararlı bir etkiye sahiptir.
66. Bu bilgiler OHCHR tarafından
terörizm ve “aşırılıkçılık”la ilgili suçlar nedeniyle uzun hapis cezaları
çekmekte olan Uygurların ve Kazakların denizaşırı aile üyelerinden ilk elden
toplanan ifadelerle tamamlanmaktadır. Yurtdışına seyahat etmek veya yurtdışına
para göndermek gibi davranışların dini ve/veya “terörist” algılanan faaliyetlerin
Özerk Uygur Bölgesi’nde nasıl ağır bir şekilde suç haline getirilip
cezalandırıldığına dair daha fazla bilgi sağlamaktadır.
67. Son yıllarda hapsedilme
oranlarındaki dramatik artışın ne ölçüde keyfi alıkoyma ile sonuçlandığının
belirli bir tespiti, bu aşamada mevcut olan bilgilere dayanarak mümkün
olmamakla birlikte, OHCHR tarafından gözden geçirilen bilgiler daha geniş
kaygılara yol açmaktadır. Bu, suçların aşırı geniş ve muğlak tanımları, yasal
süreç hakları üzerindeki sınırlamalar ve yargı bağımsızlığının eksikliği ile öne
çıkmış bir ceza ve adalet sisteminin nasıl daha geniş keyfi özgürlükten yoksun
bırakma eylemlerine yol açabileceğini göstermektedir.
68. Özetle, Özerk Uygur Bölgesi’ndeki
ceza ve adalet sistemi aracılığıyla hapis cezalarının sayısında ve
uzunluğundaki artış eğilimi, büyük ölçekli hapis ve özgürlükten yoksun
bırakmanın başlıca yolu olarak resmi hapsetmelere doğru bir kayma olduğunu
kuvvetle göstermektedir. Ulusal ceza hukuku kapsamındaki terörizm,
“aşırılıkçılık” ve kamu güvenliği ile ilgili suçların cezai kovuşturmalara
küçük suçlar veya davranışta bulunmak da dahil olmak üzere uzun hapis
cezalarının uygulanmasına yol açabilecek muğlak ve geniş tanımları göz önüne
alındığında, bu özellikle endişe vericidir.
V. “Mesleki Eğitim ve Öğretim
Merkezlerinde” koşullar
ve
tedavi
69. VETC tesislerinde yetkililer
tarafından olumsuz koşullar ve gözaltındaki kişilere sert muamele yapıldığına
dair tekrarlanan iddialar gündeme getirilmiştir. Hükümet, “Sincan'da Mesleki
Eğitim ve Öğretim” konulu 2019 Raporunda “kursiyerlerin” haklarına tamamen
saygı gösterildiğini öne sürerek bu tür iddiaları reddetmiştir.
70. OHCHR tarafından görüşülen eski
tutuklular, genellikle iki aydan 18 aya kadar değişen sürelerde, Kazak Özerk
İli, Aksu, Bayingol, Hotan, Karamay ve Urumçi illeri de dahil olmak üzere Özerk
Uygur Bölgesi genelinde sekiz farklı coğrafi konumdaki tesislerde
geçirmişlerdi. Görüşülen yirmi altı eski tutuklunun üçte ikisi, ya VETC
tesislerinde ya da VETC tesislerine sevk süreçleri bağlamında işkence ve/veya
diğer kötü muamele biçimlerine varabilecek muameleye maruz kaldıklarını bildirmişlerdir.
Bu kötü muamele iddiaları ya sorgulamalar sırasında gerçekleşti veya (iddia
edilen) görevi kötüye kullanmanın bir cezası olarak. Anlattıklarına göre,
“kaplan sandalyesi” denen bir koltuğa bağlıyken elektrikli coplar da dahil
olmak üzere coplarla dövülmek; yüzlerine su dökülerek sorguya tabi tutulmak;
uzun süreli hücre hapsi ve uzun süre küçük taburelerde hareketsiz oturmaya
zorlanmak işkenceler arasında sayılabilir. İtiraf için dövüldüğünü bildiren
kişiler, hücrelerden veya insanların kaldığı yatakhanelerden ayrı olan sorgu
odalarına götürüldüklerini anlatmıştır. Bireylerin üçte ikisinden fazlası, bir
VETC tesisine transfer edilmeden önce polis karakollarında tutulduklarını ve bu
tesislerde bir “kaplan sandalyesinde” hareketsiz kaldıkları halde benzer dövülme
vakalarını anlatmıştır.
71. Sorgulama ve cezalandırmanın
ötesinde sert muamele biçimleri de rapor edilmiştir. Görüşülen birkaç kişi,
VETC tesislerinde tutuldukları sürenin bazı bölümlerinde zincire vurulduklarını
anlatmıştır. Tutarlı anlatımlar, sürekli açlığın tanımıdır ve sonuç olarak,
tesislerde kaldıkları süre boyunca ciddi kilo kaybı sözkonusudur. Ayrıca
sürekli gözetim ve yatakhanelerdeki/hücrelerdeki ışıkların gece boyunca açık
olması, onları uykudan mahrum bırakmaktadır. Görüşülen kişiler, hücre
arkadaşlarının namaz kılmadığından veya geceleri kuralları çiğnemediğinden emin
olmak için yurtlardaki/hücrelerdeki insanların iki saatlik gece vardiyası
almaları gerektiğini anlatmışlardır. Bazıları, kendi dillerini (Uygurca ya da
Kazakça) konuşmalarına izin verilmediğini, dua gibi dini görevlerini bile
uygulayamadıklarını ve daha fazla zorluk olarak yaşadıklarını da kaydetmişlerdir.
Bunlar dışında, “siyasi öğretiler” “kırmızı şarkılar” ve diğer resmi parti
materyallerini öğrenmek ve ezberlemek zorunda kalarak daha da şiddetlendiğini
ifade etmişlerdir. Görüşülen kişiler bunu sürekli olarak VETC tesislerinde
geçirdikleri sürede her zaman yaşadıklarını ifade etmiş, bir görüşmeci
deneyimlerini şu şekilde tanımlamıştır: “Her gün, mümkün olduğu kadar yüksek
sesle ve acıyana kadar vatansever şarkılar söylemeye zorlandık, yüzümüz
kızarıncaya ve damarlarımız yüzümüzde belirinceye kadar...”
72. Görüşülen kişilerin neredeyse
tamamı ya enjeksiyonların, hapların ya da her ikisinin de düzenli olarak
uygulandığını ve ayrıca VETC tesislerinde düzenli olarak kan örneklerinin
alındığını anlatmıştır. Görüşülen kişiler, uygulanan ilaçların kendilerini
nasıl uykulu hissettirdiğine ilişkin açıklamalarında tutarlıydılar. Örneğin bir
görüşmeci süreci şöyle tanımladı: “Günde bir tablet aldık. Aspirine benziyordu.
Sıraya dizildik ve eldivenli biri yuttuğumuzdan emin olmak için sistematik
olarak ağzımızı kontrol etti”. Bu tıbbi müdahalelerin ve tedavilerin sıklığı
görüşülen kişilere göre değişmekle birlikte, hem enjeksiyonlar hem de “beyaz
haplar” olarak tanımlananların, yerleştirilmelerinin başlangıcında ve VETC'lerde
geçirdikleri süre boyunca uygulanması meydana geldi. Görüşülen kişilerin
hiçbiri bu tıbbi tedaviler hakkında gerektiği gibi bilgilendirilmedi ve onları
reddedecek durumda olduklarını düşünmediler. Bu gibi durumlarda
bilgilendirilmiş olsalar bile buradan onay çıkarılamaz.
73. Bazıları ayrıca, bazı tecavüz
vakaları da dahil olmak üzere çoğunlukla kadınları etkileyen çeşitli cinsel
şiddet biçimlerinden bahsetmiştir. Bu durum, gardiyanlar tarafından bir
sorgulama ve zorla çıplaklık da dahil olmak üzere çeşitli cinsel aşağılama
biçimleri bağlamında oral seks yapmaya zorlanmayı da içermektedir. Raporlar,
tecavüzlerin yatakhanelerin dışında, kameraların olmadığı ayrı odalarda nasıl
gerçekleştiğini de benzer şekilde anlatıyordu. Buna ek olarak, birçok kadın, ne
olduğunu anlamadıkları için “yaşlı kadınları utandıran ve genç kızları ağlatan”
invaziv jinekolojik muayenelere tabi tutulduklarını, grup ortamında bunun
gerçekleştiğini anlattılar. Hükümet, genellikle bu iddiaları kadınlara yönelik
kişisel veya toplumsal cinsiyete dayalı saldırı iddialarını kesin olarak
reddetmiştir.
74. Görüşülen kişilerden bazıları,
tesislerde yaşadıklarını bildirdikleri ağır koşullar ve tedavi nedeniyle
sürekli sağlık sorunlarına maruz kaldıklarını ifade etmiştir. Görüşülen
kişilerden bazıları, tesislerde kalmalarını “psikolojik işkence” olarak
nitelendirmiştir. Alıkonulma nedenleri, kalış süreleri, koşulları, sürekli
korku atmosferi ve özellikle aileleri ile dış dünya ile temassızlık ve sürekli
gözetim ile ilişkili stres ve endişe konusundaki belirsizliğe dikkat çekmiştir.
Görüşülen bir kişinin belirttiği gibi, “en kötü şey, ne zaman dışarı
çıkacağınızı asla bilememenizdi”. Görüşülen kişilerin çoğu, VETC tesislerinde
kaldıkları sürelerin travma duyguları da dahil olmak üzere uzun vadeli
psikolojik sonuçlarını bildirmişlerdir.
75. VETC'lerde tutukluların koşulları
ve muamelesine ilişkin tutarlı ilk elden ifadeler, çok sayıda ciddi insan
hakları kaygısını ortaya çıkarmaktadır. İlk olarak, özgürlüklerinden yoksun
bırakılmış bireylere insanca ve onurlu bir şekilde muamele etme temel
yükümlülüğünün ve işkence ve diğer zalimane, insanlık dışı veya aşağılayıcı
muamele veya ceza biçimlerinin mutlak olarak yasaklanmasının ihlalleri dikkat çekmekltedir.
Ayrıca, VETC tesislerinde günlük hayatlarını düzenleyen, tutuklulara insani
muameleye ilişkin temel hakların ihlal edildiği ortadadır. Bu tür koşullar, işkence
veya diğer zalimane, insanlık dışı veya aşağılayıcı muamele veya ceza
biçimlerine başvurmak, özellikle uzun süreler boyunca veya tekrarlayan
biçimlerde yaşandığında, şiddetli fiziksel ve zihinsel ıstıraplara neden olabilmektedir.
76. VETC'lerde özgürlüğünden yoksun
bırakılan kişilerin sağlık hakkına ilişkin kaygılar da bulunmaktadır. Her
insanın, özgürlüğünden yoksun bırakılmış bireyler de dahil olmak üzere,
ulaşılabilir en yüksek fiziksel ve zihinsel sağlık standardından yararlanma
hakkı vardır. Bu, kişinin sağlığını ve vücudunu kontrol etme hakkını ve işkence
ve rıza dışı tıbbi tedavi görmeme hakkı gibi müdahalelerden korunma hakkını da içerir.
Bilgilendirilmiş rızanın garanti edilmesi, bireysel özerkliğe, kendi kaderini
tayin hakkına ve insan onuruna saygı duyan uygulamalar, politikalar ve
araştırmalar yoluyla sağlık hakkından yararlanmanın sağlanması için esastır.
Sağlık hakkı, gıda ve beslenme, güvenli ve içilebilir suya erişim, yeterli
sanitasyon ve yeterli güvenli su temini gibi sağlığın altında yatan
belirleyicileri de kapsar.
