
TÜRKÇE DİL RAPORU
GİRİŞ
Bugün, Türk dili yaklaşık 12 milyon kilometrekarelik bir alanda 220 milyon kişi tarafından konuşulmaktadır. Yüzden fazla ülkede öğretilmekte olan Çince, İngilizce, İspanyolca ve Hintçe’den sonra en yaygın beşinci dildir. Yalnızca Türkiye’deki Türkler tarafından değil, aynı zamanda Azerbaycan, Orta Asya Türk Cumhuriyetleri, Rusya, Irak, İran, Suriye, Gürcistan, Yunanistan, Bulgaristan, Makedonya, Kosova, Arnavutluk, Doğu Avrupa, Balkanlar ve Kafkasya’daki diğer bölgelerdeki akraba topluluklarca da yaygın olarak konuşulan bir dildir. Türkçe bilmek büyük bir jeo-politik alanın kapılarını bizlere a.maktadır.
Milleti oluşturan maddi ve manevi unsurlar arasında “dil” önemli bir yere sahiptir. Dil
birliğini sağlayamamış bir topluluğun millet kimliğini kazanması da mümkün görünmemektedir. Kültürün doğması ve gelişmesi de dile bağlı olduğu için dilin ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden görülmektedir. Bir milletin dili bozulursa kültürü de bozulmaya başlar ve bilim, sanat, edebiyat ve eğitim alanlarında niteliksizlik ve yıpranmalar ortaya çıkar. Bu durum toplumda insanları birbirlerini anlamaz hale getirir ve böylece toplumda bir iletişim karmaşası başlar. Bir milleti içten çökertmek ve nesiller arasında uçurumlar oluşturmak için dilini bozmak, bir kargaşa ortamı yaratıp bu yolla kültürü yıpratmak ve değersizleştirmek başvurulan önemli yıkım hareketlerindendir. Bugün ülke olarak, dilimiz ve dolayısıyla da kültürümüzün karşılaştığı sorunlardan birisi budur.
Her dilde kelimeler farklı değerler taşır ve tercüme konusunda bu hususa dikkat edilmesi gerekir. Kelimelerin değer farklılığı bir dilden başka bir dile tam tercüme yapılmasını olumsuz yönde etkiler. En iyi yapıldığı düşünülen tercümelerde bile konuya göre az veya çok mutlaka bir kayıp söz konusudur. Ülkemiz açısından olaya baktığımızda teknolojik çağın bilgilerini edinmek ve kullanmak için tercüme çalışmaları çok büyük bir önem arz etmektedir. Fakat bu tercümeler, kelimelerin değer farklılıkları göz önüne alınmayarak veya ihmal edilerek yapıldığından, bir başka ifadeyle Batı dillerindeki bilgiler Türk dil sistemi içerisinde anlaşılır bir biçimde anlatılamadığından, edindiğimiz bilgiler eksik kalmakta, gerçek anlamda bilimsel bir birikim sağlanamamaktadır. Bilimi Türkçe terimlerle kuramıyorsak, ona sahip değiliz demektir. Bugün ülke olarak karşılaştığımız sorunlardan birisi de budur.
Türkçe, farklı nedenlerden dolayı (göç, evlenme, kültürü tanıma vb.) yabancıların ilgisini çekmekte ve birçok ülkede dilimizi öğrenmeye karşı bir istek oluşmaya başlamıştır. Bunun sonucunda bugün dünyanın birçok yerinde Türkoloji kürsüleri açılmakta; buralarda Türk dili öğretilmekte ve Türkçe dersler verilmektedir. İşte bu tarih. fırsatı iyi değerlendirmemiz ve bir devlet politikası olarak dilimizin üzerine çok daha fazla eğilmemiz gerekmektedir.
