DÜNYANIN YENİ GÜVENLİK MİMARİSİNDE AVRUPA’NIN TÜRKİYE’YE OLAN İHTİYACI

DÜNYANIN YENİ GÜVENLİK MİMARİSİNDE AVRUPA’NIN TÜRKİYE’YE OLAN İHTİYACI

ABD başkanı Trump’ın Rusya-Ukrayna savaşında ABD’nin şimdiye kadar destek verdiği Ukrayna’ya desteğini kesmesi ve özellikle NATO üyesi AB ülkelerini yeterince savunma harcaması yapmamakla suçlayarak, bu durumun değişmemesi halinde Amerika’nın artık Avrupa savunmasında yer almayacağını açıklaması, dünyada mevcut güvenlik ve savunma mimarisini kökünden sarsacak ve muhtemel sıcak çatışmalara yol açabilecek kadar önemli bir hususu ifade ediyor.

 

Trump yönetimi Avrupa’nın kendi güvenliği için daha fazlasını yapması konusunda ısrarcı. Trump ABD’nin önceliğinin kendi sınırları olduğunu, Avrupa’nın ve Ukrayna’nın güvenliğini artık büyük ölçüde kendi başlarına sağlamaları gerektiğini belirtiyor.

 

Avrupa ise endişeli. Trump’ın, Beyaz Saray’da Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelenskiy'le yaşadığı tartışmanın ardından bu ülkeye askeri desteği askıya alması, savunma alanında ABD'ye olan bağımlılığın azaltılmasının gerekli olduğu görüşünü güçlendirdi.

 

AVRUPA SAVUNMADA ABD'YE NE KADAR BAĞIMLI?

 

Öte yandan, Stockholm Barış Araştırmaları Enstitüsü (SIPRI) tarafından yayımlanan Uluslararası Silah Transferi Eğilimleri Raporu, Avrupa'nın savunma alanında ABD'den bağımsızlaşmasının hiç de kolay olmadığını ortaya koyuyor. Rapora göre 2020-2024 döneminde NATO'nun Avrupalı üyelerinin ithal ettiği silahların yüzde 64'ü ABD tarafından tedarik edildi. Bu oran 2015-2019 döneminde yüzde 52 seviyesindeydi. Son yirmi yılda ABD'nin silah ihracatında en büyük pay ilk kez Orta Doğu (yüzde 33) yerine Avrupa'nın (yüzde 35) oldu.

 

Diğer taraftan Avrupa’nın ABD’ye bağımlılığı sadece silah tedariki konusunda değil, silahların kullanımı konusunda da geçerli. Örneğin F-16 savaş uçaklarının üçüncü ülkeler tarafından başka bir ülkeye teslimi ABD'nin onayı olmadan mümkün değil. Hava savunma sistemleri Patriot'lar, ABD füze göndermediği sürece işlevsiz kalıyor. HIMARS füzelerinin hedeflerini tam isabetle vurabilmesi için gerekli GPS koordinatları ABD'nin verdiği kodlara bağlı. Ayrıca askeri kaynaklara göre ABD, yeni nesil savaş uçakları F-35'lerin havalanmasını teknik olarak engelleme kapasitesine sahip. Avrupa ülkelerinin, ABD’nin desteği olmadan önemli hava savunma ve istihbarat paylaşım kanallarını da yitireceğine dikkat çekiliyor.

 

Uzmanlara göre Avrupa'nın silah üretimi parçalı ve büyük ölçekli savaşa uygun değil ve Avrupa, ABD’ye bağımlılıktan kurtulmak ve kendi savunma sistemini kurmak istiyor.

 

DÜNYA’NIN GÜVENLİK MİMARİSİ ÇATIRDIYOR MU?

 

Trump’ın AB ülkelerini NATO’ya karşı yükümlülüklerini yerine getirmemekle suçlaması ve ABD’nin bundan böyle Avrupa’yı savunmayacağını açıklaması, 2. Dünya savaşı sonrası kurulan dünyanın iki bloklu güvenlik mimarisini de değiştirecek nitelik taşıyor.