77. Ek olarak, Hükümet'in VETC'ler
bağlamında insan hakları ihlallerine ilişkin iddialara verdiği yanıt, tazmin
mekanizmalarının eksikliği konusunda ciddi bir endişe yaratmaktadır. Bazı
yasalar prensipte yetkilerini kötüye kullanan veya görevlerini yerine
getirmeyen görevliler için yaptırımlar öngörse bile, OHCHR bu tür yaptırımların
uygulanmasına ilişkin herhangi bir bireysel örnekten haberdar değildir. Benzer
şekilde, Hükümet'in politika çerçevesi, VETC tesislerinin işletilmesi için
teftişler yürütebilecek veya ilgili kişilerin, kendilerini VETC programına
katılmaya zorlama veya iddia edilen insan hakları şikayetlerini soruşturma
kararına itiraz edebilecekleri herhangi bir bağımsız gözetim mekanizmasına
atıfta bulunmaz. Az sayıda birinci elden anlatı, yetkililerin VETC tesislerinde
zaman zaman gerçekleştirdiği bir tür dış ziyarete atıfta bulunsa da, bunların
kişilerin suistimalleri bildirmelerine olanak sağlayacak şekilde organize
edildiğini göstermez. Özetle, bu koşullar, pratikte, tutukluların haklarının
ihlal edilmesine karşı etkili çözüm yollarının mevcudiyeti konusunda ciddi
şüpheler ve 2016 yılında BM İşkenceye Karşı Komite Çin'i “bağımsız bir gözetim
mekanizması kurmaya, "tüm işkence ve kötü muamele iddialarına ilişkin
hızlı, tarafsız ve etkili soruşturmayı sağlamak için bağımsız bir gözetim
mekanizması kurmaya" çağırıyor.
78. Sonuç olarak, 2017 ve 2019 yılları
arasında OHCHR tarafından toplanan VETC'lerdeki gözaltı tanımları, işkence
kalıpları veya diğer zalimane, insanlık dışı veya aşağılayıcı muamele veya ceza
biçimleri, insanca ve onurlu bir şekilde muamele görme özgürlüğü ve sağlık
hakkı ihlalleri haklarından yoksun bırakılan kişilerin diğer hak ihlalleri ile açıklanmıştır.
VETC tesislerinde cinsel ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddet (SGBV), tecavüz
de dahil olmak üzere, inandırıcı görünen ve kendi içlerinde işkence veya diğer
kötü muamele eylemleri anlamına gelebilecek cinsel ve toplumsal cinsiyete
dayalı şiddet (SGBV) vakalarına ilişkin de iddialarda bulunulmuştur.
Halihazırda mevcut olan bilgilere dayanarak, VETC tesislerinde ne ölçüde cinsel
ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddet kalıplarının olabileceği konusunda daha
geniş sonuçlar çıkarmak mümkün değildir. Hükümetin tüm iddiaları genel
hatlarıyla inkar etmesi ve deneyimlerini paylaşmak için öne çıkanlara yönelik
cinsiyetçi ve aşağılayıcı saldırıları, hayatta kalanların onurlarının
kırılmasına ve acılarının artmasına sebep olmuştur.
VI. Diğer insan
hakları endişeleri
79. “Sert Grev” kampanyasının ve Özerk
Uygur Bölgesi’ndeki ilgili politikaların etnik topluluklara mensup kişilerin
insan hakları üzerindeki daha geniş olumsuz etkilerine ilişkin diğer iddialar,
hali hazırda tanımlanmış belirli kategorilerdeki bireylerin geniş çapta
özgürlükten yoksun bırakılmasının ötesinde ortaya çıkmaktadır. Özellikle
kültürel, dilsel ve dini kimlik ve ifade üzerindeki aşırı kısıtlamalar, mahremiyet
ve hareket hakları, üreme hakları, yanı sıra istihdam ve işçi hakları açısından
iddialarda bulunulmuştur. Bunların çoğu, yıllardır BM insan hakları
mekanizmaları tarafından vurgulanan etnik azınlık bölgelerindeki daha geniş
eğilimleri yansıtmaktadır. Bunlar aşağıda sırasıyla tartışılmaktadır.
A.
Dini, kültürel, dilsel
kimlik ve ifade
80. Azınlıklara mensup üyelerin
ayrımcılığa karşı korunma hakkı Çin Anayasası'nda ve Bölgesel Etnik Özerklik
Yasası'nda yer alır ve eşitlik, birlik, bölgesel etnik özerklik ve tüm etnik
gruplar için ortak refahı içeren çok sayıda resmi politika belgesinde
tekrarlanmıştır. Hükümet, Uygur ve Özerk Uygur Bölgesi’ndeki'ndeki diğer
ağırlıklı olarak Müslüman azınlıklara karşı herhangi bir ayrımcılık iddialarını
sürekli olarak reddetmiş ve etnik azınlıkların bölgesel hükümet ve Ulusal Halk
Kongresi'ndeki temsiline dikkat çekmiştir. Bununla birlikte, çok sayıda BM
insan hakları mekanizması, geçmiş yıllarda, Özerk Uygur Bölgesi dahil olmak
üzere etnik azınlık bölgelerinde kültürel haklar, din ve ifade özgürlüğü
hakları üzerindeki kısıtlamalarla ilgili endişelerini dile getirmiştir.
81. Hükümetin sözde terörle mücadele
ve “aşırılıkçılık”la mücadele stratejilerinin uygulanması bağlamında, bu
endişeler, dini uygulamaların giderek daha sıkı bir şekilde düzenlenmesi
yoluyla daha keskin hale gelmesine odaklanmıştır.
82. Din özgürlüğü ve “normal dini
faaliyetler” Çin Anayasasında korunmaktadır ve Hükümet, Çin genelinde illerde
ve bölgelerde 20 milyondan fazla insanın İslam'ı takip ettiğini belirtmektedir.
Bununla birlikte, genel olarak Çin'de ve Özerk Uygur Bölgesi’nde geçerli olan
yasalar ve diğer yasal metinler, dini özellikle ayrıntılı, müdahaleci ve
kontrol edici bir şekilde düzenlemektedir. Dini faaliyetlere yalnızca Devlet
tarafından onaylanmış yerlerde, Devlet tarafından akredite edilmiş personel
tarafından ve Devlet tarafından onaylanmış öğretilere ve yayınlara dayalı
olarak izin verilmektedir. “Devlet kurumları, milli eğitim okulları, kamu
kurumları ve diğer yerlerde” dini faaliyet kesinlikle yasaktır. Çocukların dini
faaliyetlere katılmasına izin verilmez. Ancak
Hükümet, temel inançlara bağlı olan, ancak Çin toplumuna daha iyi adapte olan
ve Çin'in ekonomik ve sosyal kalkınmasında olumlu bir rol oynayabilecek “özelliklere
sahip İslam” biçimini savunduğunu belirtmiştir.
83. “Sert Grev” kampanyası, dinin
düzenlenmesini daha da sıkılaştırmak için çeşitli yasal araçların kabul
edilmesine veya değiştirilmesine yol açmış, bu da “herhangi bir örgütün veya
bireyin dini inançlara bilinçli olarak direnmesi” yükümlülüğü de dahil olmak
üzere dinin yasadışı dini faaliyetler olarak düzenlenmesiyle sonuçlanmıştır.
Yukarıda vurgulandığı gibi, “aşırılık” geniş bir şekilde tanımlanırken, yasal
araçlar yetkililere ve kamuoyuna yardım etmek ve toplumdaki “aşırılıkçı”
davranışları tespit etmek için “aşırıcılığın birincil ifadelerinin” bir
listesini içerir “işaretler” listelerini verir. Bu "ifadeler" ve
"işaretler", "'cihadı' teşvik, şiddet içeren terör
faaliyetlerini savunma ve yürütme" gibi normal şartlar altında meşru
endişe yaratabilecek davranışları içerir, Ancak uygulamada çok daha geniş bir
yelpazede uygulanır ve kendi içlerinde bu topluluklar tarafından kültürel ve
dini hayattan yararlanmaya bağlı korunan temel özgürlüklerin kullanımını
oluşturan istisnai derecede geniş bir dizi eylemi kapsar. Bunlara başörtüsü
takmak ve “anormal” sakallar; “Helal” kapsamının genişletilmesi; ramazanda
restoranların kapatılması; “geçerli bir sebep olmaksızın” eyaletler arası dini
faaliyetlere katılmak; kutsal yazıları öğretmek ve vaaz etmek için Sanal Özel
Ağları (VPN'ler), sosyal medyayı ve interneti kullanmak ve bir çocuğuna
Müslüman bir isim vermek dahildir. Bunlar ayrıca çeşitli muhalefet biçimlerini
ve aile planlamasıyla ilgili olanlar da dahil olmak üzere diğer yasa ve
politikaların ihlallerini “aşırılığın” göstergesi olarak kabul eder.
84. “Aşırılık”ın, genellikle açıkça
İslam dininin ve uygulamasının standart ilkelerini hedef alan bu tür istisnai
geniş yorumları, fiilen bu tür davranışların neredeyse tamamını,
“aşırılıkçılıkla mücadele” çerçevesinde dinin düzenlenmesi ve daha geniş anlamda
cezai yaptırım ve/veya yeniden eğitim riskleriyle birlikte hükümet
politikalarının ihlali anlamına gelmektedir.” Böylece, dini veya kültürel
uygulama veya ifadenin “aşırılıkçılık” ile karıştırıldığı ve bu şekilde
tanımlanan kişiler için ciddi sonuçlara yol açabileceği bir ortam yaratılmaktadır.
85. Müslüman dini pratiğinin ifade
edilmesi üzerindeki artan kısıtlamaların yanı sıra, özellikle “Sert Grev”
kampanyası döneminde camiler, türbeler ve mezarlıklar gibi İslami dini
mekanların tahrip edildiğine dair yinelenen raporlar bulunmaktadır. Hükümete
göre, tüm ülkedeki 35.000 caminin 20.000'i Özerk Uygur Bölgesi’nde bulunmaktadır.
Bununla birlikte, ağırlıklı olarak kamuya açık söz konusu coğrafi alanların
mevcut fiziksel koşullarını içeren uydu görüntülerinin ayrıntılı analizine
dayanan birçok araştırma, son yıllarda Özerk Uygur Bölgesi’nde çok sayıda
caminin yıkıldığını göstermektedir. Bu eğilim, bölgeyi ziyaret eden ve
karşılaştıran araştırmacı gazeteciler tarafından da rapor edilmiştir. Hükümet,
kendi adına, dini mekanların uygunsuz bir şekilde kaldırılması veya tahrip
edilmesi iddialarını sürekli olarak reddetmiş, bunun yerine camilerin bakımsız
olduğunu ve güvenlik nedenleriyle yeniden inşa edildiğini öne sürmüştür. Temel
cenaze törenleri korunurken, mezarlık tesisleri iyileştirilmektedir. Hükümet
ayrıca “farklı etnik gruplardan insanların bazı yerlerde mezarlıkları kendi
özgür iradeleriyle taşıdıklarını” da belirtmiştir.
86. Kamuya açık alandaki uydu
görüntülerinin analizi, birçok dini mekanın kaldırılmış veya minarelerin
kaldırılması gibi karakteristik tanımlayıcı özelliklerinde değiştirilmiş gibi
göründüğünü göstermektedir. Açıklayıcı bir örnek, Hotan şehrinin kuzeyinde, güney
Sincan'da bulunan ve İmam'ın mezarı, bir cami ve birkaç ilgili mezarı içeren İmam
Asım Mabedi'nin dönüşümüdür (aşağıdaki resimlere bakınız). Burası daha önce
Uygurlar diğer Müslüman topluluklar için bir hac yeriydi. Aralık 2017 ile
Haziran 2020 arasında Google Earth'ten alınan uydu görüntüleri, türbenin
yıkıldığını ve eskiden hacıların bayraklarıyla çevrili olan mezar taşının
silindiğini gösteriyor.