Milletin kullandığı ortak dil toplumdaki bilim insanlarının, sanatkarların ve bizatihi halkın gayret ve çalışmalarıyla yavaş yavaş değişir. Yazı ve konuşma dilini dışarıdan müdahale ederek aniden değiştirmek mümkün değildir. Fakat teknik dil diye değerlendirebileceğimiz meslek, bilim, ticaret vb. gibi özel dillerdeki terimleri oldukça süratli ve büyük bir oranda değiştirmek mümkündür. Tam da dilimize yapılan saldırı bu noktalarda büyük bir artış göstermektedir. Çünkü gelişen teknolojinin ortaya koyduğu ürünlere hızlı bir şekilde ad veremeyişimiz, popüler kültür ürünleri yoluyla ithal edilen kelimelerin önüne geçilemeyişi, daha çok kazanılacağı inancıyla ticaret dilinin yozlaştırılması ve bütün bunların medya vasıtasıyla hızlı bir şekilde yayılması dilimize en büyük zararı verdiği gibi kültürel yozlaşmaya da yol açmaktadır.
DİL KÜLTÜR İLİŞKİSİ
Dil bir topluluğun belirleyici unsurlarından birisidir ve dil ile kültür iç içedir. Dil kültürdür, kültür de dildir. Farklı dil konuşan bir insanla iletişim kurmak aynı zamanda farklı bir kültür ile iletişim kurmak anlamına gelir. Dili anlamadan kültürü anlamak neredeyse imkansızdır. Bir dili öğrenirken yalnızca o dilin alfabesini, cümle düzenini ve dilbilgisi kurallarını öğrenmekle kalmıyoruz aynı zamanda toplumun geleneğini-göreneğini, davranış şekillerini kısacası kültürünü öğreniyoruz. Dili öğretirken mutlaka kültür referans alınmalıdır. Çünkü dil kültürün içerisine kök salmıştır. Yazılı dilin yanında kullandığımız bir de beden dilimiz vardır ki bu tamamen kültüreldir. Beden dilinin etkili bir şekilde kazandırılması ve kullandırılması da bir eğitim meselesidir. Dilin bir ögesi olan yazının keşfedilmesi kültür yayılım sürecini hem hızlandırmış hem de arttırmıştır. Yazılı dilin kalıcılığı bilginin dağılımını daha kolay hale getirmiştir. Özellikle matbaanın keşfedilmesi ve okuryazarlığın artması dil yoluyla bilgi ve kültür yayılımını daha da hızlandırmıştır.
Dil ve kültür türdeş ancak karmaşık bir ilişkiye sahiptir. Dil ve kültür birlikte gelişmekte ve süre. içerisinde birbirlerini etkilemektedirler. Bir başka ifade ile dil gelişimi kültür gelişimi, kültür gelişimi de dil gelişimidir. Kültür insanların inanç, tutum, davranış ve sosyal alışkanlıklarına dayalı olarak gerçekleşen bir iletişim sürecinin sonucu ortaya çıkan ilişkiler bütünüdür. İletişim şekil ve davranışları da kültürel anlayışın yansımasıdır. Nesiller dillerini ve kültürlerini içinde yaşadıkları toplumlarda öğrenirken aynı zamanda zihinsel kapasitelerini ve yeteneklerini de geliştirirler. Kültürü tanımak dili bilmekle mümkündür. Bu nedenle dilin kişilik ve kimlik kazandırmada farklı işlevleri yanında kültürel işlevi de vazgeçilmez bir durumdur. Dil ve kültür karşılıklı olarak birbirlerini korur, geliştirir ve yeni nesillere aktarır. Özellikle dil kültürel aktarımın temel ögesidir bundan dolayı insanların tarihi vardır, diğer canlıların yoktur. Kültürü ve tarihi birikimi korumak için de dil öğretim ve eğitimine önem vermek durumundayız.
AMAÇ VE GEREKÇE
Dil, kültür ve medeniyetin temeli, milletin kalbi ve nesiller arası köprüdür. Hayatı eşyayı ve mekanları anlamlandıran, dünyanın en zengin ve yaygın konuşulan dillerinden olan dilimiz en büyük güzelliğimiz ve teminatımızdır. Ortak ruh, ortak duyuş, ortak düşünce dünyamızın oluşabilmesi için ortak dile ve iletişim araçlarına sahip olmak zorundayız. Türkçemizi sevdirmek, geliştirmek, zenginleştirmek ve doğru kullanımını sağlamak zorundayız. Çünkü insanlar ana dilleriyle düşünürler. Bir insanın düşünce kapasitesi ve düşünce dünyasının zenginliği ana diliyle konuştuğu kelime kadardır. Ana diliyle düşünmek, konuşmak, yazmak ve hayatı tanzim etmek sosyal toplumların var oluşu ve doğal hakkıdır.