 

2. dünya savaşı sonrası dünyasında Batı Bloğu ülkeleri ABD liderliğinde NATO savunma ittifakını kurarken, Doğu Bloğu ülkeleri Rusya liderliğinde Varşova paktı adı altında birleştiler. Sovyetler birliğinin resmen dağıldığı 1992 yılında Varşova paktı da sona erse de NATO’nun Rusya’ya karşı savunma rolü ve misyonu bugüne kadar devam etti. Bugün ise ABD’nin Avrupa ülkelerini kendi güvenlik şemsiyesinde daha fazla tutmak istemeyen tavrı, NATO’nun geleceğini sorgulatıyor.

 

Esasen bugüne kadar süre gelen dünyanın ABD ve Rusya eksenli savunma mimarisi, bu iki blok etrafında toplanan ülkelerin savunma harcamaları ve faaliyetlerini kontrol altında tutan bir mekanizmayı da oluşturmuş, savunma-saldırı eylemlerini kontrol ederek, ülkelerin tek başlarına ya da bir kaçının birden saldırgan eylemlerde bulunmasına engel olmayı başarmıştır.

 

NATO’nun bu fonksiyonunu yitirmesi, devletlerin başına buyruk ve fevri savunma-saldırı girişimlerini tetikleyebilir. Askeri harcamalarda artış, kontrolsüz bir silahlanma yarışı, farklı risk ve tehdit algıları ve karşılıklı meydan okumalarla, dünyanın kısa sürede bir sıcak çatışmanın eşiğine gelme riski artabilir. İki kutuplu sistemde var olan dengeleyici kontrol mekanizması, çok kutuplu bir yapıda yerini nispeten kontrolsüz ve öngörülemez bir ortama bırakabilir.

 

Nitekin dünyanın gördüğü 2 büyük savaş, bu tür ortamlarda ve Avrupa merkezli olarak çıkmıştır. Bu konuda özellikle Almanya’nın sabıkasının kabarık olduğunu belirtmek gerekir.

 

ABD’nin asıl hedefi Asya-Pasifik’te Çin’le mücadele etmek. Bu yüzden dünyanın geri kalanındaki sorunları kendince çözerek ya da geride bırakarak Çin’e odaklanmak istiyor. Ulusalcı mantığın temel söylemi olan “Amerika başkaları için yük yüklenmeyecek” mottosu gereği ABD, dünya üzerindeki yayılımını azaltarak kendi içine dönmeyi ve ekonomi başta olmak üzere, iç sorunlarını hallederek Çin’e karşı verdiği hegemonik savaşta güçlü durmayı hedefliyor.

 

AVRUPA ABD OLMADAN KENDİNİ SAVUNABİLİR Mİ?

 

Tüm bunlar olurken Avrupa kendi savunma sistemini kurmanın adımlarını atmaya çalışıyor. Savunmada bugüne kadar ABD’ye bağımlı olan Avrupa’nın mevcut kuvvet, silah ve mühimmat yapısı, özellikle Rusya’dan gelecek bir tehdit ya da saldırıyla baş edebilecek seviyede değil. Bugün itibariyle Avrupa’nın savunma sanayi teknolojisi ve üretim kapasitesi, kendi güvenliğini sağlamaktan uzak görünüyor.

 

Uluslararası Stratejik Araştırmalar Enstitüsü’nün verilerine göre, Avrupa ülkelerinde yaklaşık 32 bin 700 zırhlı araç, 2 bin 200 kundağı motorlu obüs ve 2 bin 100 savaş jeti var. Rusya’da ise yaklaşık 10 bin 700 zırhlı araç, 1400 kundağı motorlu obüs ve 1100 savaş uçağı bulunuyor. Avrupa ülkelerindeki toplam tank sayısı yaklaşık 5 bin iken, Rus ordusu 3 bin tanka sahip. Diğer yandan, Avrupa ordularının dron savaşında deneyimsiz olduğu ve Ukrayna'ya bağışlanan askeri teçhizatla cephaneliklerin zayıfladığı da belirtiliyor.