İmam
Asım Türbesi:
Konum:
37°14'28"K 80°3'6"D
Mart
2012: Tapınak alanında görünen binalar
Aralık
2017: Binalar bu tarihten önce yıkıldı
Haziran
2020: Bina kalıntıları artık görünmüyor
87. “OHCHR, dini mekanların yok
edilmesinin boyutuyla ilgili olarak bu aşamada kesin sonuçlara ulaşamasa da,
sitelere anlamlı erişim ve Hükümetten daha eksiksiz bilgi olmaması nedeniyle,
bu raporlar derin endişeler uyandırmaktadır.
88. Prensipte Çin yasalarıyla korunan
etnik azınlıkların dil haklarına saygı gösterilmesine ilişkin BM insan hakları
mekanizmaları tarafından da endişeler dile getirilmiştir. Örneğin, 2014
yılında, BM Ekonomi Komitesi Çin'e ilişkin periyodik incelemesinde, Sosyal ve
Kültürel Haklar, etnik azınlıkların, azınlık dillerini, tarihini ve kültürünü
kullanma ve öğretme ve dinlerini özgürce yaşama hakları da dahil olmak üzere
kültürel yaşama katılma haklarının gerçekleştirilmesinde ciddi kısıtlamalarla
karşılaşmaya devam etmesinden duyduğu endişeyi dile getirmiştir.
89. Sırasıyla 2017 ve 2018'de BM Irk
Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılması Komitesi'nin yanı sıra çeşitli Özel
Prosedürlere dayalı yetki sahipleri, Uygurların çoğunlukta olduğu Hotan
ilçesinde çıkarılan 2020 yılına kadar sonuca tam ulaşmak amacıyla,
yetkililerden okul öncesi eğitimin üç yılında ve ilkokul ve ortaokulun ilk
yıllarında ulusal ortak dilde (Mandarin Çincesi) öğretimi kesin olarak
uygulamalarını talep eden 2017 yönergesi hakkında endişelerini dile getirmişlerdi.
Bu yönerge, Uygur dilinde metinlerin, sloganların ve resimlerin eğitim
sisteminde kullanılmasının yanı sıra Uygur dilinin toplu faaliyetler, kamu
faaliyetleri ve yönetim çalışmaları için kullanılmasını yasaklamaktadır.
Hükümet yanıtlarında, Özerk Uygur Bölgesi’nde iki dilli eğitime olan
bağlılığını yeniden teyit etmiş, ancak direktifin gerçekliğini sorgulamamış
veya yürürlükte kalıp kalmadığını netleştirmemiştir. OHCHR tarafından görüşülen
kişiler ise, en azından 2014'ten bu yana, Uygurca ve/veya Kazakça eğitim veren
okullar ve öğretmenlerin kademeli olarak iki dilli görevlerinden
uzaklaştırıldığı ve yönergelerle kapatıldığını anlatmışlardır.
90. Hükümete göre, tüm ilk ve orta
dereceli okullar, standart sözlü ve yazılı Çince derslerinin yanı sıra etnik
azınlık gruplarının konuşulan ve yazılı dillerini müfredatlarına dahil
etmiştir. Etnik azınlık dillerindeki dersler 1. sınıftan 8. sınıfa kadar (yerel
olarak) zorunludur ve liselerde isteğe bağlıdır. Ders kitapları dört etnik
azınlık dilinde mevcuttur. Artan sayıda öğrenci, lisans ve lisansüstü düzeyde
Uygurca ve Kazakça da dahil olmak üzere etnik dilleri öğreniyor.
91. Bu bölümde açıklanan kısıtlamalar,
uluslararası insan hakları hukuku açısından önemli endişeler doğurmaktadır.
Uluslararası hukuk, bireysel ve toplu olarak kullanılan bir hak olan din veya
inanç özgürlüğü hakkını kişinin kendi seçtiği bir dine sahip olması ve onu
tezahür ettirmesi gibi tamamlayıcı bileşenlerinde özel olarak korur. Dinin
tezahürü, dini dua ve vaaz, sembollerin teşhiri veya ibadet yerlerinin inşası
şeklinde olsun, ibadetin yanı sıra dini bayramların gözetilmesi gibi gelenekler
de dahil olmak üzere riayet ve uygulamaları içermektedir. Beslenme
düzenlemeleri, ayırt edici kıyafetler giyme veya belirli bir dilin kullanılması
ve kişinin kendi dini liderlerini seçme, dini okullar kurma ve dini metinler
veya yayınlar hazırlama ve dağıtma özgürlüklerini kapsayan öğretim de buna
dahildir. Uluslararası standartlara göre açıkça olağanüstü hallerde bile dini
özgürlik hakkından vazgeçilemez. Kişinin dinini veya inancını seçme hakkı ile
dinini özel olarak açıklama hakkı da kamu güvenliğini, düzenini, sağlığını ve
ahlakını korumak veya temel hak ve başkalarının özgürlükleri korumak amacıyla
da sınırlandırılamaz.
92. Özerk Uygur Bölgesi’nde İslami
dini uygulamalarla ilgili olarak din özgürlüğünün kullanılmasına getirilen
kısıtlamalar bu standartların gerisinde kalmaktadır. Yasal gerekliliği
açısından, bazı kısıtlamalar yasal olarak öngörülse de, diğerleri, fiilen
yasadışı olmasa bile, belirli davranış türlerinin pratikte “aşırılık işareti”
olarak kabul edilmesinin bir sonucudur. Uzun sakal veya televizyon kullanmayı
reddetmek gibi. Ayrıca, genişliği ve belirsizliği göz önüne alındığında, “dini
aşırılıkçılıkla” mücadele etme ve ortadan kaldırma amacı, uluslararası insan
hakları hukuku kapsamında tek başına meşru bir amaç olamaz. Son olarak, kabul
edilen dini ilkelerin çok çeşitli tezahürleri üzerindeki genelleştirilmiş
kısıtlamalar, böyle bir amaç için gerekli veya orantılı olarak nitelendirilemez.
93. Uluslararası hukuk, dini veya
etnik kimliğe dayalı olanlar da dahil olmak üzere ayrımcılığı yasaklar ve
azınlıkları kültürlerinden yararlanma, dinlerini açıklama ve dillerini kullanma
konularında korur. “Sert Grev” kampanyası bağlamında, özellikle Uygur ve diğer
ağırlıklı olarak Müslüman azınlıklara mensup kişilerin kimliklerinin ve
kültürel yaşamlarının bir parçası olan uygulamaları kısıtlamak ve bastırmak,
ayrıca bu tür azınlıklara yasaklanmış gerekçelerle ayrımcılık yapılması
endişelerini dile getirmektedir.
B. Mahremiyet ve hareket özgürlüğü
hakları
94. Hükümetin terörle mücadele ve
“aşırılık” politikalarının uygulanmasına, kapsamlı yoğun gözetim ve kontrol
biçimlerine ilişkin iddialar eşlik etmektedir.
95. Yukarıda vurgulandığı gibi, kamu
güvenliği organlarına, “teknolojik soruşturma önlemleri” uygulamak ve kişisel
biyometrik veriler dahil olmak üzere yaşamın çeşitli yönleriyle ilgili verileri
toplamak ve saklamak dahil olmak üzere, terörist ve “aşırılıkçı” eylemleri
önlemek, soruşturmak ve bunlara müdahale etmek için kapsamlı yetkiler
verilmiştir. Ceza Muhakemesi Kanunu, kamu güvenliği görevlilerinin elektronik
gözetim de dahil olmak üzere özel soruşturma tekniklerini kullanmasına izin
verirken, Terörle Mücadele Kanunu, şüphelilere bir dizi kısıtlayıcı tedbir
uygulamasına izin vermektedir.
96. Bu geniş yasal yetkiler, hem
çevrimiçi hem de çevrimdışı olarak tüm bölgede uygulanan karmaşık, büyük
ölçekli ve sistematik bir gözetim sistemi olduğu iddialarına yasal dayanak
sağlamaktadır. Mevcut açıklamalar, bu sistemin, iris taramaları ve yüz
görüntüleri dahil olmak üzere biyometrik veri toplama biçiminde kişisel ve
elektronik izleme dahil olmak üzere gerekli teknolojiyi özel güvenlik ve
teknoloji şirketleriyle ortaklaşa geliştirildiğini göstermektedir. Bu tür bir
izlemenin, yüz tanıma yeteneklerinin konuşlandırılması da dahil olmak üzere,
her zaman var olan bir gözetleme kameraları ağı tarafından yürütüldüğü bildirilmektedir.
Geniş bir “kolay polis karakolu” ağı ve diğer kontrol noktaları ve büyük veri
teknolojilerinin analitik kullanımıyla birlikte insanların kişisel iletişim
cihazlarına ve finansal geçmişlerine geniş erişim sağlanabilmektedir.
97. Şu anda kamuya açık olan belgeler,
(i) birçoğu “etnik dil nüfusunun” yaygın bir şekilde gözetlendiğini gösteren
yüz binlerce polis dosyasını içeren bir polis veritabanını; (ii) “Entegre Ortak
Operasyonlar Platformu” olarak adlandırılan, potansiyel gözaltı için
işaretlenebilecek bireyler hakkında veri depolamaya hizmet eden bir polis
platformundan “bültenler” olarak adlandırılan resmi nitelikte görünen belgeler
(IJOP); ve (iii) IJOP sistemiyle iletişim kurmak için kullanılan ve belirli
türdeki davranış ve göstergelere dayalı olarak potansiyel olarak tehdit edici
olduğunu düşündüğü kişiler hakkında çeşitli verileri bir araya getiren bir
polis uygulamasını içermektedir.
98. Birlikte ele alındığında, bunlar;
Uygurlara ve ağırlıklı olarak Müslüman olan diğer nüfuslara yönelik olabilecek
ve yönlendirilebilecek tutarlı bir istilacı elektronik gözetim modelinin kilit
unsurlarını göstermektedir. Bu sistemle kişiler otomatik olarak izlenebilir ve
bir VETC tesisine veya diğer gözaltı tesislerine olası sevk de dahil olmak
üzere polis takibini gerektiren “aşırılık” işaretleri olarak kolluk
kuvvetlerine bildirilebilir. Mevcut materyaller ayrıca, polisin bilgi toplamak
için istihbaratçıları nasıl kullandığını ve ayrıca yabancı vatandaşlık kazanmış
ve eve dönmek için vize talep eden Çin vatandaşlarının nasıl yakından
izlenebileceğini detaylandırmaktadır.
99. Çevrimiçi gözetime ek olarak,
2016'dan itibaren, Özerk Uygur Bölgesi’nde ana yollarda, köylerde ve
mahallelerde, ağır silahlı polis birimleri tarafından korunan fiziksel kontrol
noktalarında ve ayrıca insan hareketlerinin diğer izleme biçimlerinde önemli
bir genişleme görülmüştür. OHCHR'ye, bölge genelinde sözde “elverişli
karakollar” ve güvenlik kontrol noktalarının çoğaldığı bildirilmiştir. Görüşülen
bir kişinin ifadesiyle, “2,5 saat sürecek olan bir yol şimdi 9 saat sürmektedir”.
Görüşülen kişiler ayrıca, kişinin evini terk etmesi ve hatta bir sonraki köye
seyahat etmesi için yerel makamlardan izin alınması gerektiğini de ortaya
koymuştur. Serbest dolaşıma yönelik bu tür kısıtlamaların hedefli ve ayrımcı
bir şekilde uygulandığını, bu sayede etnik topluluk üyelerinin havaalanları da
dahil olmak üzere barikatlarda ve kontrol noktalarında sistematik olarak
kontrol edildiğini, diğerlerinin ise “yeşil kanallardan” geçebildiğini
bildirmektedir. Mevcut bilgiler de güçlü bir şekilde Hükümet yetkililerinin
2014 yılı civarında Uygurların ve ağırlıklı olarak Müslüman olan diğer
azınlıkların pasaportlarına el koymaya başladığını ve bu uygulamanın 2016
sonundan itibaren arttığını öne sürmektedir. Bazıları, yurt dışından Çin'e seyahat
ederken, kişinin pasaportunda ikamet yeri (hukou) olarak “Sincan” adının
belirtilmesinin, belirli bir sorgulamaya ayrılması için yeterli olduğunu
bildirmiştir.