Son yıllarda kaygı verici düzeyde bilinçli çabalarla, medya ve sanal alemin kontrolsüzlüğü ile kitle iletişim araçları vasıtasıyla Türkçemize sayısız kelime sokulmuştur. Bunun sonucu nesiller arasında milli ve manevi değerler çözülmekte, ahlaki çöküntü toplumun her kesimini kuşatmaktadır. Zira dilini kaybeden bir toplumun, diğer değerlerini koruması da mümkün değildir. Bu hayati tehlike ve tehdit karşısında, Türkçemizin bozulması ve dilimizin yabancılaştırılmasını önlemek için kişisel, kurumsal ve toplumsal duyarlılık sağlamak zorundayız. Günlük hayatta okullarda, üniversitelerde, radyo, televizyon ve yazılı basın gibi kitle iletişim araçlarında, işyerlerinin levha ve tabelalarında, tarihi ve kültürel mekanlarda, sokak ve caddelerde, ticari hayatımızda, sporda, kamu kurumlarının resmi yazışmalarında, taraf olduğumuz milletlerarası sözleşmelerde, kısaca hayatın her alanında yabancı kaynaklı kelime ve kavramlar yerine Türkçe kelimelerin kullanılmasını sağlamak zorundayız.
Ortak bir dil politikamızın olmayışı, dilimizin yabancı istilasına uğramasına zemin hazırlamış ve bozulmasına fırsat vermiştir. Günümüzde dilimiz büyük bir tehdit altında ve her geçen gün biraz daha bozulmaktadır. Aydınlarımızın kullandığı dil, yabancı dil ile eğitim ve öğretime yönelen okul ve üniversiteler, yabancı isim koyma yarışına giren işyeri sahiplerinin tutumu buna örnektir. Şehirlerimizin cadde ve sokaklarında, mağazalardan üretilen mal ve hizmetlerden, satın alınan ürünlerden, işletme ve site isimlerinde, Türkçe kelimeye az rastlanmaktadır. Bunda küreselleşmenin etkisi de büyüktür.
Ancak esas olan başta yerel yönetimlerin ilgili bakanlıkların, Diyanet İşleri Başkanlığı, Türk Patent Enstitüsü, Türk Standartlar Enstitüsü, Türk Dil Kurumu mülki amir ve kolluk kuvvetlerinin büyük ihmalleri yoktur denilemez. Cumhuriyetimizin kuruluşundan bu yana dilimizin korunması için birçok kanun, yönetmelik ve tüzük yayınlanmasına rağmen ya bu yasalar uygulanmamakta veya bu yasalar yetersiz görülmektedir. Bu hazin tablo karşısında, başta sorumluluk makamında bulunan yöneticiler olmak üzere, yerel yönetimlere, üniversitelere, okullara, öğretmenlere ve anne babalara büyük görev düşmektedir. Yeni neslin; ailelerine, .evrelerine, yabancılaşmamaları, yeni teknolojilerin esiri olmamaları gibi bir sorumlulukları da olmalıdır.
Sömürge ülkeleri hariç her toplum kendi dil politikasını oluşturur. Dil alanında bütün aksaklıların sebebi bir dil bilincinin geliştirilememesi, dilin öneminin öğretilmemesidir. Popüler kültür ve sanal alemde kullanılan dil, Türkçeyi kendi özelliklerini unutturan bir saldırı altına almıştır. Dilimizin özgün yapısını yok etmeye çalışmıştır. Yabancı kelime kullanma özentisi ve alışkanlığı sonucu gen.lerimiz bugün 150 kelime ile Türkçe konuşabilmektedir. Halbuki dilimizin söz varlığı ve dilimizin zenginliği her türlü dil ihtiyacımızı karşılayacak güçtedir. Zamanı daha fazla geçirmeden yabancı dil istilasına karşı topyekün bir duyarlılık ve bilinçli bir gayretle, yaptırımı olan, idari ve yasal düzenlemeler hayata geçirilmelidir.