 

Avrupa Rusya karşılaştırmasında, Avrupa’nın gücü üstün gözükse de asıl sorun, silah ve mühimmat üretme kapasitesi ve orduların savaş kabiliyeti. Avrupa bu konuda Rusya’nın epeyce gerisinde bulunuyor.

 

NÜKLEER DENGE


Avrupa güvenliğinin sağlanmasında en önemli konulardan biri de şüphesiz nükleer silahların caydırıcı gücü. Avrupa’nın savunmada daha fazlasını yapmasını isteyen Amerika’nın nükleer caydırıcılığa katkısının sürüp sürmeyeceği henüz netlik kazanmış değil. ABD'nin nükleer kapasitesinin Rusya’yı NATO ülkelerine saldırmaktan caydırdığı bir gerçek. ABD'nin katkısının sonlanması halinde, diğer NATO ülkeleri nükleer dengeyi korumak zorunda kalacak.

 

DÜNYANIN YENİ GÜVENLİK MİMARİSİ

 

Dünya yeni bir paylaşım dönemine hızla ilerlerken, dünyada yeni bir güvenlik mimarisinin ortaya çıkacağı görülüyor.

 

Türkiye’nin de diyalog ortağı olarak katıldığı, Çin’in öncülüğünde kurulan Şangay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ)’nün temel amacı, ABD nezdinde batıya karşı güvenlik-savunma temelli alternatif ve etkili bir blok oluşturmak. Nitekim

ŞİÖ zirve toplantısında, ABD’ye Orta Asya’daki askeri varlığına son verme çağrısı yapılması üzerine, ABD Özbekistan’daki askerlerini bu ülkeden çekmiştir.

 

AB ise kuracağı yeni savunma sisteminin NATO’ya tamamlayıcı pozisyonda olacağını söylüyor. AB Zirvesinin sonuç metninde yer alan “Avrupa Birliği’nin savunma alanında güçlenmesi, NATO’ya tamamlayıcı nitelikte olacak ve küresel güvenliğe olumlu katkı sağlayacaktır.” ifadesi bu manada dikkat çekiyor.

 

Dünyanın güvenlik mimarisi şekil değiştiriyor, çeşitleniyor.

 

AVRUPA SAVUNMA YOL HARİTASINI ÇİZİYOR: “REARM EUROPE”

 

Trump yönetiminin Avrupa’nın güvenliğini kendi başına sağlaması gerektiğini vurgulaması ve olası bir Rusya saldırısı tehdidi, AB’yi savunma sanayisini güçlendirmeye itiyor. Avrupa Birliği, savunma alanında Amerika Birleşik Devletleri’ne olan bağımlılığını kırmaya yönelik yeni bir strateji açıkladı. Mart ayında duyurulan “White Paper for European Defence –Readiness 2030” (Tr. Avrupa Savunması İçin Kabine Raporu–2030’a Hazırlık) başlıklı güvenlik stratejisi, Avrupa’nın savunmasını güçlendirme ve savunma ekipmanlarını Avrupa’dan temin etme hedefini merkeze alıyor. Avrupa’nın yükselen tehditlere ve ABD’nin güvenlik şemsiyesinin dışında kalma ihtimaline karşı savunma alanında kendi kendine yetmesi amaçlanıyor. Bu hedefleri gerçekleştirmek için “ReArm Europe” (Avrupa’yı Yeniden Silahlandır) planı ile 2030 yılına kadar Avrupa’nın savunma kapasitesini güçlendirmek için 800 milyar avroya kadar kaynak oluşturması bekleniyor.