100. Ayrıca, Hükümet 2014'te Özerk
Uygur Bölgesi’nde “Halkı Ziyaret Et, İnsanlara Fayda Sağla ve Halkın Kalplerini
Bir Araya Getir” sloganıyla üç yıllık bir kampanya olan Fanghuiju programını
başlattı ve bu program aracılığıyla insanları düzenli olarak ziyaret etmek
üzere 200.000 kadro gönderdi. Yetkililer 2016 yılında, tüm etnik gruplardan
kadroların ve sivil işçilerin düzenli ziyaretler yoluyla birbirleriyle
eşleştirildiği “Aile Olmak” kampanyasını başlattı. Aralık 2017'de, yetkililer 1
milyonun üzerinde kadroyu ağırlıklı olarak kırsal evlerde bir hafta geçirmek
üzere gönderdiklerinden bu program önemli ölçüde genişletildi. 2018'in
başlarında, bu “evde kalma” programı, kadroların iki ayda bir en az beş gün ailelerin
evlerinde geçirmesi şeklinde yeniden genişletildi. Hükümete göre, 2016 yılından
bu yana, bu “etnik birlik” kampanyaları kapsamında yaklaşık 1,1 milyon yetkili
1,6 milyon yerel insanla “birbirlerine aile üyeleri gibi davranarak” “eşleşti
ve arkadaş oldu” ve “yakın etkileşimler yoluyla derin bağlar kurdu”.
101. Bu tür aile yanında konaklama
programları, Hükümet tarafından sosyal uyumu ve topluluk gelişimini teşvik
edici olarak gösterilmektedir. Uygurlar doğası gereği bu uygulamada isteksiz
görünmektedirler ve bu uygulamanın aile
hayatının mahremiyeti üzerinde açık ve önemli etkileri bulunmaktadır. Örneğin,
bu tür programlarda ilk elden deneyime sahip olanlar, “akrabalar” ziyarete geldiğinde
dua etmelerine veya kendi dillerini konuşmalarına nasıl izin verilmediğini açıklamışlardır.
“Aile Olmak” programının da açık bir cinsel taciz etkisi olmuştur. Programı deneyimleyen
birkaç kadın, ziyarete gelen (erkek) kadroların neden olduğu cinsel taciz ve
diğer rahatsız edici rahatsızlık biçimlerinden bahsetmiştir. Aile yanında
konaklama programına tabi tutulduğu sırada kocası bir VETC tesisinde gözaltına
alınan bir görüşmeci, yaşadıklarını şöyle anlatmıştır: “Bizimle birlikte
yediler. Onlara yemek hazırladım. Çocuklarımla ödev yaparken bile her zaman
oradaydılar. Çocuklar babalarına karşı eğitilmek zorunda kaldılar, çünkü onun
'kötü fikirleri' olduğunu söylediler. Gün boyu gözetim vardı.”
102. Bu bölümde açıklanan yasalar,
politikalar, programlar ve uygulamalar, çeşitli insan hakları sorunlarına yol
açmaktadır. Herkesin, çevrimiçi ve çevrimdışı olarak, her zaman, kişinin
fiziksel ve sosyal kimliğine ve özel hayatına ilişkin bilgileri içeren mahremiyete,
özel hayata, aileye, eve veya yazışmaya yasadışı veya keyfi müdahalelere karşı
korunma hakkı vardır. Bu hakka yapılacak herhangi bir müdahale yasal olmalı ve
keyfi olmamalıdır. Bu da toplumun temel bir çıkarının korunmasını sağlamak için
gerekli, orantılı ve kötüye kullanıma karşı yeterli güvencelerle birlikte
olmalıdır. Genel olarak Özerk Uygur Bölgesi’nde kamu görevlilerine verilen
geniş yetkiler sınırlı olmakla birlikte, suistimale karşı bağımsız gözetim ve
usule ilişkin güvenceler, halihazırda önemli bir endişe kaynağıdır ve geniş
kapsamlı ve son derece istilacı gözetim yöntemleriyle daha da kötüleşmektedir.
“Aşırılık” merceğinden Uygurlara ve ağırlıklı olarak Müslüman olan diğer
azınlıklara artan şekilde odaklanmanın da niyet ve/veya etki açısından ayrımcı
olması muhtemeldir.
103. Uluslararası insan hakları hukuku,
bir ülkenin sınırları içinde hareket ve ikamet özgürlüğünün yanı sıra kişinin
kendi ülkesi de dahil olmak üzere bir ülkeden ayrılma hakkını da içeren seyahat
özgürlüğü hakkını güvence altına alır. Bu hak yalnızca yasalarca sağlanan ve
ulusal güvenlik, kamu güvenliği veya kamu düzeni için kesinlikle gerekli olan
ve diğer insan haklarıyla tutarlı olan kısıtlamalara tabi tutulabilir. Bu tür
kısıtlamaların ayrımcı bir amacı veya etkisi olmayabilir. Yukarıda açıklandığı
gibi Özerk Uygur Bölgesi’ndeki çeşitli politikalar ve uygulamalar bu konuda
endişelere yol açmaktadır.
C. Üreme hakları
104. Özerk Uygur Bölgesi’nde üreme
hakları ihlallerine ilişkin başka iddialar ileri sürülmüştür. Bu iddialar,
Çin'deki cinsel ve üreme haklarına ilişkin daha geniş insan hakları ihlalleri
bağlamında yer almalıdır. BM Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Komitesi, 2014
yılı sonuç gözlemlerinde, Hükümetin “tek çocuk politikasını” revize etme
kararını memnuniyetle karşılarken, kişilerin bu konuda özgürce karar verme
fırsatı üzerindeki kısıtlamaların devam etmesinden endişe duymaya devam etmiştir.
Komite, Hükümet tarafından sağlanan, Nüfus ve Aile Planlaması Kanununun doğum
kotasını uygulamak için zorlayıcı tedbirlerin kullanılmasını yasakladığına dair
bilgileri kaydetmesine rağmen “zorla kürtaj ve zorla kısırlaştırma da dahil
olmak üzere cebri tedbirlerin kullanımı ile ilgili rapor edilen vakalardan
ciddi şekilde endişe duymaya devam ettiğini belirtmiştir. BM Kadınlara Karşı
Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesi de Çin'i aile planlaması politikasını ihlal
eden kadınlara yönelik yaptırımları kaldırmayı düşünmeye çağırmıştır.
105. 2017'den önce, Uygurlar gibi etnik
azınlıkların Han Çinlilerine göre bir çocuk fazlasına sahip olmalarına izin
veriliyordu, yani kentsel Uygur çiftlerinin iki çocuğu ve kırsal Uygur
çiftlerinin üç çocuğu olabilirken, kentsel Han'a bir çocuğa ve kırsal Han'a iki
çocuğa izin veriliyordu. Genel olarak, Hükümet, Özerk Uygur Bölgesi nüfusunun
2010 nüfus sayımında 12.98 milyondan 2020 nüfus sayımında 14.93 milyona
çıktığını ve Uygur nüfusunun 2010 nüfus sayımında 10 milyondan 2020 nüfus
sayımında yıllık ortalama %1.52. artışla 11,6 milyona çıktığını bildirmektedir.
106. 2017'de Özerk Uygur Bölgesi,
bölgesel aile planlaması politikasını, tüm etnik gruplardan insanların kentsel
alanlarda iki, kırsalda üç çocuğa sahip olmasına izin verecek şekilde
değiştirdi, böylece politikayı eşitledi ve Han Çinli çiftlerin etnik azınlıklar
ile eşit sayıda çocuğa sahip olmasına izin verdi. Değişiklikler, politikayı ihlal eden kişilerin
ödeyeceği “sosyal nafaka ödemesinde” üç kat artış da dahil olmak üzere,
yaptırımı da güçlendirdi. Haziran 2021'de, yeni ulusal politikaya uygun olarak,
Özerk Uygur Bölgesi tüm etnik gruplar için üç çocuk politikasını uygulamaya
koydu.
107. Resmi nüfus rakamları, 2017'den
itibaren Özerk Uygur Bölgesi’ndeki doğum oranlarında keskin bir düşüşe işaret
ediyor. 2019'u kapsayan 2020 Çin İstatistik Yıllığı'ndan alınan veriler, iki
yıl içinde Sincan'daki doğum oranının 2017’de yaklaşık %48,7 düşüşle binde
15,88’den binde 8,14'e düştüğünü gösteriyor. Tüm Çin için bu ortalama binde
10,48'dir.
Mavi
çizgi, Özerk Uygur Bölgesi’nde 10.000 başına doğumların yüzdesini temsil eder.
Kırmızı çizgi, Çin'in tamamında 10.000 başına doğumların yüzdesini temsil
etmektedir.
108. Uygurların çoğunlukta olduğu
bölgeler, bu düşüşün büyük kısmını temsil etti ve özellikle en büyük iki Uygur
vilayeti bundan etkilendi. %96 Uygur olan Hotan'da doğum oranları 2016'da yüzde
20,94'ten 2018'de %8,58'e düştü. Benzer şekilde, %92,6 Uygur olan Kaşgar'da doğum oranı 2016'da yaklaşık %18,19'dan
2018'de %7,94'e düştü. Çin'deki doğum oranlarındaki genel düşüş dikkate
alındığında bile, bu rakamlar olağandışı ve keskin kalmaktadır. Aynısı, Özerk
Uygur Bölgesi’ndeki sterilizasyon ve RİA yerleştirme rakamları için de
geçerlidir ve resmi veriler, Çin'in geri kalanına kıyasla 2017 ve 2018
yıllarında bölgedeki her iki prosedür biçiminde alışılmadık derecede keskin bir
artışa işaret etmektedir. Örneğin, 2018'de, Özerk Uygur Bölgesi’ndeki
sterilizasyon sayısı 100.000 kişi başına 243 iken, Çin için genel rakam 100.000
kişi başına sadece 32.1 ile bunun çok küçük bir kısmıydı.
109. 2017 öncesinde Uygurlar ve diğer
Müslüman etnik azınlıklar arasındaki yüksek doğum oranları, kısmen o zamandan
önce aile planlaması politikalarının daha az katı bir şekilde uygulanmasına
bağlanabilirken, bir dizi başka faktör de doğum oranlarındaki bu önemli ve
hızlı düşüşe inandırıcı bir şekilde katkıda bulunmaktadır. Hükümet, kentleşme
ve modernleşmenin doğum ve ölüm oranlarını düşürdüğü için verilerin daha geniş
küresel verilerle uyumlu olduğunu belirtmektedir. Aynı zamanda, çeşitli Hükümet
belgeleri, Özerk Uygur Bölgesi’ndeki etnik nüfus arasında doğum sıklığının
"aşırılık" ile ilişkili olduğunu ve Özerk Uygur Bölgesi’nin terörle
mücadele ve "aşırılıkçılık" karşıtı çerçevesi altında cezai tepkiler
ortaya çıkardığını göstermektedir. Örneğin, Eylül 2021'de "Sincan Nüfus
Dinamikleri ve Verileri" konulu Rapor’da Hükümet, çocuk doğum sıklığı ile
dini "aşırılık" arasında açık bir bağlantı kurarak "geçmişte,
uzun süreli, yaygın ve toksik etki altında olduğunu" belirtmiştir. Dini
“aşırılık” nedeniyle, erken evlilik ve çocuk doğurma ve etnik azınlıklar
arasında sık hamilelik ve doğumun olağan olduğu Sincan'da ve özellikle bölgenin
güney kesiminde çok sayıda insanın yaşamı ciddi müdahalelere maruz kalmıştır”. Özerk
Uygur Bölgesi Diyanet İşleri Yönetmeliği (XRAR) dini aşırıcılığın 15 “birincil
ifadesinden” biri olarak “aile planlamasını engellemek için […] dinin
kullanılmasını” yasaklar ve 2017 tarihli Özerk Uygur Bölgesi Aşırılıktan
Uzaklaştırma Yönetmeliği (XRD), “aile planlaması politikalarının uygulanmasına
kasten müdahale etmeyi veya baltalamayı içermektedir”.