Temel eğitimden üniversitelerimize kadar Türkçe eğitim ve öğretimi çok büyük bir oranda ihmal edilmekte ve bilimsel bir yaklaşımla konu ele alınamamaktadır. Hatta yakın bir geçmişte üniversiteler düzeyinde Türkçe’nin bilim dili olamayacağına dair söylemler bile dile getirilmiştir. Diğer taraftan İngilizce eğitim yapan okullar, yeterli eğitimi veremedikleri ve bu okulların çoğunda Türkçe hor görüldüğü için, öğrenciler ne İngilizceyi iyi öğrenebilmekte, ne de ana dilleri olan Türkçeyle kendilerini ifade edebilmektedirler. Halihazırda, üniversitelerde Türkçe yapılan bir yayının değeri yabancı dilde yapılan yayından daha az görülmektedir. Halbuki önemli olan kalitedir. Türkçeyi bilim dili olarak yaygınlaştırmak, tarih. ve kültürel değerlerimizi yeni nesillere aktarmak bütün kurum ve kuruluşların milli görev ve davasıdır. Bir milletin kültürel değerlerini oluşturan ve o milleti ayakta tutan; edebiyatı, sanatı, bilim ve tekniği, dünya görüşü, ahlak anlayışı, müziği geçmişten günümüze ancak dil sayesinde aktarılmaktadır. Dolayısıyla dilin korunmasıyla milli Varlığın korunmasını aynı seviyede algılamak gerekir.
AMACIMIZ;
Dilimizin varlığını sürdürmek, bozulmasını önlemek, yabancılaşma ve yozlaşmadan korumak için toplumsal bir dil bilinci ve milli bir dil politikası oluşturmaktır.
GEREKÇE;
Dilimizi korumak ve millî bir hüviyet kazandırmak için iki temel işi yapmak durumundayız. Birincisi Türkçeyi yabancı dillerden gelen şekil ve kuralların baskı ve etkisinden kurtarmak; ikincisi ise çağdaş dünyada kullanılırlığını artırmak için dilimizi bilim, fen, teknik, felsefe, sanat vb. alanlardaki bütün kavramları ifade edecek bir hâle getirmektir. Bu nedenlerden dolayı acil bir yasal düzenleme ihtiyacı ortaya çıkmıştır.
SORUNLAR
1. Teknolojik gelişmeler ve medyanın etkisiyle Türk dilinin aşırı bir şekilde diğer dillerin baskısı altında kalması ve yabancı kelimelerin dilimize olağan dışı bir ivme ile katılması ve kullanılması. Örneğin: “mutabakat/uzlaşma” yerine “concensus”, yoğunlaşma yerine “consantrasyon”, kontrol yerine “çek etme” kelimelerinin kullanılması. Adlandırma yaparken Taksim’de bir otele “The Marmara”, başka bir mekandaki sergi merkezine “exibition center” denmesi sadece birkaç durumdur. Şehirlerimizde, caddelerimizde bulunan iş yerleri ve benzeri mek.nlara yabancı isimler verilmek suretiyle adeta yabancı ülke görüntüsü arz etmektedir. Son zamanlarda Türkçe veya Türkçeleşmiş adlar işyerlerinde kullanılırken Türkçe imla yerine yabancı imla kurallarıyla yazma eğilimi modaya dönüşmüştür. Mesela: efendi yerine “efendy”, Taksim Oteli yerine “Hotel Taxim”, eskici yerine “eskidji”, Leyla yerine “Laila”, vişne yerine “wishne bar”, neşe yerine “neshe”, kitapçı yerine “kitapchi”, yemiş yerine “yemish”, kebapçı yerine kebabchi, vb... Kendilerine “entel” denilen bir kısım aydınlar, kendi yurduna yabancılaşmayı evrensellik sanıyor.
2. Türkçe öğretim ve eğitiminin temel eğitimden itibaren uygun şekilde yapılamayışı (özensiz, yanlış ve argo kullanımın önüne geçememe, dili düşünme ve düşünmeyi geliştirme aracı olarak görememe ve öğretememe, dili sevdirememe, dil becerilerini kazandıramama vb.) Eğitimin bütün basamaklardaki temel ama. ve hedeflerinden biri, Türkçenin doğru kullanılmasını sağlamaktır. Türkçenin doğru kullanımı ise sözlü ve yazılı anlatımda gerçekleşir.