 

Strateji belgesi, savunma sanayisini desteklemek, askeri hareketliliği artırmak ve AB ülkeleri arasındaki operasyonel iş birliğini teşvik ederek Avrupa’nın güvenlik krizlerine hazırlık seviyesini yükseltmek hedeflerine odaklanıyor.

 

Plan kapsamında, ulusal muafiyet maddesi devreye alınarak, üye ülkelerin savunma harcamalarını GSYİH’nın yüzde 1,5’i oranında artırmasına olanak tanınacak.

 

Bu yeni strateji kapsamında, AB ülkeleri askeri ekipmanlarının büyük kısmını Avrupa’dan tedarik etmeye teşvik edilecek. Yeni kredi paketinden yararlanabilmek için ülkelerin, satın aldıkları ekipmanların en az yüzde 65’ini AB merkezli tedarikçilerden temin etmeleri gerekecek.

 

Ek olarak, AB bütçesinden sağlanacak mali kaynakların yüzde 35’lik bir oranının, birliğe üye olmayan ülkelerin savunma ürünlerine harcanmasına, bu ülkelerden alım yapılmasına imkan sağlayan öneri Fransa’nın muhalefetine rağmen birlik tarafından kabul edildi.

 

Öte yandan, 2. Dünya savaşı sonrası askeri yapılanması kısıtlanan Almanya, ülkenin yeniden silahlanması için “Bazuka” adı verilen devasa bir yatırım planını, Mart ayında Federal Mecliste onayladı. Plan savunma harcamaları için 500 milyar avro tutarında bir altyapı fonu oluşturulmasını öngörüyor.

 

AB’nin yakın gelecekte bünyesinde NATO benzeri bir yapılanmaya giderek ciddi bir savunma gücü ve kendisine ait bir komuta kontrol mekanizması oluşturacağı görülüyor.

 

AVRUPA’NIN TÜRKİYE PERSPEKTİFİ

 

AB'nin yeni yol haritasında, "Ortaklıklar yoluyla güçlendirilmiş güvenlik" başlıklı bölümde Türkiye de yer alıyor. Bu bölümde AB üyesi olmayan ülkelerle partnerliğin tedarikçilerin çeşitlendirilmesi ve bağımlılıkların azaltılması bakımından önemli olduğu, "benzer düşünen ortakların" da Daimi Yapılandırılmış İşbirliği (PESCO) projeleri gibi işbirliğine dayalı savunma projeleri ve girişimlerine katılımına izin veren imkanlar sunabileceği belirtiliyor.

 

Avrupa Birliği savunma alanındaki eksiklerini kapatmaya çalıştığı bu yeni dönemde Türkiye ile savunma ve güvenlik alanındaki işbirliğini derinleştirme çabası içerisine girmiş durumda. Trump'ın Ukrayna’da savaşı bitirmek için başladığı görüşmelerde Avrupa'yı dışlayıcı tutumu, bölge liderlerini bir araya gelmeye ve strateji belirlemeye zorladı. Avrupalı liderler bir araya gelirken, Avrupa'nın savunma mimarisiyle ilgili önemli toplantılara Türkiye'nin dahil edilmesi, Brüksel-Ankara hattındaki trafiği de yoğunlaştırdı. AB, Türkiye'yi "fikirdaş ülkeler" arasında sayarken işbirliği ve ilişkilerin derinleşerek süreceği mesajını veriyor.

 

TÜRKİYE’YE GÜZELLEMELER

 

Diğer yandan bir süredir Avrupalı siyasiler, savunma uzmanları ve basın tarafından Türkiye’nin askeri ve siyasi gücüne yönelik güzellemeler bir biri ardına geliyor.

