NOEL BABA AYAZDA MI KALDI?

NOEL BABA AYAZDA MI KALDI?

NARDUGAN, NOEL BABA, AYAZ ATA ve YILBAŞI

 

Yeni yılın başlangıcını kutlamak, tarihin hemen her döneminde ve coğrafyasında farklı inanç, mit, ritüel ve sembollerle karşımıza çıkar. Kültürel alışverişin yoğunluğu ve zaman içindeki dönüşümler, yeni yıl kutlamalarına pek çok anlam ve uygulama yüklemiştir. Türk dünyasının geleneksel kutlama takviminde ilk akla gelen “Nevruz”, Hıdırellez, Saban Toy vb. bahara girerken yapılan ritüellerdir. Öte yandan son yıllarda, “Nardugan” ve “Ayaz Ata” gibi figürler etrafında geliştirilen bazı görüşler, “Noel” ve “Yılbaşı”nın Türklerden dünyaya yayıldığı iddialarını gündeme getirmiştir. Bu makalede, Noel’in tarihî temelleri, “Nardugan” tartışmaları ve Türk dünyasındaki yeni yıl fikrinin genel çerçevesi ele alınacaktır.

 

1. Yılbaşı ve Kutlamaların Kültürel Çeşitliliği

 

Dünyanın pek çok bölgesinde “yeni yıl”, tarımsal döngüden gökyüzü hareketlerine, dinî bayramlardan toplumsal uzlaşma arayışlarına değin türlü gerekçelerle kutlanagelmiştir. Modern dünyada yaygınlaşan 31 Aralık kutlamaları, miladi takvimin küresel kabul görmesiyle daha çok “lâ-dinî” ve popüler bir hal almıştır.

 

Türk kültüründe ise “yeni yıl” çoğunlukla baharla özdeşleştirilir: Tabiatın canlandığı, karların erimeye başladığı, günlerin uzadığı 21 Mart Nevruz’u veya mayıs başında kutlanan Hıdırellez’i buna örnek gösterebiliriz. “Yeni yıl” denildiğinde akla gelen en kadim ve ortak kutlamanın Nevruz olması, bozkır coğrafyasındaki hayat şartlarıyla da yakından ilişkilidir. Zorlu kış koşullarından çıkıp toprağın, hayvanların ve insanların yeniden canlandığı bu zaman, sadece Türklerde değil birçok bölge toplumunda “yılın başlangıcı” olarak görülmüştür.

 

2. Noel’in (25 Aralık) Tarihî Arka Planı

 

Bugün Hristiyan dünyasında “İsa’nın Doğuşu” bayramı olarak kabul edilen Noel (Christmas), aslında tek bir kaynaktan beslenen bir gelenek değildir. Araştırmacıların büyük çoğunluğu, Noel’in Roma İmparatorluğu’nun pagan geçmişinde yer alan Satürnalia festivali ve Mitraizmin “Güneş Tanrısının Doğuşu” (Natalis Solis Invicti) kutlamalarının bir sentezi olduğunda hemfikirdir. İmparator Büyük Konstantin’in (M.S. 313) Hristiyanlığı resmî din olarak kabul etmesiyle, halkın aşina olduğu eski bayramlar kilisenin takvimine eklemlenmiş; 25 Aralık “İsa’nın doğum günü” şeklinde kutlanır hale gelmiştir.

 

Noel’in bugünkü popüler şeklinde süslenen çam ağacı, hediyeleşme, “Noel Baba” (Aziz Nikolas) figürü gibi unsurlar; 19. ve 20. yüzyılda özellikle Batı dünyasında gelişen kitle kültürü ve tüketim alışkanlıklarının etkisiyle iyice yaygınlaşmış, “dini” boyutundan çok “keyif ve eğlence” boyutu öne çıkmıştır.