110. Çocuk doğurma, aile planlaması
politikasını ihlal ettiği tespit edilenlerin “mesleki beceri eğitimi ve
öğretimi”ne yönlendirileceğini ve “uzun vadeli doğum kontrol önlemlerinin
alınması gerektiğini” belirten uygulamalar Özerk Uygur Bölgesi ilçe düzeyindeki
bir dizi resmi düzenlemede daha fazla yansıtılmaktadır. Buna ek olarak, gerçek
olma olasılığı yüksek olan kamuya açık resmi belgeler, özellikle de “Karakax
Listesi”, aile planlaması ihlallerinin bir VETC tesisine sevk için en yaygın
nedenler arasında olduğunu göstermiştir.
111. OHCHR tarafından görüşülen birkaç
kadın, özellikle Uygur ve etnik Kazak kadınlarla ilgili olarak zorla doğum
kontrolü ve özellikle zorla spiral yerleştirme ve olası zorla kısırlaştırma
iddialarını dile getirmiştir. Bazı kadınlar, aile planlaması politikasının
ihlali nedeniyle “gözaltına alma” veya “hapis cezası” dahil olmak üzere sert
cezaların riskinden bahsetmiştir. Bunlar arasında OHCHR, aile planlaması
politikası kapsamında izin verilen çocuk sayısına ulaştıktan sonra kürtaj
yaptırmaya veya spiral takmaya zorlandıklarını söyleyen bazı kadınlarla
görüşmüştüri
112. Ulaşılabilir en yüksek sağlık
standardına sahip olma hakkı, bireylerin ve çiftlerin “çocuklarının sayısına,
aralığına ve zamanlamasına özgürce ve sorumlu bir şekilde karar verme” hakkını
içeren cinsel ve üreme özgürlüğünü içerir. Devletlerin ortak refahın iddia
edilen daha geniş çıkarları doğrultusunda dayattığı nüfus kontrol politikaları,
uluslararası hukuk ve standartlarla uyumlu olmalıdır: İzlenen meşru amaçla
orantılı olmalı ve asla ayrımcı olmamalıdır. Uluslararası standartlar ayrıca,
aile planlaması politikalarının zorunlu ya da zorlamaya dayalı olmaması
gerektiği yönündedir.
113. Bununla birlikte, mevcut bilgiler,
Hükümetin sözde terörle mücadele ve “aşırılıkçılık”la mücadele politikaları
bağlamında da dahil olmak üzere, 2017 sonrasında aile planlaması
politikalarının sıkı bir şekilde uygulanmasına zorlayıcı tedbirlerin eşlik etmiş
olabileceğini ve genel olarak Sincan'da ve özellikle ağırlıklı olarak Uygur
nüfuslu bölgelerde doğum oranlarındaki önemli düşüşlerin bir nedeni olmuştur.
Bu dönemde spiral yerleştirmeleri ve sterilizasyon prosedürlerindeki artış,
para cezaları, VETC'ye sevk veya diğer gözaltı merkezlerine sevk tehditleri
gibi katı önlemlerle uygulanan zorlayıcı aile planlaması politikaları
bağlamında da ortaya çıkmaktadır. 2017-2019 dönemi. Özerk Uygur Bölgesi’ndeki politikalar,
Hükümetin nüfus planlamasına yönelik daha geniş yaklaşımıyla nominal olarak
tutarlı görünse de, bunların geniş bir dini “aşırılıkçılık” kavramıyla
bağlantılı olduğu ve bu politikaların Uygur ve diğer ağırlıklı olarak Müslüman
azınlıklara karşı ayrımcı bir şekilde uygulanmasına ilişkin endişeleri
artırdığı görülmektedir.
114. Özetle, 2017'den bu yana aile
planlaması politikalarının zorla uygulanması yoluyla üreme haklarının ihlal
edildiğine dair güvenilir göstergeler bulunmaktadır. 2019 sonrası da dahil
olmak üzere mevcut Hükümet verilerinin eksikliği, bu politikaların ve ilgili
üreme hakları ihlallerinin mevcut uygulamanın tam kapsamı hakkında sonuç
çıkarmayı zorlaştırmaktadır.
D. İstihdam ve İşgücü Sorunları
115. 20 Nisan 2022'de Çin Ulusal Halk
Kongresi, 1930 tarihli (29 No'lu) Zorla Çalıştırma Sözleşmesinin ve 1957
tarihli (No. 105) Zorla Çalıştırmanın Kaldırılması Sözleşmesini onayladı. Daha
önce Çin, istihdam ve eğitimde ırk ve din ve özgür iş seçimi için 1958 (No.
111) Ayrımcılık (İstihdam ve Meslek) Sözleşmesi ve 1964 (No. 122) İstihdam
Politikası Sözleşmesi de dahil olmak üzere diğer ilgili ILO sözleşmelerini
onaylamıştı. Hükümet, zorla çalıştırmaya karşı güvenceleri güçlendirmesi
gereken bir dizi önemli iş kanunu reformu gerçekleştirmiştir. İş Kanunu'nun 96.
Maddesi zorla çalıştırmayı yasaklar ve İş Sözleşmeleri Kanunu ve İstihdamın
Teşviki Kanunu ek korumalar sağlar. Zorla çalıştırma Ceza Kanununun 244.
maddesinde cezalandırılmaktadır ve mağdurlar Medeni Kanun kapsamında da talepte
bulunabilirler. 2013 yılında Çin, kolluk kuvvetleri tarafından dayatılan bir
idari gözaltı biçimi olan “çalışma yoluyla yeniden eğitim” sistemini resmen
kaldırdı ve o zamandan beri ülke genelinde seks işçileri ve uyuşturucu
bağımlıları için mevcut olan vesayet altında yeniden eğitim planlarını geri
aldı. Çin'in İnsan ticaretine karşı Eylem Planı (2021-2030), zorla çalıştırma
için insan ticaretini de kabul etmektedir.
116. İstihdam planları, Sincan da dahil
olmak üzere Çin'in yoksulluğu azaltma programlarının önemli bir bileşeni
olmuştur. Hükümetin Eylül 2020 tarihli "Sincan'da İstihdam ve Çalışma
Hakları" başlıklı Raporuna göre, 2014'ten 2019'a kadar, Xinjiang'da
istihdam edilen toplam insan sayısı %17,2 artarak 11,35 milyondan 13,3 milyona
yükseldi. Rapor ayrıca kentsel istihdamdaki yıllık ortalama artışın 471.200'den
fazla kişi olduğunu belirtiyor (Güney Sincan'da 148.000, %31,4'e tekabül
ediyor); ve “artık kırsal emeğin” yıllık ortalama yer değiştirmesi, yaklaşık
1,68 milyonu veya %60'ından fazlası Sincan'ın güneyinde olmak üzere 2,76
milyondan fazla insandı. Bu planların odak noktası, geleneksel kalkınma
göstergelerinin gerisinde kalan güney Sincan olmuştur.
117. Hükümet, yoksulluğu azaltma
planlarını, dini “aşırılığın” önlenmesi ve bunlara karşı konulması ile yakından
ilişkilendirmektedir. Rapor, Özerk Uygur Bölgesi’nde dini “aşırılıkçılık” ve
yoksulluk arasında algılanan bağlantıya atıfta bulunarak, güney Sincan'ı
oluşturan ve aşırı yoksulluk alanları olarak tanımlanan dört alanda
“teröristlerin, ayrılıkçıların ve aşırılık yanlılarının […] halkı
kışkırttığını” belirtmektedir. Standart sözlü ve yazılı Çin dilini öğrenmeye
direnmek, modern bilimi reddetmek ve mesleki becerilerini, ekonomik koşullarını
ve kendi yaşamlarını iyileştirme yeteneklerini geliştirmeyi reddetmek” eylemleri
sonucunda insanların uzun vadeli bir yoksulluk durumuna düştükleri iddia
edilmektedir.
118. En azından 2018'den bu yana, Uygur
ve Özerk Uygur Bölgesi içinde ve dışında çoğunluğu Müslüman olan diğer
azınlıklara yönelik cebri veya zorunlu çalıştırma uygulamalarına ilişkin
raporların ortaya çıkması bu zemine karşıdır. Bu iddialar iki ana bağlamla
ilgilidir: (i) VETC tesislerine yerleştirme ve “mezuniyet” üzerine; (ii) Özerk
Uygur Bölgesi ve Çin'in diğer bölgelerinde “artık emek” ve “işgücü transferi”
planları olarak bilinen işe yerleştirmeler.
119. Uluslararası standartlar, beceri
geliştirme, istihdam yaratma ve yoksulluğu azaltma programları arasındaki güçlü
bağlantıları vurgulayarak, bunların etnik azınlıklar gibi dezavantajlı
grupların ilerlemesi için, gönüllülük ve ayrımcı olmayan bir temelde uygulama
temel koşullarına tabi olarak kullanılmasını teşvik eder. ICESCR'nin 6.
Maddesi, her insanın işi kabul etme veya seçme konusunda özgürce karar verme
hakkını ve Devletlerin her türlü zorla çalıştırmayı ortadan kaldırma, yasaklama
ve karşı koyma yükümlülüğünü içeren çalışma hakkını sağlar. Madde ICCPR'nin 8'i
ayrıca, yetkili bir mahkeme tarafından belirli bir cezaya çarptırılan mevcut
amaçlar için dışarıda zorla çalıştırmayı veya yasal bir emir sonucunda
alıkonulan (veya şartlı salıverilme sırasında) bir kişinin normalde yapması gereken
işi veya hizmeti yasaklar. ILO standartları, daha spesifik olarak, zorla
çalıştırmayı “herhangi bir kişiden herhangi bir ceza tehdidi altında yapılan ve
kişinin gönüllü olarak teklif etmediği tüm iş veya hizmetler” olarak tanımlar. “Ceza
tehdidi”, cezai yaptırımların yanı sıra kimlik ve seyahat belgelerinin
alıkoyulması, tehditler, şiddet, mali cezalar verilmesi, hapsedilmesi, ücret
ödemelerinin ertelenmesi veya durdurulması veya hak veya diğer ayrıcalıkların
kaybedilmesi gibi çeşitli zorlama biçimlerini ifade edebilir. Çeşitli çalışma
planlarının bu standartlara göre değerlendirilmesi gerekir.
120. VETC tesislerine yerleştirme
bağlamında zorla çalıştırma iddialarıyla ilgili olarak, Hükümetin raporlarının
ve diğer kamu açıklamalarının VETC tesisleri ile istihdam planları arasında
açık bir bağlantı kurmasına dikkat edilmelidir. Örneğin, 2019 tarihli
“Sincan'da Mesleki Eğitim ve Öğretim” konulu rapor, “eğitim ve öğretim
merkezlerinde eğitimlerini tamamlayan kursiyerlerin birçoğunun fabrikalarda
veya işletmelerde iş bulmaya gittiğini” belirtmektedir. Resmi açıklamalar,
VETC'ler ve istihdam arasındaki “kesintisiz bağlantı”ya atıfta bulunmaktadır.