 

Avrupa Konseyi dönem başkanlığını 1 Ocak 2025’te devralan Polonya’nın başbakanı Tusk’ın Türkiye ziyareti öncesinde, Polonya basınında çıkan değerlendirmelerde;  Türkiye’nin, deniz ticareti ve enerji sevkiyatında önemli rotaları kontrol ettiği ve Ukrayna tahılının Karadeniz üzerinden uluslararası pazarlara ulaştırılmasına yönelik anlaşmanın sağlanmasında kilit bir rol oynadığı belirtilerek, Avrupa’ya yönelen mülteci akışını durdurmada kritik bir tampon görevi gördüğü vurgulandı.

 

Yine Tusk’ın Türkiye ziyareti nedeniyle İngiltere basınında yapılan değerlendirmelerde, Türkiye’nin önemli bir savunma sanayi geliştirdiği, savaş gemileri, insansız hava araçları ve zırhlı araçlar ihracatında büyüyen bir aktör haline geldiği ayrıca balistik füzeler, ana muharebe tankları ve savaş uçakları geliştirdiği aktarıldı. Dünyanın en büyük 11. silah ihracatçısı konumunda olduğu belirtilen Türkiye’nin aynı zamanda Gazze, Somali ve Ukrayna’daki çatışmalarda arabulucu rolü üstlendiği ve pek çok esir takasına da aracılık ettiği hatırlatıldı.

 

Türkiye’deki özellikle savunma alanındaki gelişmeleri yakından takip eden Yunan basınında ise, Türkiye’nin yerli silah sistemleri üretimini artırarak askeri kapasitesini güçlendirdiği ve küresel çapta etkiler yarattığı vurgulandı.

 

Fransız basını ise; Türkiye’nin Avrupa havacılık pazarındaki etkisini artırdığı, artık yalnızca kendi ordusu için silah üreten bir ülke değil, dünya genelinde savunma ihracatı yapan büyük bir aktör konumuna geldiği vurgulanırken, Türkiye’nin dünyanın en güçlü 9. ordusuna sahip olduğu ve dünyada askeri ve jeopolitik dengeleri etkilemeye devam ettiği aktarıldı.

 

AVRUPA’NIN GÜZELLEMELERİ BOŞUNA DEĞİL

 

Yine Avrupalılardan gelen açıklamalarda, NATO’nun en büyük ikinci ordusuna sahip Türkiye’nin Avrupa’nın güvenliğinde “kilit rol oynayacağı” belirtilirken, Türkiye'nin NATO'nun doğu kanadının güvenliğine ilişkin sorumluluğu paylaşması gerektiği dillendiriliyor.

 

Dahası, NATO'nun en büyük kara ordularından birine sahip Türkiye'nin de Ukrayna için gönüllü koalisyonun bir parçası olabileceği değerlendiriliyor yani Avrupa Türkiye’den Ukrayna’da oluşturulacak tampon bölgeye asker göndermesini istiyor, hem de hiçbir güvenlik garantisi vermeden.

 

Üstelik Avrupa ülkeleri Ukrayna’ya asker göndermekte son derece isteksizler. Nitekim Şubat ayında "Ukrayna'ya Avrupa Desteği" konulu panelde konuşan İsveç Başbakanı Ulf Kristersson, “Asker göndermeden önce, eğer onlara bir şey olursa ne yapacağınızı düşünmeniz gerekiyor” diyerek “güvenilir garantiler olmadan” Ukrayna'ya Avrupa ülkelerinin asker göndermesini beklemediğini söyledi.

 

Bütün bunlar söylenirken Türkiye’nin AB’ye tam üyeliğinden hiç bahsedilmezken, belki vize kolaylığı, karşılıklı işbirliğinin derinleştirilmesi, karşılıklı menfaatlerin gözetilmesi gibi ne manaya geldiği belli olmayan muğlak ifadelerle Türkiye’nin alacağı sorumluluk, yükleneceği misyon ve riskler karşısında ne alacağı konusu geçiştirilmeye çalışılıyor.