 

3. “Nardugan” İddiaları ve Tarihsel Eleştiriler

 

Son yıllarda Türkiye’de ve bazı Türk dünyası çevrelerinde, “Noel ve yılbaşı aslında Türk kökenlidir” şeklinde tezler ortaya atılmaktadır. Bu tezlerin merkezinde “Nardugan” veya “Nardoğan” denilen bir bayramın, 21 Aralık kış gündönümünü kutladığı ve buradaki çam ağacı süsleme geleneğinin “Hayat Ağacı” inancı üzerinden Avrupa’ya geçtiği iddiası özellikle Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ’ın görüşlerine dayandırılmış; “Nar = Güneş, Tugan = Doğan” biçimindeki çözümleme ile “doğan güneş” bayramının kadim bir Türk geleneği olduğu öne sürülmüştür.

 

Kaldı ki Çığ, bu iddialarını Azerbaycan’dan gelen bir mektupta bazı düğünlerde hediye olarak çamdalı gönderildiği bilgisi üzerine çocuklar için yazdığı Türkçe / İngilizce kitapçık ile kurumsallaştırmaya çalışmış ve ‘Aptal Türkler’ suçlamasından kurtulmanın yolu olarak çocuklar üzerinden sıfırdan bir inanç oluşturma amacını da bir söyleşide açıkça ifade etmiştir.

 

Akademik bir kariyeri olmayan kütüphane memuru Muazzez İlmiye Çığ ve Kumuk kökenli Rus tarihçi Murad Adji’ye dayandırılan bu iddialar, başta Prof. Dr. Ahmet Taşağıl, Prof. Dr. Abdulhaluk Mehmet Çay, Prof. Dr. Mustafa Aksoy, Prof. Dr. Tufan Gündüz gibi pek çok akademisyen ve tarihçi tarafından eleştirilir. Bu isimler, “Nardugan”ın tarihî kaynaklarda yaygın veya kadim bir Türk bayramı olarak geçmediğini, yalnızca İdil-Ural bölgesindeki bazı Hristiyan veya Hristiyanlıktan etkilenmiş Türk topluluklarında kış döneminde kutlanan yerel bir bayram olduğunu belirtirler. Türk halkları arasında yalnızca Başkurtlar, Çuvaşlar ve bazı Tatarlar arasında bilinen bir şey. Bu Fin-Ogur halkları Avrupa’nın son paganları diye bilinir, hala pagan etkisi güçlüdür. Bu topluluklarda “Nardugan” kelimesi bazen 21 Mart’taki Nevruz kutlamalarıyla ilişkili, bazen de Noel dönemine doğru çekilmiş biçimde kullanılır. Dolayısıyla Hristiyanlık sonrası oluşan yerel sentezlerin, eski Türk tarihiyle doğrudan ilişkilendirilmesi problemli bulunmaktadır.

 

Özetle, “Nardugan”ın “Noel’in kaynağı” olduğu tezi tarihsel belgelere dayanmamaktadır. Ayrıca Türklerde kutsal olan akçam değil daha çok kayın ağacıdır. Hayat ağacının da Dünya ağacının da Noel ağacı olarak popülerleştirilen çamla bir ilgisi yoktur. Yazılı ve sözlü kaynaklar, bu kutlamanın Türk dünyasında yaygın ve kadim bir gelenek olduğunu göstermemekte; daha ziyade “Nevruz”, “Hıdırellez”, “Saban Toy” gibi bahar odaklı yeni yıl ritüelleri öne çıkmaktadır.

 

Muğla’nın Bodrum ilçesi Gündoğan köylüleri de madem böyle bir bayram var bunu kutlamak en çok bize yakışır tarzında bir populizm ile bunu festivale çevirmiştir. Ama aradan geçen yıllar sonrasında nerede ise makalelerde yaşayan kültür kaynağı gibi gösterilmesi ise traji-komik durumu göstermektedir.

 

4. “Ayaz Ata” Figürü ve Rus – Türk Etkileşimi

 

“Nardugan” iddialarıyla birlikte gündeme gelen bir diğer konu, “Ayaz Ata” figürüdür. Bazıları, “Ayaz Ata”yı “Noel Baba” veya “Ded Moroz” (Rusların ‘Buz Dede’si) ile eşdeğer tutarak, onun da Türklerin kadim kültüründen Ruslara geçtiğini öne sürer. Ancak tarihsel veriler, Orta Asya Türk topluluklarında “Ayaz Ata” şeklinde bir figür bulunmadığını göstermektedir.