Ayrıca, Özerk Uygur Bölgesi’ndeki şirketlerin, eski mesleki eğitim
“kursiyerleri” de dahil olmak üzere etnik azınlıkları işe almaya teşvik
edildiği görülmektedir. Örneğin, 2018 yılında Kaşgar Halkı Bilgilendirme
Ofisi'nden gelen resmi bir "bildiri", 100.000 kişiyi mesleki
eğitimden istihdama transfer etmeyi planladığını ve “öğrenci” kiralamak isteyen
işletmelere önemli sübvansiyonlar teklif ettiğini belirtti.
121. Hükümet, bu tür bir istihdamın
kanuna uygun olarak gönüllü iş sözleşmelerine dayandığını iddia etmektedir.
Ancak, çalışma programları ile VETC sistemi de dahil olmak üzere
“aşırılıkçılık” karşıtı çerçeve arasındaki yakın bağlantı, bu tür programların
bu tür bağlamlarda ne ölçüde tamamen gönüllü olarak kabul edilebileceği
konusunda ciddi endişeler doğurmaktadır. Yukarıda açıklandığı gibi, VETC
sistemi, konut tesislerine gönülsüz yerleştirmeler ve zorunlu “eğitim” yoluyla
büyük ölçekli keyfi özgürlükten yoksun bırakma anlamına gelmektedir. Sonuç
olarak sistemdeki bireyler sürekli bir “ceza tehdidi” altındadır. Örneğin, VETC
tesislerinde tutuklular OHCHR'ye “mezuniyet sürecinin” bir parçası olarak VETC
tesislerinde çalışmak zorunda olduklarını ve tesislerde daha uzun süre kalma
korkusuyla reddetme olasılıklarının olmadığını söylemişlerdir. Ayrıca, Özerk
Uygur Bölgesi Yönetmeliğindeki hükümler Aşırılıktan Kurtulma ve diğer kanunlar,
yönetmelikler ve politikalar, kanunun kendi geniş kapsamlı dini “aşırılıkçılık”
kriterlerine dayalı olarak işletmelere ve sendikalara radikallikten arındırma
görevleri yüklemektedir.
122. Özerk Uygur Bölgesi’nde VETC
tesislerine bağlı olması gerekmeyen zorla çalıştırma iddialarına ilişkin
olarak, “fazla çalışma” planlarına ilişkin bazı kamuya açık bilgiler, “fazla
emekçilerin” güvence altına alınmasında çeşitli zorlayıcı yöntemlerin
kullanılabileceğini düşündürmektedir. Beş Mayıs 2017'de kabul edilen 13. Xinjiang
Uygur Özerk Bölgesi'nde Yoksulluğu Azaltma Yıllık Planı, “yoksul insanların iş
bulma konusundaki isteksizliğinin, istihdam transferini ve geliri artırmayı
zorlaştırdığına” atıfta bulunmaktadır. Diğer bir resmi belge ise “fazla
emekçilerin” bir puan sistemiyle yönetildiğini ve “katılma koşulları olmasına
rağmen eğitime katılmakta isteksiz davranan, dışarı çıkabilecek durumda
olmasına rağmen aktif olarak çalışmayan bir kişinin tespit edilmesi durumunda
puanların düşüldüğünü” belirtiyor. Aynı belgede “kırsal işgücü fazlası”nın
“evlerinden çıkmak, eğitim almak ve sürekli istihdam edilmek istemedikleri” ve
sistem yönetiminin “işini iyi yapanları ödüllendirmesi ve kötü bir iş yapanları
eğitin ve hatta cezalandırın” ifadesi yer almaktadır.
123. Planların odak noktası, özellikle
“onları çiftçiden sanayi işçisine dönüştürmek” için kırsal emekçileri hedef
alıyor gibi görünüyor. Bunlar, aynı zamanda “geri” olarak algılanan ve dini
“aşırılık” riski altında olan daha fakir bölgelerde olma eğilimindedir. Güney
ve batı Sincan gibi. Bu tür bir hedefleme, gerekli gönüllülük olmadan
yoksulluğun azaltılmasına odaklanabilirken, özellikle bu planların uygulandığı
bu değerlendirmede açıklanan daha geniş bağlamda, dini ve etnik gerekçelerle
bir tür ayrımcılığa da yol açabilir. Dini ve etnik temelli ayrımcılığın kendisi
de insanları zorla çalıştırmaya karşı savunmasız hale getiren bir faktör olabilir.
124. ILO Sözleşmelerin ve Tavsiyelerin
Uygulanmasına İlişkin Uzmanlar Komitesi (CEACR), 9 Şubat 2022 tarihinde
yayınladığı yıllık raporunda, Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu tarafından
111 ve 122 Sayılı ILO Sözleşmelerinin Çin tarafından uygulanmasına ilişkin
iddiaları inceledi ve Hükümetten yanıtlar istedi. 111 No'lu Sözleşme ile ilgili
olarak, Komite, “çok sayıda ulusal ve bölgesel politika ve düzenleyici belgede
ifade edilen politika yönergelerine ilişkin derin endişesini” ve “uygulanan
yöntemlere ilişkin endişesini” belirtilen hedeflerinin etkisi ve (doğrudan veya
dolaylı) Çin'deki etnik ve dini azınlıkların istihdam fırsatları ve muamelesi
üzerindeki ayrımcı etkisi”ni ifade etmiştir.
125. 122 No'lu Sözleşme ile ilgili
olarak, Komite, “Çin'deki Uygurların ve diğer Müslüman azınlıkların istihdam
durumunun, çoğu düzenleyici ve politika belgelerinden kaynaklanan çok sayıda
zorlayıcı önlem göstergesi sağladığını” gözlemlemiştir. Özgürce istihdam
seçimini ciddi biçimde kısıtlayan önlemler: “Bunlar, kırsal kesimdeki hanelerin
yerel ilçelerle birlikte emek ihracat kotalarına uygun olarak transferleri
organize eden hükümet öncülüğünde seferber edilmesini; işçilerin güvenlik
eskortu altında yer değiştirmesi veya transferi; yerinde yönetim ve işçilerin
sıkı gözetim altında tutulması; işçilerin “devlet idaresini” kabul etmemesi
durumunda mesleki eğitim ve öğretim merkezlerinde gözaltı tehdidi; ve
yerleştirilen işçilerin işverenlerini özgürce değiştirememesi.”
126. CEACR'ın 111 No'lu Sözleşme ile
ilgili yorumuna ilişkin havalesini takiben, Haziran 2022'de Uluslararası
Çalışma Konferansı Standartların Uygulanması Komitesi, “Çin'de dini ve etnik
bir azınlık olarak istihdam olanakları ve muameleleri üzerinde ayrımcı bir
etkiye sahip olan temel haklarının ihlalidir ve Uygur halkına karşı tüm baskıcı
tedbirlerin kullanılmasından üzüntü duymuştur.” Komite, Hükümet'i diğerlerinin
yanı sıra “Uygur nüfusu ve diğer etnik azınlık gruplarına yönelik ayrımcı
uygulamaları, radikalleri ortadan kaldırmak amacıyla etnik ve dini gerekçelerle
hapsetme dahil, uygulamaları derhal durdurmaya” ve “mesleki eğitim ve öğretim
merkezlerinin yetkisini idari gözetime dayalı siyasi ulusal ve bölgesel
düzenleyici hükümleri değiştirmek çağırmıştır.”
127. İnsan hakları perspektifinden
OHCHR, ILO denetim organları tarafından ortaya konan endişeleri paylaşmaktadır.
VETC sistemi, “fazlalık” ve işgücü transferi planları bağlamında işe alma,
yerleştirme ve çalışma koşullarında kullanılan yöntemler hakkında daha fazla
bilgiye ihtiyaç duyulmasına rağmen, Özerk Uygur Bölgesi’nde bu planlarla ilgili
olarak OHCHR tarafından mevcut ve değerlendirilen bilgiler şunu göstermektedir:
Çin'in uluslararası hukuk kapsamındaki yükümlülüklerine uygun olarak Hükümet
tarafından daha fazla açıklama yapılmasına ve ILO'nun tavsiyelerinin takibinin
sağlanmasına acilen ihtiyaç duyulmaktadır.
128. Özetle, VETC sistemiyle bağlantılı
olanlar da dahil olmak üzere, işgücü ve istihdam planlarının, doğası veya
etkisi bakımından ayrımcı göründüğüne ve Hükümet tarafından şeffaf bir açıklama
yapılmasını gerektiren zorlama unsurları içerdiğine dair göstergeler vardır.
VII. Aile Ayrılığı
ve Misillemeler
129. Özerk Uygur Bölgesi’nde sözde
terörle mücadele ve “aşırılık” politikalarının uygulanması da aileler üzerinde
derin etkiler yaratmıştır. Uygurların ve Özerk Uygur Bölgesi’ndeki diğer
ağırlıklı olarak Müslüman toplulukların, genellikle gizlenen yaygın keyfi
özgürlükten yoksun bırakılması, birçok ailenin dağılmasına ve sevdiklerinin
nerede olduğundan habersiz olmasına yol açmıştır. Bu, özellikle aile üyeleri
hakkında bilgi isteyenlere veya endişelerini alenen ifade edenlere karşı
misilleme ve yıldırma iddialarının olduğu diaspora topluluğu için böyle
olmuştur.
A. Aile Ayrılıkları ve Zorla Kaybetmeler
130. Ailelerin ayrılması ve zorla
kaybetme iddiaları, çok sayıda insanın “zorla kaybedildiğini” veya “kayıp”
olduğunu iddiaları, Özerk Uygur Bölgesi’ndeki durumla ilgili endişenin ilk
göstergeleri arasındaydı. Hakkındaki çözülmemiş 152 davanın yaklaşık üçte ikisi
BM Zorla veya İstem Dışı Kaybetmeler Çalışma Grubu'nun Çin'i, 2017-2022 dönemi
boyunca Özerk Uygur Bölgesi ile ilgilidir.
131. Tüm Kişilerin Zorla Kaybetmeden
Korunmasına Dair Sözleşme (CPED), bu tür kaybolmayı “Devlet görevlileri veya
devletle hareket eden kişi veya gruplar tarafından tutuklanma, gözaltında
tutulma, kaçırılma veya diğer herhangi bir şekilde özgürlükten yoksun bırakma”
olarak tanımlar. Devletin yetkilendirilmesi, desteklenmesi veya göz yumması,
ardından özgürlükten yoksun bırakıldığını kabul etmeyi reddetme veya kaybedilen
kişinin akıbetinin veya nerede olduğunun gizlenmesi, böyle bir kişiyi yasanın
koruması dışında bırakır”. Zorla Kaybetmelere Dair Sözleşmeye taraf olan bir
ülke, İşkenceye Karşı Sözleşme gibi taraf olduğu diğer insan hakları
sözleşmelerinin kapsadığı zorla kaybetme yasağına ve normun geleneksel olarak
kristalleştiği ölçüde bağlıdır. Ayrıca, zorla kaybetme mağdurunun nerede
olduğuna dair gerçeği bilme hakkının reddedilmesi, bizzat yakın aileye yönelik
bir tür zalim ve insanlık dışı muamele teşkil edebilir.
132. Bazı durumlarda, kişiler bir VETC
tesisine götürüldüğünde, aile üyelerine nerede oldukları, merkezlere “sevk
edilmelerinin” nedenleri veya tutulabilecekleri süre hakkında bilgi
verilmemektedir. İlk elden bilgiler, aileyi bilgilendirmenin bir politika meselesi
olarak değil, aile üyelerinin nerede oldukları hakkında bilgi aramaya yönelik
ısrarlı girişimlerinin ardından geçici olarak yapıldığını göstermektedir.