 

Daha da ötesi, Yunanistan, Güney Kıbrıs ve Fransa başta olmak üzere bazı üye ülkeler, Türkiye’nin Avrupa’nın güvenlik sistemine katılabilmesi için, Akdeniz’deki petrol ve gaz arama faaliyetlerine son vermesi, Ege'de Yunanistan’ı taciz etmemesi, Kıbrıs’ta batının istediği çözüme evet demesi gibi şartları dile getirmekten çekinmiyorlar.

 

ABD desteğinden yoksun kalan Avrupa’nın savunmada Türkiye’ye olan ihtiyacının, Türkiye’nin Avrupa’ya olan ihtiyacından çok daha fazla olduğu gerçeğini perdelemeye çalışan Avrupa, her zamanki gibi kaypak politikasını sürdürme ve vermeden almaya kalkan tavrını devam ettirme çabasında.

 

Türk Milli Savunma Bakanlığı tarafından konuya ilişkin yapılan açıklamada ise, “Ülkemizin Avrupa güvenlik mimarisindeki yeri Avrupa'nın beklentilerine göre değil, milli hak ve menfaatlerimize göre belirlenecektir. Ülkemiz; jeostratejik konumu, gelişen savunma sanayisi, bölgesel krizlerin çözümünde üstlendiği önemli rollerle Avrupa güvenlik mimarisinin ayrılmaz bir parçasıdır.” deniliyor.

 

Türkiye kendi güvenliğini sağlayabilecek ender ülkelerden biri olarak öne çıkıyor. Pek çok uzmanın değerlendirmesine göre Avrupa hem doğu hattının güvenliğini sağlamak hem de Türkiye’nin gelişmiş savunma sanayi kapasitesi için Türkiye’ye muhtaç durumda.

 

NATO’DAKİ KRİZ TÜRKİYE İÇİN FIRSAT MI?

 

NATO’da yaşanan AB-ABD gerilimi, Avrupa Birliği ülkelerinin dikkatini Türk Savunma Sanayi ürünlerine yönlendiriyor. Esasen bu durum, Türkiye'nin Avrupa için  önemli bir stratejik ortak olması yönünde önemli bir fırsat doğurabilecek nitelik taşıyor. 

 

Cumhurbaşkanı Erdoğan ise, Polonya başbakanı Tusk ile görüşmesinde, “Avrupa Birliği güç ve irtifa kaybının önüne geçmek, hatta tersine çevirmek istiyorsa bunu ancak Türkiye’nin tam üyeliğiyle başarabilir.” açıklaması yaptı.

 

Gerçekçi bir yaklaşımla Türkiye’nin AB’ye tam üyeliği yakın zamanda olası gözükmüyor ancak, savunmada Türkiye’ye olan ihtiyaç AB’yi ilişkileri iyileştirmeye zorlayabilir.

 

Yapılacak işbirliği sayesinde AB Türk savunma sanayi için iyi bir pazar olabilir. Ayrıca Türk savunma şirketlerinin AB fonlarından yararlanması, Türkiye’de yatırım, istihdam ve ihracatta ciddi artışla, ekonomide olumlu yansımalar oluşturabilir.

 

Öte yandan, savunmada girilecek bir iş birliğinde AB’nin her zamanki kaypaklığıyla taahhütlerinde durmayabileceği, sığınmacılar krizinde olduğu gibi sözünü tutmayabileceği göz ardı edilmemelidir. Türkiye AB savunmasında görev alacaksa karşılığında alacaklarını sağlama almalıdır. Türk ordusu kimsenin paralı askeri durumuna düşürülemez.

 

Tüm bu süreçte konjonktürel gelişmeler Türkiye’nin lehine işliyor. Türkiye gelişmeleri iyi okur, hazırlığını ve hamlelerini doğru zamanda, doğru yerde yaparsa, kendisini bölgesel liderliğe taşıyacak ciddi fırsatlar yakalaması söz konusu olacaktır. Türkiye bu fırsatları kaçırmazsa, bu yüzyılı Türk yüzyılına çevirmeyi başarabilir.

Toplam Okunma Sayısı : 271