 

Araştırmacılara göre, “Ayaz Ata” karakteri 19. yüzyıl sonları ve özellikle Sovyet dönemindeki kış bayramı (Yeni Yıl) kutlamalarıyla ortaya çıkmış, “Ded Moroz”dan (Buz Dede) esinlenerek Orta Asya’da popülerlik kazanmış, zaman içinde yerel bazı motiflerle harmanlanarak Türkçe isimle anılır hale gelmiştir. Tarihî metinlerde “Ayaz Ata”ya dair bir atıf yer almaması, bunun yakın dönemin kurgusu olduğu teziyle örtüşmektedir.

 

5. Türk Kültüründe Kadim Yeni Yıl Anlayışı: Nevruz ve Bahar Kutlamaları

 

Türk topluluklarının göçebe yaşam tarzı, sert iklim şartları ve hayvancılık temelli ekonomileri dikkate alındığında, “yeni yıl” fikrinin bahara endekslendiği anlaşılır. En köklü Türk takvimlerinden “On İki Hayvanlı Türk Takvimi”nde de yeni yıl genellikle bahar ekinoksu olan 21 Mart’a denk düşer.

 

Nevruz: “Yeni gün” anlamındaki Nevruz, günün geceyle eşitlendiği, tabiatın uyanışa geçtiği bu tarihte kutlanır. Türk destanlarında Ergenekon’dan çıkış ile ilişkilendirilen Nevruz bayramı, Orta Asya’dan Balkanlara kadar çeşitli Türk topluluklarında farklı isim ve ritüellerle günümüze dek varlığını sürdürmüştür.

 

Hıdırellez: Mayıs başında kutlanır. “Hızır” ve “İlyas”ın yeryüzünde buluştuğu gün olarak kabul edilir, baharın müjdecisi ve bolluk – bereket dileklerinin ifadesidir. Birçok Orta Asya ve Balkan geleneğinde Nevruz ile benzer işlevi paylaşır.

 

Saban Toy, Isıah vb.: Tatar, Başkurt, Yakut (Saha) gibi topluluklarda da ilkbaharla birlikte toprak sürme, ekim hazırlığı ve hayvanların yaylaya çıkışı anlamında düzenlenen törenler görülür.

 

Bu çerçevede, yılın başlangıcını -pagan ya da semavî din etkileriyle- “kış gündönümü” veya “Noel” tarihiyle ilişkilendirmek, geleneksel Türk kültürünün ana çizgisine pek uymaz. Tarihî kaynakların büyük çoğunluğu, Türklerin “yeni yıl”ı baharda kutladığını vurgular.

 

6. Kültürel Etkileşim ve Senkretizm

 

Tarih boyunca farklı inanç ve kültürler birbiriyle etkileşim içinde olmuştur. Türkler de İslamiyet öncesi dönemde Şamanizm, Tengricilik, Maniheizm, Budizm gibi farklı inanç çevreleriyle ilişki kurmuş; İslamiyet sonrası da Hristiyan, Yahudi, Zerdüşt topluluklarıyla komşu olmuş, evlenme-göç gibi yollarla kaynaşmıştır. Böyle durumlarda “yerli inanç öğeleri” ile “yeni din veya komşu kültür unsurları” karışarak zaman içinde yeni sentez bayramlar ortaya çıkabilir.

 

İdil-Ural bölgesindeki Hristiyan Türk topluluklarının (Kreşin Tatarları, Çuvaşlar vb.) kış döneminde “Nardugan” benzeri bayramlar kutlaması da bu kültürel etkileşimin tipik bir örneği olarak değerlendirilir. Ancak “yerel ve kısmi bir geleneği” tüm Türk dünyasına mal etmek veya “Noel’in asıl kaynağı Türklerdir” demek, akademik ölçütlerde kanıtlanamamaktadır. Yani temelsiz ve hatta gereksiz bir iddiadan ibarettir.