Görüşülen bazı kişiler, aile üyelerinin bir VETC tesisine veya başka bir
gözaltı şekline alındığını biliyor veya bundan şüpheleniyor gibi görünse de,
çoğu durumdan emin değildir ve yetkililerle nerede olduklarını açıklama
girişimlerine rağmen, akıbetleri bilinmemektedir. Bu bilgi eksikliği ve
herhangi bir temas olmaması, özellikle yurtdışında yaşayan aileler için acı
verici olmuştur ve yetkililerin derhal açıklamasını gerektirmektedir. Aynı
şekilde, eski tutuklular da VETC tesislerinde kaldıkları süre boyunca
aileleriyle hiçbir temasının olmadığını ve ailelerinin onların nerede
olduklarını bilip bilmediğini bilmediklerini söylemişlerdir. Suç netlik
kazanmadan, bazı tutuklular gözaltına alınmıştır ve gözetim altında ara sıra
aile ziyaretleri veya telefon görüşmeleri yapılmasına izin verilmektedir.
133. Özerk Uygur Bölgesi’nde
sevdiklerinin nerede olduğunu arayan sürgündeki aile üyeleri tarafından kurulan
bir platform olan Xinjiang Mağdurları Veri Tabanı, şu anda yüzlerce “kayıp
kişi” kaydına sahiptir. OHCHR, sosyal medyada paylaşımda bulunan aile
üyeleriyle yapılan düzinelerce röportajı, sevdiklerini bulma umuduyla kullanılan
Sincan Kurbanları Veritabanı ve diğer siteleri gözden geçirmiştir. Ayrıca, bilgi
almak için Özerk Uygur Bölgesi’ndeki yerel yetkililerle iletişime geçmeye
çalışan aile üyeleri tarafından alınan ses kayıtlarını da inceledi. Bu
vakaların bazılarına yönelik hükümet yanıtlarını da gözden geçirmiştir. Bu
yanıtlar, genellikle kayıp olduğu iddia edilenlerin kanıtlayıcı bilgi
olmaksızın Özerk Uygur Bölgesi’nde “normal hayatlar yaşadıklarını” ileri
sürmektedir.
134. Örneğin, 9 Nisan 2021'de Pekin'de
düzenlenen bir basın toplantısında yetkililer, Sincan Mağdurları
Veritabanındaki 12.050 kişiden 10.708'inin varlığını doğruladıklarını kabul
ettiler. 1.342 hesabın “uydurma” kişilere ait olduğu bildirildi. 10.708 kişiden
6.962'si “normal bir hayat yaşıyordu”; 3.244'ün terör eylemleri ve diğer cezai
suçlardan hüküm giydiği bildirildi; 238'inin “hastalıklardan ve diğer
nedenlerden” öldüğü ve 264'ünün yurtdışında yaşadığı bildirildi. Yetkililer, bu
kişilerin adlarını veya hapis cezasını çekenlerin mahkum edildiği mahkeme
kararlarını açıklamadı. Bu da aileler için belirsizlik durumunu uzatmaktadır.
135. Aile dağılmaları bir dizi
faktörden kaynaklanır ve bunların tümü zorla veya istem dışı kaybetme anlamına
gelmez. Üyeleri Özerk Uygur Bölgesi ve yurt dışında bölünmüş olan aileler
arasında da aile ayrılıkları sorunları ortaya çıkmaktadır. Yurtdışından temas
nedeniyle Özerk Uygur Bölgesi’nde aile üyelerine karşı misilleme riski, OHCHR
ile yapılan görüşmelerde defalarca dile getirilen önemli bir nedendir, bu da
temasların genellikle ailelerin kendileri tarafından kesilmesinin önemli bir nedeni
olarak gözükmektedir. OHCHR ayrıca, Özerk Uygur Bölgesi’nde geride kalan
çocuklarına ulaşamayan yurt dışında yaşayan Uygur ebeveynlerin bilgilerine
sahiptir. Belirtildiği gibi, yurtdışındaki kişilerle temas, bir VETC tesisine
sevk nedenlerinden biridir. Bir vakada, bir kişi, karısı ve çocuklarıyla ve
ayrıca Özerk Uygur Bölgesi’ndeki 30'dan fazla akrabasıyla temasını kaybettiğini
ve hepsinin ya telefon numaralarını değiştirdiğini ya da korku nedeniyle
telefonlarını kabul etmediğini söyledi. Başka bir görüşülen kişinin sözleriyle:
“Ailemle konuşmadım çünkü onlarla iletişim kurmamam söylendi, aksi takdirde
yeniden eğitime gönderileceklerdi.”
B. Gözdağı Verme, Tehdit ve Misilleme
136. Çinli yetkililer, şu anda
yurtdışında yaşayan mağdurları ve onların akrabalarını Özerk Uygur Bölgesi’ndeki
deneyimleri hakkında konuştukları için açıkça eleştirmeye devam ediyor ve
kamuoyuna açıklanan hikayeleri itibarsızlaştırıyor.
137. Bazıları serbest bırakılmadan önce
VETC'lerdeki deneyimleri hakkında konuşmama sözü vererek bir belge imzalamaya
zorlanan eski tutuklulara da gözdağı ve tehditler olduğu bilinmektedir.
Görüşülen bir kişinin sözleriyle: kamp hakkında sessiz kalınacak bir belge
imzaladım. Aksi takdirde daha uzun süre tutulacağız ve tüm aile
cezalandırılacaktı.”
138. Gözdağı verme, tehdit etme ve
misilleme modelleri görüşülen kişiler tarafından sürekli olarak vurgulanmıştır.
OHCHR'nin konuştuğu kişilerin üçte ikisi, özellikle Çinliler tarafından ve aynı
zamanda komşu devletlerden, sürgündeki Uygurlara veya Kazaklara aileleri ile
tehdit edilen telefonlar geldiğini veya mesajlar atıldığını, Özerk Uygur
Bölgesi ile ilgili açıklamaları veya savunmaları takip eden yetkililerin
emriyle hareket edenlerin bir tür yıldırma veya misilleme yaptıklarını iddia etmişlerdir.
Bazıları ayrıca, Özerk Uygur Bölgesi’ndeki aile üyelerinin, bir VETC'ye veya
başka bir tesise götürülmek de dahil olmak üzere tehdit edildiğini veya
doğrudan misillemeye maruz kaldığını iddia etmiştir.
139. Geçtiğimiz birkaç yıl içinde,
uluslararası hukuk kapsamındaki yasağı ihlal ederek, yurtdışında bazı ülkelerde
yaşayan, zorla geri gönderilen veya Çin'e zorla geri gönderilme riskiyle karşı
karşıya olan Uygur topluluğunun üyeleri hakkında güvenilir bilgiler alınmıştır.
BM Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılması Komitesi ve Özel Prosedürler de
dahil olmak üzere BM insan hakları mekanizmaları, Uygurların Çin'e zorla geri
gönderilmesine ilişkin raporlarla ilgili endişelerini dile getirmişler ve hem
de Çin'in insan hakları ve mülteci hukuku yükümlülüklerini hatırlatmıştır. Bu
bağlamda, OHCHR, pasaportları sona eren ve misilleme korkusu veya zorla geri
gönderilme korkusu da dahil olmak üzere belgelerini yenilemede zorluk yaşayan
üçüncü ülkelerde yaşayan düzinelerce Uygur'un da farkındadır.
140. Ayrıca, değer zincirleri
aracılığıyla Özerk Uygur Bölgesi ile bağlantıları olan yabancı işletmeler
tarafından istihdam edilen veya onlar adına faaliyetler yürüten, bir yandan da
durum tespiti yapmaya çalışırken ve Birleşmiş Milletler Yol Gösterici İlkeler
doğrultusunda şeffaflık talep ederken, personele karşı misilleme tehditleri
olduğu iddia edilmektedir.
141. Bu yıldırma, tehdit ve misilleme
kalıpları genellikle inandırıcıdır ve bu toplulukların ifade özgürlüğü,
mahremiyet, fiziksel bütünlük ve aile hayatı hakları üzerinde ciddi bir
caydırıcı etkiye neden olmuş ve olmaya devam etmesi muhtemeldir ve sonuç olarak
Özerk Uygur Bölgesi içindeki durumla ilgili bilgi akışı engellenmektrdir.
142. Sonuç olarak, Uygurlar ve diğer
ağırlıklı olarak Müslüman azınlıkların üyeleri arasında, bazı durumlarda zorla
kaybetmeye varabilen aile ayrılıkları, gözaltı programının yürütülme şeklinin
doğrudan bir sonucudur ve bu nedenle muhtemelen benzer ölçeklerde etkileri
vardır. Özerk Uygur Bölgesi içinde ve dışında mağdurlara ve akrabalarına
yönelik bir dizi gözdağı ve misilleme tehdidiyle daha da kötüleştmişlerdir.
Kayıp aile üyelerinin akıbetini ve nerede olduklarını acilen açıklama ve
güvenli temasları ve yeniden birleşmeyi kolaylaştırma sorumluluğu Hükümete
aittir. Aynı zamanda ve Özerk Uygur Bömlgesi’ndeki insan hakları durumunun
genel değerlendirmesinin ışığında, Uygurları ve Özerk Uygur Bölgesi’ndeki diğer
Müslüman azınlıkları barındıran ülkeler, herhangi bir gerçek risk altında,
yasaklama ilkesinin ihlal edilmesi riskinin bulunduğu durumlarda, onları zorla
iade etmekten kaçınmalıdır.
VIII. Genel
değerlendirme ve öneriler
143. Hükümetin terörle mücadele ve
“aşırılıkçılık”la mücadele stratejileri uygulaması bağlamında Özerk Uygur
Bölgesi’nde ciddi insan hakları ihlalleri işlenmiştir. Özerk Uygur Bölgesi’nde
bu stratejilerin ve ilgili politikaların uygulanması, geniş bir yelpazedeki
insan hakları üzerinde birbirine kenetlenen şiddetli ve yersiz kısıtlamalara
yol açmıştır. Bu kısıtlama kalıpları, ayrımcı bir karakter göstermektedir,
çünkü altta yatan eylemler genellikle doğrudan veya dolaylı olarak Uygur ve
diğer ağırlıklı olarak Müslüman toplulukları etkilemektedir.
144. Bu değerlendirmede belgelendiği
üzere, bu insan hakları ihlalleri, uluslararası insan hakları normları ve
standartları açısından son derece sorunlu olan yerel bir “terörle mücadele
hukuk sisteminden” kaynaklanmaktadır. Sınırlı güvenceler ve yetersiz bağımsız
gözetim bağlamında geniş soruşturma, önleyici ve zorlayıcı yetkileri yorumlamak
ve uygulamak için yetkililere geniş takdir yetkisi veren belirsiz, geniş ve
açık uçlu kavramlar içermektedir. Ayrımcı uygulamaya karşı savunmasız olan bu
çerçeve, pratikte Uygur üyelerinin ve Özerk Uygur Bölgesi’ndeki diğer ağırlıklı
olarak Müslüman toplulukların, VETC adı verilen tesislerde ve diğer tesislerde,
en azından 2017 ve 2019 yılları arasında, geniş çaplı özgürlüklerinden mahrum
bırakılmasına yol açmıştır. VETC sistemi o zamandan beri Hükümetin iddia ettiği
gibi kapsamı daraltılmış veya tasfiye edilmiş olsa bile, onu destekleyen yasalar
ve politikalar yürürlüktedir. Ceza adaleti süreçleri sonucunda meydana gelen
hapis cezalarının sayısında ve uzunluğunda paralel bir artış var gibi
görünüyor, bu da terörle mücadele ve “aşırılıkçılık”la mücadele gerekçesiyle özgürlükten
yoksun bırakmanın odağının hapse atılmaya kaydığını gösteriyor.
145. VETC tesisleri adı verilen
sistemde tutulan kişilere yönelik muamele eşit derecede önemlidir. Zorla tıbbi
tedavi ve olumsuz gözaltı koşulları da dahil olmak üzere işkence veya kötü
muamele örüntüleri iddiaları ile cinsel ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddete
ilişkin bireysel vaka iddiaları inandırıcıdır. Bu aşamadaki mevcut bilgiler,
OHCHR'nin bu tür suistimallerin tam kapsamına ilişkin kesin sonuçlar
çıkarmasına izin vermese de, VETC tesislerinin yüksek düzeyde güvenlik altına
alınmış ve ayrımcı doğasının, etkili çözüm yollarına sınırlı erişimin veya
yetkililerin gözetiminin sınırlı olduğu açıktır. Bu da bu tür ihlallerin geniş
çapta gerçekleşmesi için verimli bir zemin sağlamaktadır.