3. Türkçenin, özellikle .evresel yazılımda (iş yeri adları, reklam levhaları, yer adları vb.) etkili bir şekilde kullanımı konusunda yasal ve idari yaptırımların yeterli olmayışı ve mevcutların da etkili şekilde uygulanmayışı.
4. Yabancı dil öğretimi ile yabancı dille eğitimin birbirine karıştırılması. Asli görevimiz, çocuklarımızı öncelikle ana diliyle düşünen, eleştiren ve düşüncelerini düzgün ifade edebilen bireyler olarak yetiştirmektir. Yabancı dille öğretimin/eğitimin ön plana çıkarılması gen.lerimizin kendi dilini ikinci sınıf, yetersiz bir iletişim aracı olarak görmesine yol açabilmektedir ve bu çok sakıncalı bir durumdur. Böyle bir öğrenciden kendi diline ve kültürüne saygı duyması nasıl beklenebilir? Yabancı dil ama. Olarak değil, araç olarak düşünülmelidir. Ülkemizde nitelikli insan yetiştirmek istiyorsak, başkalarının diliyle değil, kendi dilimizle, kendi kültürümüzle yetiştirmeliyiz. Çünkü kendi kültürünü dışlayan bir toplum, varlık nedenini inkar ediyor demektir. Gelişmiş ülkelerin hi.biri yabancı dilde eğitim yapmıyor. Bu durum, sadece az gelişmiş ülkelerde ve sömürgelerde görülüyor.
5. Bilim dili olarak Türkçeye önem verilmemesi, teknolojik ve bilimsel gelişmelere uygun olarak Türkçe kavramların üretilemeyişi ve değerler dilinin kaybedilmek üzere olması.
YAPILAN ÇALIŞMALAR
Türk dili öğretimi ve kullanımı konusunda çok sayıda toplantılar, kongreler, sempozyumlar, konferanslar vb. organizasyonlar düzenlenmektedir. Ancak bu çalışmalar sonucu ortaya konulan önerilerin pek çoğu bir yasal yaptırım çerçevesinde uygulamaya konulamamıştır. Çünkü ya yeterli ve kapsayıcı bir yasal yaptırım bulunmamakta ya da yaptırımlar uygulanmamaktadır. Son yıllarda görülen yabancı dil işgali nedeniyle, Başbakanlıkça 1997’de hazırlanan “Türk Dilinin Kullanılmasına İlişkin Kanun Tasarısı” Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmuş fakat yasallaştırılamamıştır. 15 Mayıs 2006 tarihinde TBMM Başkanlığına “Türkçedeki bozulma ve yabancılaşmanın araştırılması, Türkçenin korunması ve etkili kullanımı için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi” amacıyla Meclis araştırma komisyonu kurulmuş ve hazırlanan rapor TBMM başkanlığına sunulmuş, meclis tarafından kabul edilmesine rağmen bir sonu. alınamamıştır. Dilimizin kullanımı ve korunması amacıyla yasal olarak da bazı tedbirler alınmış ve bir dizi kanun ve yönetmelik çıkarılmıştır. Fakat bu kanun ve yönetmelikler gerektiği şekilde günümüze kadar uygulanamamıştır. Bu kanunlar ve ilgili maddeleri aşağıda sıralanmıştır.
Cumhuriyetin Kuruluşundan Bugüne Kadar Yapılan Yasal Düzenlemeler
1. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası
(Kanun Numarası: 2709; Kabul Tarihi: 18/10/1982)
Madde 3. Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Milli marşı İstiklal Marşı’dır. Başkenti Ankara’dır
Madde 42. Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz. öğrenim hakkının kapsamı kanunla tespit edilir ve düzenlenir. Eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri ve inkılapları doğrultusunda, Çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz. Eğitim ve öğretim hürriyeti, Anayasaya sadakat borcunu ortadan kaldırmaz. İlköğretim kız ve erkek bütün vatandaşlar için zorunludur ve Devlet okullarında parasızdır. özel ilk ve orta dereceli okulların bağlı olduğu esaslar, Devlet okulları ile erişilmek istenen seviyeye uygun olarak, kanunla düzenlenir.