 

Tersinden örneklere kültürümüzde de sıkça rastlanan bu yakınlaşma kaygılı etkileşim öğeleri zamanla genel Kabul haline gelebilmektedir. Erbil Atabeyi Muzafereddin Gökbörü’nün (1154-1233) Erbil’de kurumsallaştırdığı Kandil kutlama geleneğinin Hristiyan bayramlarına benzetildiğini ve bunun amacının da bölgedeki Hristiyan unsurun İslamlaşmasını kolaylaştırmak olduğunu görebiliriz. Hıdırellez bayramında da İslam öncesi Türklükle, İslam öğretilerinin unsurlarının, özellikle Balkan Hristiyanlarında bulunan Aziz Yorgi Yortusu ile içiçe geçtiği ifade edilebilir.

 

7. Sonuç ve Değerlendirme

 

Tarihsel Kaynaklar: Bugün elimizdeki yazılı kaynaklarda “Nardugan” veya “Ayaz Ata” ibarelerine İslam öncesi Türk toplumlarında sistemli biçimde rastlanmaz. Oysa Nevruz, Hıdırellez, Ergenekon miti gibi bahar odaklı gelenekler gerek sözlü kültür gerekse eski yazılı metinlerde sıkça yer alır.

 

Popüler Söylemler: Günümüzde sosyal medya ve kimi popüler kültür kanalları aracılığıyla “Noel Baba aslında Ayaz Ata’dan gelir”, “Nardugan, Noel’in aslıdır” gibi iddialar dolaşıma girmektedir. Bu söylemler, çoğu zaman tarihsel belgelere dayanmayan, “her şeyi Türklere mal etme” eğilimli bir yaklaşımın ürünüdür.

 

Kültürel Farklılık ve Saygı: 31 Aralık - 1 Ocak yılbaşı kutlaması bugün tüm dünyada seküler bir eğlence kültürü şeklinde yaşanırken, bazı toplumlar kendi geleneksel yeni yıl tarihlerine (Nevruz, Rumi takvimde 1 Mart vb.) ve ritüellerine de sahip çıkmaya devam etmektedir. Bu çoklu kutlama biçimlerinin varlığı, kültürel çeşitliliğin bir yansımasıdır.

 

Gerçeklik ve Uydurmalar: Nardugan’ın bir kış gündönümü bayramı olarak kadim Türk geleneği şeklinde sunulması, akademik verilerle uyuşmamaktadır. Aynı biçimde “Ayaz Ata”nın tarihsel bir kahraman değil, Rus - Türk etkileşimiyle görece yakın dönemde doğmuş bir figür olduğu açıktır.

 

Sonuç olarak, Türk kültüründe “yeni yıl” kutlamalarının en belirgin örneği, baharı muştulayan Nevruz ve benzeri bahar şenlikleridir. 21 Aralık “kış gündönümü” kutlamaları veya 25 Aralık Noel geleneği Türklerin geniş coğrafyasında hiçbir zaman baskın bir “yılbaşı” anlayışı olmamıştır. Günümüzdeki yılbaşı (31 Aralık) eğlenceleri ise Batı menşeli Gregoryen takviminin yaygınlaşmasıyla ilgilidir ve artık küresel bir popüler kültür olgusuna dönüşmüştür.

 

19. yüzyılın sonlarına doğru özellikle Osmanlı topraklarında gündeme gelen yılbaşı kutlama tartışmaları sonrasında özellikle İngiliz misyoner yazarların bu tarz boş iddilar ortaya attığı ve Müslümanları Hristiyanlara benzetme çalıştıkları bilinen bir gerçektir.

 

Kaldı ki, Tanzimat Döneminde Osmanlı Devleti, Miladi 13 Mart 1840’ta Julyen esaslı Rumi takvimi kabul etmiş ve bir anlamda On İki Hayvanlı Takvim, Nevruz ve Celali Takvim geleneklerini koruyarak “1 Mart”ı yılbaşı ilan etmişti.  Rumî takvimle Hicri takvim, bir süre birlikte kullanılmış, 1870’ten sonra mali işlerde tamamen Rumî takvim tercih edilmiştir. 1980'lere kadar gelen "mali yıl" uygulaması da bunun devamıdır.