146. VETC'deki ve diğer gözaltı
merkezlerindeki keyfi gözaltı sistemleri ve ilgili istismar kalıpları, bu
grupların bireysel üyelerinden algılanan güvenlik tehditlerine dayalı olarak
Uygur üyelerine ve ağırlıklı olarak Müslüman olan diğer azınlıklara karşı daha
geniş bir ayrımcılık zemini ile karşı karşıya bırakmaktadır. Bu, uluslararası
normları ve standartları ihlal eden insan hakları ve temel özgürlükler üzerinde
geniş kapsamlı, keyfi ve ayrımcı kısıtlamaları içermektedir. Bunlar, dini
kimlik ve ifade üzerindeki aşırı kısıtlamaların yanı sıra mahremiyet ve hareket
haklarını da içermektedir. Aile planlaması ve doğum kontrol politikalarının
zorlayıcı ve ayrımcı bir şekilde uygulanması yoluyla üreme haklarının ihlal
edildiğine dair ciddi emareler bulunmaktadır. Benzer şekilde, VETC sistemiyle
bağlantılı olanlar da dahil olmak üzere, yoksulluğun azaltılması ve
“aşırılığın” önlenmesi gibi iddia edilen amaçlara yönelik çalışma ve istihdam
planlarının, dini ve etnik gerekçelerle baskı ve ayrımcılık unsurlarını içerebileceğine
dair göstergeler vardır.
147. Özerk Uygur Bölgesi’nde açıklanan
politikalar ve uygulamalar, aileleri ayırarak ve insan temaslarını keserek sınır
ötesinde yaşayan Uygur, Kazak ve diğer ağırlıklı olarak Müslüman azınlık
ailelerine özel acılar yaşatmış, konuşan diaspora topluluğunun üyelerine
yönelik gözdağı ve tehdit kalıplarıyla daha da şiddetlenmiştir.
148. Hükümetin 2017-2019 döneminde ve
potansiyel olarak sonrasında Özerk Uygur Bölgesi’nde terörizme ve
“aşırılıkçılığa” karşı beyan ettiği hareketin uygulanması hakkında OHCHR'ye şu
anda mevcut olan bilgiler, uluslararası ceza hukuku açısından da endişeler
uyandırmaktadır. Uygur üyelerinin ve ağırlıklı olarak Müslüman olan diğer
grupların, kısıtlamalar ve daha genel olarak bireysel ve toplu olarak sahip
olunan temel haklardan yoksun bırakılma bağlamında, yasa ve politika uyarınca
keyfi ve ayrımcı gözaltı kapsamı, uluslararası suçları, özellikle insanlığa
karşı suçları oluşturmaktadır.
149. Hükümet, tüm yasa ve politikaların
uluslararası insan hakları hukuku ile uyumlu hale getirilmesini sağlamak ve
insan hakları ihlali iddialarını ivedilikle soruşturmak, faillere karşı hesap
verebilirliği sağlamak ve mağdurlara tazminat sağlamak birincil görevini yerine
getirmelidir. Keyfi olarak özgürlüğünden yoksun bırakılan kişiler derhal
serbest bırakılmalıdır. Ciddi ihlallerin devam etmesi ve tekrarlanması için
koşullar mevcut olduğundan, bunların da derhal ve etkili bir şekilde ele
alınması gerekmektedir. Özerk Uygur Bölgwsi’ndeki insan hakları konusunda,
Hükümet, Birleşmiş Milletler, hükümetler arası organlar ve insan hakları
sisteminin yanı sıra daha geniş anlamda uluslararası toplum tarafından da
acilen ilgilenilmesini gerektirmektedir.
150. OHCHR, Özerk Uygur Bölgesi’ndeki
durumun çeşitli yönleri hakkında bilgi paylaştığı için Hükümete ve diğer
kurumlara minnettardır. Bu değerlendirme aynı zamanda son yıllarda sivil toplum
kuruluşları, araştırmacılar, gazeteciler ve akademisyenler tarafından
tamamlanan (ve OHCHR tarafından bağımsız olarak değerlendirilen) çok sayıda
araştırma ile kolaylaştırılmıştır. OHCHR, kendileri ve sevdikleri için
potansiyel risklere rağmen deneyimlerini OHCHR ile paylaşmaya istekli olan
mağdurlara ve tanıklara derinden minnettardır.
Öneriler
151. OHCHR, Çin Hükümetine şunları
tavsiye etmektedir:
(i)
VETC'lerde, cezaevlerinde veya diğer gözaltı merkezlerinde olsun, Özerk Uygur
Bölgesi’nde keyfi olarak özgürlüklerinden yoksun bırakılan tüm bireyleri
serbest bırakmak için hızlı adımlar atmalıdır;
(ii)
Özerk Uygur Bölgesi’nde sevdikleri hakkında bilgi arayan bireylerin nerede
olduklarını, tam konumlarının ayrıntılarını vermek ve ailelerin yeniden bir
araya gelmesini sağlayacak güvenli iletişim ve seyahat kanalları kurmak da
dahil olmak üzere acilen açıklığa kavuşturmalıdır;
(iii)
Bağlayıcı uluslararası insan hakları hukukuna uyumlarını sağlamak için Özerk
Uygur Bölgesi’nde ulusal güvenlik, terörle mücadele ve azınlık haklarını
yöneten yasal çerçevenin tam bir incelemesini üstlenmeli ve Uygurlara ve diğer
ağırlıklı olarak Müslüman olan diğer kişilere karşı tüm ayrımcı yasaları,
politikaları ve uygulamaları acilen yürürlükten kaldırmalıdır,
(iv)
İşkence, cinsel şiddet, kötü muamele, zorla tıbbi tedavi iddialarının yanı sıra
zorla çalıştırma ve gözaltında ölüm raporları da dahil olmak üzere VETC'lerde
ve diğer gözaltı merkezlerindeki insan hakları ihlallerine ilişkin iddiaları
derhal araştırmalıdır;
(v)
BM İşkenceye Karşı Komite ve BM Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına
İlişkin Komite'nin Nihai Gözlemlerini öncelikli olarak uygulamalı; buna, tüm
iddiaların hızlı, tarafsız ve etkili bir şekilde soruşturulmasını sağlamak için
bağımsız bir gözetim mekanizmasının kurulması da dahildir.
(vi)
Hem çevrimiçi hem de çevrimdışı gözetimin, ulusal güvenlik meseleleri de dahil
olmak üzere katı yasallık, gereklilik ve orantılılık testlerine uygun olmasını
ve bireylerin temel hak ve özgürlüklerini ihlal etmemesini sağlamalıdır;
(vii)
ILO Uzmanlar Komitesi tarafından 111 ve 122 Sayılı Sözleşmelere ilişkin olarak
yapılan tavsiyelerin uygulanmasında, teknik bir danışma görevine izin verilmesi
de dahil olmak üzere ve zorla çalıştırmaya ilişkin 29 ve 105 Sayılı
Sözleşmelerin ve 2014 protokolünün uygulanmasında
ILO ve sosyal ortaklarla işbirliği yapmalıdır.
(viii)
İnsan hakları ihlallerinin mağdurlarına yeterli çözüm ve tazmin sağlamalıdır;
(ix)
Camilerin, türbelerin ve mezarlıkların tahrip edildiğine dair raporları veri ve
bilgi vererek açıklığa kavuşturmalı ve bu arada bu tür tüm faaliyetleri askıya almalıdır;
(x)
Uygurlara ve yurtdışındaki diğer ağırlıklı olarak Müslüman azınlıklara karşı
savunuculukları ve Özerk Uygur Bölgesi’ndeki aile üyelerine yönelik tüm
yıldırma ve misillemeleri derhal durdurmalı; ve Uygur ve diğer ağırlıklı olarak
Müslüman azınlıklar da dahil olmak üzere tüm vatandaşların geçerli bir
pasaporta sahip olmalarını ve misilleme korkusu olmadan Çin'e ve Çin'den
seyahat edebilmelerini imkan sağlamalıdır;
(xi)
Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmeyi; Tüm Kişilerin Zorla
Kaybedilmeden Korunmasına Dair Uluslararası Sözleşme; ve İşkenceye Karşı
Sözleşmenin, Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına İlişkin
Sözleşmeye ve Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılmasına
İlişkin Sözleşmeye Ek Seçmeli Protokolleri onaylamalıdır;
(xii)
Zorla ve Gönülsüz Kaybetmeler Çalışma Grubunu, Keyfi Gözaltı Çalışma Grubunu,
İşkence Özel Raportörü, Azınlık Hakları Özel Raportörü, Özerk Uygur Bölgesi
dahil olmak üzere Çin'e sınırsız ülke ziyaretleri yapmak üzere Kültürel Haklar
Özel Raportörü ve İş ve İnsan Hakları Çalışma Grubunu, Din ve İnanç Özgürlüğü
Özel Raportörü'nü öncelikli olarak davet etmelidir,
(xiii)
Durumun daha fazla değerlendirilmesini sağlamak için OHCHR ile çalışmaya devam etmeli;
ve Yüksek Komiser'in ziyaretini takiben, OHCHR'nin daha sonraki ziyaretlerini
ve Özerk Uygur Bölgesi’ndeki insan
hakları konularında teknik değişimleri kolaylaştırmalıdır.
OHCHR,
bu tavsiyelerin uygulanmasında destek ve tavsiyede bulunmaya devam etmektedir.
152. OHCHR, iş dünyasına şunları tavsiye
etmektedir:
(i)
Gelişmiş insan hakları durum tespiti de dahil olmak üzere, BM İş ve İnsan
Hakları Rehber İlkelerinde belirtildiği şekilde faaliyetler ve iş ilişkilerinde
insan haklarına saygı gösterme sorumluluğunu yerine getirmek için mümkün olan
tüm önlemleri alır ve bu konuda şeffaf bir şekilde rapor verir;
(ii)
Ürün ve hizmetlerin mahremiyet hakları, hareket özgürlüğü ve sivil toplum
kuruluşlarına saygı dahil olmak üzere olumsuz insan hakları etkilerine yol açıp
açmayacağı veya katkıda bulunup bulunmayacağı da dahil olmak üzere, gözetim ve
güvenlik sektöründe yer alan şirketler tarafından insan hakları risk değerlendirmesini
güçlendirir.
OHCHR, uluslararası topluluğa, bu
tavsiyelerin takibinde Özerk Uygur bölgesinde insan haklarının korunması ve
geliştirilmesini güçlendirmeye yönelik çabaları desteklemesini tavsiye eder.
Devletler ayrıca geri gönderme riski altında olan Uygur üyelerini ve ağırlıklı
olarak Müslüman olan diğer azınlıkları Çin'e geri göndermekten kaçınmalı ve
bulundukları Devletlerdeki mağdurlara tıbbi ve psiko-sosyal destek de dahil
olmak üzere insani yardım sağlamalıdır.
Ek
Çin
Halk Cumhuriyeti'nin Cenevre'deki Birleşmiş Milletler Daimi Temsilciliğinin 31
Ağustos 2022 tarihli Sözlü Notası ve eki
Şu
adresten ulaşılabilir:
https://www.ohchr.org/en/documents/country-reports/ohchr-assessment-human-rights-concerns-xinjiang-uyghur-autonomous-region
*
OHCHR tarafından bireysel hakların ve çıkarların gerektiği şekilde korunmasına
yönelik politikaya ek olarak uygulanan redaksiyonlar.
Toplam Okunma Sayısı : 537