2. İktisadi Müesseselerde Mecburi Türkçe Kullanılması Hakkında Kanun
(Kanun Numarası: 805; Kabul Tarihi: 10/4/1926)
Madde 1. Türk tabiiyetindeki her nevi şirket ve müesseseler, Türkiye dahilindeki her nevi muamele, mukavele, muhabere, hesap ve defterlerini Türkçe tutmağa mecburdurlar.
Madde 2. Ecnebi Şirket ve müesseseler için bu mecburiyet Türk müessesatı ile ve Türkiye tebaasından olan efrat ile muhabere, muamele ve temaslarına ve devair ve memurini Devletten birine ibraz mecburiyetinde bulundukları evrak ve defterlerine hasredilmiştir.
Madde 3. İkinci maddede mezkür şirket ve müesseseler muamelatında Türkçeden başka bir lisanı dahi ilaveten kullanabilirlerse de asıl olan Türkçe olup mesul imzaların Türkçe metin zirine vaz’ı mecburidir. Bu memnuiyete rağmen imza diğer lisanla yazılmış kısım veya nüshanın altına mevzu olsa dahi Türkçesi muteberdir.
Madde 4. Bu kanunun mevkii meriyete vaz’ından sonra birinci ve ikinci maddeler ahkamına muhalif olarak tanzim kılınmış olan evrak ve vesaik şirket ve müesseseler lehine nazarı itibara alınmaz.
3. Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun
(Kanun Numarası: 1353; Kabul Tarihi: 1/11/1928)
Madde 1. Şimdiye kadar Türkçeyi yazmak için kullanılan Arap harfleri yerine Latin esasından alınan ve merbut cetvelde şekilleri g.sterilen harfler (Türk harfleri) unvan ve hukuku ile kabul edilmiştir.
Madde 4. Halk tarafından v.ki müracaatlardan eski Arap harfleriyle yazılı olanlarının kabulü 1929 Haziranının birinci gününe kadar caizdir. 1928 senesi Kanunuevvelinin iptidasından itibaren Türkçe hususi veya resmi levha, tabela, ilan, reklam ve sinema yazıları ile kezalik Türkçe hususi, resmi bilcümle mevkut, gayrı mevkut gazete, risale ve mecmuaların Türk harfleriyle basılması ve yazılması mecburidir.
Madde 5. 1929 Kanunusanisi iptidasından itibaren Türkçe basılacak kitapların Türk harfleriyle basılması mecburidir.
Madde 9. Bütün mekteplerin Türkçe yapılan tedrisatında Türk harfleri kullanılır. Eski harflerle matbu kitaplarla tedrisat icrası memnudur.
4. Belediye Gelirleri Kanunu
(Kanun Numarası: 5237; Kabul Tarihi: 1/7/1948)
Madde 21. Dükkanlarla ticari ve sınai müesseselerin ve serbest meslek erbabının çalıştıkları yerlerin kapılarına sahiplerinin ad ve soyadları ile müesseseleri veya ilgili şahısların işini gösteren Türkçe bir levha asmak mecburidir. Bu levhalara şayet Türkçeden gayri dil veya yazı ile yazılmak istenirse bunların genişliği ve puntoları Türkçenin yarısını geçemez ve Türkçenin altına yazılır.
5. Türk Ticaret Kanunu
(Kanun Numarası: 6762; Kabul Tarihi: 29/6/1956)
Madde 66. Her tacir, ticari işletmesinin iktisadi ve mal. durumunu, bor. ve alacak münasebetlerini ve her iş yılı içinde elde edilen neticeleri tespit etmek maksadıyla, işletmesinin mahiyet ve öneminin gerektirdiği bütün defterleri ve bilhassa, diğer kanunların hükümleri mahfuz kalmak üzere, aşağıdaki defterleri Türkçe olarak tutmaya mecburdur:
6. Milli Eğitim Temel Kanunu
(Kanun Numarası: 1739; Kabul Tarihi: 14/6/1973)
Madde 10. (Değişik: 16/6/1983 – 2842/2 md.) Eğitim sistemimizin her derece ve türü ile ilgili ders programlarının hazırlanıp uygulanmasında ve her türlü eğitim faaliyetlerinde Atatürk inkılap ve ilkeleri ve Anayasada ifadesini bulmuş olan Atatürk milliyetçiliği temel olarak alınır. Milli ahlak ve milli kültürün bozulup yozlaşmadan kendimize has şekli ile evrensel kültür içinde korunup geliştirilmesine ve öğretilmesine önem verilir.