 

Bugün yılbaşı olarak resmen benimsediğimiz 31 Aralık, Gregoryen temelli Miladi takvimdir ve Türkiye tarafından 1926’dan sonra kullanılmaya başlanmıştır. Özellikle Birleşmiş Milletlerin kuruluşundan sonra bütün dünyada yaygın kullanımıyla 21 Aralık’taki “en uzun gece” veya “25 Aralık’taki “Noel”den mistik ve dinî anlamda uzaklaşarak dindışı, popüler ve küresel bir kültüre dönüşmüştür. 

 

Kültürler arasındaki etkileşim ve dönüşüm son derece doğal bir süreçtir. Ancak tarihî belgelere dayanmayan, “Noel bizdendi, Noel Baba değil Ayaz Ata, Noel ağacı, Türklerdeki hayat ağacıdır, Türklerin yılbaşısı Nardugandır” gibi yaklaşımlar, bilimsel açıdan sorunlu ve tarihi kaynaklara aykırı, bilgi kirliliğine yol açan görüşler olarak değerlendirilmektedir. Yeni yılı; ister 21 Mart’ta Nevruz ile, ister 31 Aralık’ta çam ağacı ile, ister Hristiyanlar gibi Noel Baba ile kutlayın; ama lütfen, toplumların kendi kültürel mirasının doğru kaynaklara dayanarak korunması ve yaşatılmasına zarar vererek kültür ajanlarına alet olmayalım.

 

Bin yıl boyunca bir medeniyetin bayraktarlığını yapmış bu milletin insanlığa emanet ettiği tarihî eserleri, yazılı kaynakları yok etmeye çalışanlar veya yok sayanlarla sözlü kültür kodlarını hiçe sayan “ur-formik” yeni yıl arayışları da bilinçli ya da bilinçsiz kültür düşmanlığıdır.

 

Bir yılı, on iki ayı, 365 günü kapsayan, hayatlarını kolaylaştıran ve anlam kazandıran döngüsel takvimdeki bütün bilgileri ya kendileri bulmuş ya da çevrelerinden öğrenmiş olan ve bu uygulamaları sanata dönüştüren destanları ortaya koyan Türkler, 1300 yıl önce Bilge Tonyukuk’un diktiği bengü taşta da, Kaşgarlı Mahmut ve Yusuf Has Hacip’in eserlerinde de, Hoca Ahmet Yesevi, Hacı Bektaş Veli, Yunus Emre, Ali Şir Nevai’nin eserlerinde de aynı dili kullanmış ve bugün aynı dille konuşmaktadır. Bu dille ve sayısız eserle bugüne gelen “Türk kültürü”nde ne sözlü ne de yazılı olarak bulunmayan unsurları, hangi amaçla olursa olsun hayatımıza sokmaya çalışmak basit bir folklore aşkından daha öte bir davranıştır.

 

Taşı oyup da tapmayan, Günhan, Ayhan, Yıldızhan deyip de onları kutsamayan bir milletin ferasetine hakaret sayılacak bu tür yaklaşımlar, Cumhuriyet’in kuruluşunda da örneklerini gördüğümüz ve bir çok yeni siyasal oluşumların akabinde yaşanılan ideolojik tarih yazma girişiminden başka bir şey değildir. 

 

Öcal Oğuz hocanın ifadesiyle, Türk aydını ve kültür endüstrisi, enerjisini ve vaktini “Nardugan” veya “Ayaz Ata” gibi “fake” konulara harcamak yerine uçan atı ile kaftan kafa yeten, isminin anıldığı her yerde hazır olan Boz Atlı Hızır’a harcasa bundan yeğdir.

 

Biz önce, UNESCO’nun Somut Olmayan Kültürel Miras Listelerinde “insanlığın ortak mirası” olarak koruma altına alınan Nevruz, Hıdırellez gibi değerlerimizi yerelden ulusala veya bölgeselden küresele geçirelim.

 

Yerel yaşa, milli düşün, evrensel planla… Vesselam.

 

Toplam Okunma Sayısı : 868