Milli birlik ve bütünlüğün temel unsurlarından biri olarak Türk dilinin, eğitimin her kademesinde, özellikleri bozulmadan ve aşırılığa kaçılmadan öğretilmesine önem verilir; çağdaş eğitim ve bilim dili halinde zenginleşmesine çalışılır ve bu maksatla Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu ile işbirliği yapılarak Mili Eğitim Bakanlığınca gereken tedbirler alınır.
7. Yükseköğretim Kanunu
(Kanun Numarası: 2547; Kabul Tarihi: 4/11/1981)
Madde 5. Yükseköğretim, aşağıdaki “Ana ilkeler” doğrultusunda planlanır, programlanır ve düzenlenir:
ı) (Değişik: 29/5/1991 – 3747/1 md.) Yükseköğretim kurumlarında, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi, Türk dili, yabancı dil, 20/6/2012 tarihli ve 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununa göre iş güvenliği uzmanı olabilecek mezunları yetiştiren fakültelerde iş sağlığı ve güvenliği zorunlu derslerdendir. Ayrıca, zorunlu olmamak koşuluyla beden eğitimi veya güzel sanat dallarındaki derslerden birisi okutulur. Bütün bu dersler en az iki yarıyıl olarak programlanır ve uygulanır.
8. Yabancı Dil Eğitimi ve Öğretimi ile Türk Vatandaşlarının Farklı Dil ve Lehçelerinin Öğrenilmesi Hakkında Kanun
(Kanun Numarası: 2923; Kabul Tarihi: 14/10/1983)
Madde 2. b) İlköğretim, ortaöğretim ve yaygın eğitim kurumlarında, Atatürkçü düşünce, Atatürk ilke ve inkılaplarını konu olarak alan Türkiye Cumhuriyeti İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük, Türk Dili ve Edebiyatı, Tarih, Coğrafya, Sosyal Bilgiler, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersleri ve Türk Kültürüyle ilgili diğer dersler; yabancı dille okutulamaz ve öğretilemez. öğrencilere, eğitim ve öğretimleri süresince bu derslerle ilgili araştırma görevleri ve ödevler, Türkçeden başka hi.bir dille yaptırılamaz.
9. Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname
(Kararname No: 664; Kabul Tarihi: 11/10/2011)
Madde 10. (2) b) Türkçenin ticari hayatta, kitle iletişim araçlarında, eğitim ve öğretim kurumlarında ve sosyal hayatın diğer alanlarında doğru ve güzel kullanılması hususunda öncü görevi üstlenerek gerekli uyarıları yapmak, girişimlerde bulunmak, kamuoyunu, kurum ve kuruluşları bilgilendirmek, Türkçenin yozlaştırılmasına, yabancı sözcüklerin ve yazım biçimlerinin yayılmasına karşı dil bilincini güçlendirmek.
Ülkemizde Türkçe ile ilgili bir takım çalışmaları gerçekleştirmek üzere görevlendirilen tek resmi kurum Türk Dil Kurumudur. İmla kılavuzları, sözlükler, dil bilgisi kitapları hazırlama görevi yasa ile Türk Dil Kurumuna verilmiştir. Ancak, bu işi yapan bir kurum var diyerek herkesin bir kenara çekilmesi, Türkçenin katledilmesine seyirci kalınması mümkün değildir. Türkçe bizim kimliğimizdir, adımızdır, türkümüzdür, şarkımızdır, sevgimizdir. Şairin dediği gibi Türkçe, ses bayrağımızdır. Bayrağımızı koruduğumuz gibi dilimizi de korumalıyız. Dünyada; Andora, Cezayir, Estonya, Fransa, Kolombiya, Kosta Rika, Makedonya, Polonya, Romanya gibi birçok ülke dilini korumak amacıyla yaptırım gücü olan yasalar çıkarmıştır.
ÖNERİLER
1. Türkçe; 22/7/1983 tarih ve 2709 sayılı Anayasanın 2 ve 42. Maddelerinde yer alan şekliyle Cumhuriyetin dili olarak korunmalıdır. Bu dil, öğrenmenin, mal değişiminin ve kamu hizmetlerinin de dilidir.
2. Türkçe ve Türk dili geliştirilmeli ve zenginleştirilmelidir. Bir malın, ürünün ya da hizmetlerin belirlenmesinde, sunulmasında kullanım veya yararlanılmasında, bunların kapsam ve güvence şartlarında Türkçenin kullanılması zorunlu olmalıdır.
3. Türkçenin ve dilimizin, bütün toplum kesimlerinde kural ve prensipleriyle kullanımını zorunlu kılacak kanun ve diğer düzenlemelerin acilen hayata geçirilmesi gerekmektedir.
4. Kamusal alanlarda Türkçenin kullanılması, tüzel kişilerin buna aykırı davranmamaları zorunludur.
5. Ülkemizin taraf olduğu sözleşmelerde, ülkeler arası ticari nitelikteki etkinliklerde, bankacılık faaliyetlerinde de dilimizin kullanılması/korunmasına dair yasal düzenleme yapılmalıdır.
6. Ticari kuruluşların ad ve unvanları ile her türlü mal, ürün ve hizmetlerin adlarında ve kısaltmalarında ticari belge, ilan ve reklamlarda, her türlü yazışma ve sözleşmelerde, toplantı ve gösterilerde, radyo ve televizyon sunuculuğunda, noterlik hizmetlerinde, yazılı basında Türkçenin kullanılmasıyla ilgili kanuni düzenlemeler hayata geçirilmelidir.
7. Özellikle medya, ders materyalleri ve diğer çevresel yazılımlarda Türkçenin doğru ve etkin bir şekilde kullanımını düzenleyen yasal destek oluşturulmalıdır.
8. Yabancı dil öğretimi ile yabancı dille eğitim yapılmasıyla ilgili yasal düzenlemelerin yeniden gözden geçirilerek sadece dil öğretimine yoğunlaşılması.
9. Acilen fen, teknik, sanat, bilim, öğretim vb. alanlarda dilimiz terimler açısından geliştirilip zenginleştirilmeli, kaynaklarda ve medyada kullanımı sağlanmalıdır.
10. Tüm bu .neriler yasallaştırılmalı, uygulama ve uygulayıcılarla ilgili yaptırımlar (müeyyide) getirilmelidir.
Uygulanabilir ve Sürdürülebilir Yasal Bir Düzenleme Cumhuriyet tarihimizde dilimizin korunması ve geliştirilmesi hususunda gerek Anayasanın ilgili maddeleri gerekse kamu kurum ve kuruluşlarının yükümlülükleri hakkında çıkartılan yasal düzenlemelere rağmen uygulamayla ilgili müeyyidelerin bulunmaması ve düzenlemelerin dağınıklığından dolayı konu ihmal edilmeye devam edilmektedir.
Bu nedenle önerilerimiz çerçevesinde uygulanabilir ve sürdürülebilir yasal bir düzenleme yapmak elzemdir.
Bu rapor, Anadolu Eğitim ve Bilim Vakfı tarafından kurulan komisyon tarafından 2019 yılında hazırlanmıştır. Raporun tamamını PDF olarak indirebilirsiniz.
Komisyon:
Cemil ÇİÇEK/ Komisyon Başkanı
Prof. Dr. Hayati AKYOL
Dr. Öğretim Üyesi İsmail CANSIZ
Dr. Öğretim Üyesi Necmettin TTÜRİNAY
Dr. Öğretim Üyesi İbrahim ATABAY
MEB Emekli Ortaöğretim Genel Müdürü Kerem ALTUN
Toplam Okunma Sayısı : 362