SURİYE TÜRKMENLERİ NE OLACAK?

SURİYE TÜRKMENLERİ NE OLACAK?

Müslüman olan Oğuzlara “Müslüman Türk” manasına “Türkmen” denmiş, 11. Asırdan beri Oğuz kelimesi ile aynı anlamda kullanılan “Türkmen” kelimesi, Oğuzların yerleşik olmayan, henüz yerleşmeyen, göçebelikte devam eden kısımlarına verilmiştir. Sonradan “Oğuz” kelimesi tamamen bırakılmış, yerleşik Oğuzlara Türk, göçebeliğe devam edenlere Türkmen denilmiştir.

 

Türkmenlerin Orta Doğu'ya ve Suriye'ye gelişleri, özellikle Selçuklu ve Osmanlı dönemine dayanmaktadır. Selçuklu İmparatorluğu’nun genişlemesiyle Türkmenler, Anadolu’ya ve civarına yerleşmeye başlamış ve bu süreç, Osmanlı İmparatorluğu'nun egemenliği altındaki dönemde daha da hızlanmıştır. Türkmenler, Osmanlı yönetiminin askeri, sosyal ve kültürel yapılarının temel taşlarını oluşturmuşlardır. Osmanlı döneminde Türkmenler, özellikle Suriye'nin kuzeyine, Humus, Hama, Halep gibi bölgelere yerleşmişlerdir. Türkmenler bu bölgelere, Osmanlı'nın askeri ve sosyal yapısının korunması için yerleştirilmiş, özellikle Hac yolunun güvenliğini sağlamak amacıyla bu topraklarda yoğunlaşmışlardır.

 

Suriye'nin Türkmen nüfusu, genellikle tarım ve hayvancılık gibi geçim kaynaklarıyla uğraşırken, aynı zamanda bölgenin kültürel yapısında önemli bir yer tutmuşlardır. Suriye'deki Türkmenler, bir yandan Arap kültürünün etkisi altında kalırken, diğer yandan Türk kimliğini ve geleneklerini koruma çabasında olmuşlardır. Ancak, hem diktatörlük dönemlerinde hem de  Suriye'deki iç savaş döneminde Suriye Türkmenleri, hem etnik hem de dini olarak ciddi zorluklarla karşı karşıya kalmıştır.

 

Mart 2011 yılında Suriye’deki toplumun demokratikleşme taleplerine, Suriye rejiminin gayrı hukuki ve gayri insani yöntemlerle cevap vermesinin ardından başlayan olaylar, küresel güçlerin bölgeye intikal etmesi ile birlikte bölgesel ve hacimli bir savaşı başlatmıştır. Vekalet unsurlar yanında bazı ülkelerin bizzat askeri müdahaleleri ile bir milyona yakın insan öldürülürken, tarihin en büyük insanlık göçlerinden biri de ortaya çıkmıştır.

 

Sınır hukukumuz ve tarihi bağlarımızın da etkisi ile Suriye’deki iç savaşın en güçlü etkileri ile Türkiye muhatap olmak zorunda kalmıştır. Bu savaşın yarattığı sınır güvenliği ve terör sorununa karşı Türkiye, yerinde tedbirler almak suretiyle uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarını kullanmıştır. Bu savaşın Türkiye’ye yönelik en ağır ve maliyetli sonuçlarından biri ise göç konusunda olmuştur.

 

İçişleri Bakanlığının Başlattığı Geriye Göç Programı ve Türk Dünyası Yörük Türkmen Birliği'nin Suriye’deki Saha Çalışması

 

Esed yönetiminin düşmesi ve ülkeyi terk etmesiyle birlikte, Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanlığı Öncü Göç Programı çerçevesinde ilgili STK’larla ortak bir çalışma başlattı, özellikle Suriye iç savaşının etkisiyle Türkiye'ye göç eden Suriyeli sığınmacıların geri dönüşlerini sağlamak amacıyla işbirliğine gitti. Bu ortak çalışmaya insani yardım kuruluşları, Suriye dernekleri ve uluslararası kültürel işbirliği teşkilatı niteliği ve bölgedeki Türkmen yapı dolayısıyla Türk Dünyası Yörük Türkmen Birliği dahil edildi.

 

Suriye’de çalışmalar yapan ve özellikle Suriye Türkmen toplumunu da yakinen takip eden Türk Dünyası Yörük Türkmen Birliği, Genel Başkan İrfan Tatlıoğlu ve Dış İlişkiler Başkanı İsmail Mansur Özdemir ve beraberindeki heyet hızla sahaya intikal etti. Komisyonda olmamız ve adımıza çıkan özel izne rağmen maalesef bu saha çalışmasına sağlık nedenleri ile biz katılamadık. Ama çalışmayı adım adım ve heyecanla takip ettik. Azez’den, Halep’e, Şam’dan Lazkiye’ye, Hama-Humus’tan Dera’ya kadar çok geniş bir alanda görüşmeler ve incelemeler gerçekleştirildi, İsrail sınırına kadar inildi. Temas edilen her yerde büyük bir coşku ile karşılanan ekibimiz, bölgede Türklere duyulan sevgi ve özlemin de bir temsili oldu. Özellikle Halep’te tarihi konakta büyük bir kalabalık tarafından büyük bir törenle karşılanan ekibimiz ilgi odağı oldu.

 

Suriye’nin savaş sonrası durumunun yerinde gözlemlenmesi, geriye göçün imkân ve çerçevesinin araştırılması ve özellikle Suriye’de kapasitenin inşasına yönelik sektörel alanların tespit edilmesi amacıyla gerçekleştirilen ziyaret, özellikle Suriye’nin tamamına yayılan Türkmenlerin yüz yılı aşkın süredir yaşadıkları kültürel ve sosyolojik dönüşümün tespit edilmesi çalışmalarıyla daha da anlamlı hale geldi.

 

9 gün süren saha çalışmasında; rejimin Suriye’de var ettiği despotik etkileri, iç savaşın yarattığı yıkım ve sosyal etki, 14 yıllık süreç içinde Suriye’de oluşan yapı, uluslararası güçlerin bölgesel çalışmalarının etkileri ve zafer sonrasında oluşan hava ve yeniden yapılanma sürecinin etkileri yerinde gözlemlendi.

 

Türkmenlerin Yaşadığı Sorunlar

 

Suriye iç savaşının başından itibaren, Suriye Türkmenleri, büyük bir insani krizle karşı karşıya kalmıştır. Rejimin saldırıları, etnik temizlik, bölgedeki terör gruplarının faaliyetleri, ekonomik zorluklar ve altyapı eksiklikleri, Türkmenlerin yaşadığı sorunları daha da dayanılmaz ve karmaşık hale getirmiştir.

 

Türkmenler, özellikle Halep, Hama, Humus gibi şehirlerde yoğun olarak yaşarken, bu şehirlerin Suriye hükümeti tarafından baskı altına alınması, onların toplumsal yapısını da derinden etkilemiştir. Arap kültürünün baskın olduğu bölgelerde, Türkmenler kültürel asimilasyona uğramış, bazıları dilini ve geleneklerini kaybetmiştir. Ayrıca, PKK, PYD gibi terör örgütlerinin bölgede varlığı, güvenlik endişelerini artırmış, Türkmenlerin yerinden edilmesine yol açmıştır.

 

Esed rejiminin yıkıldığı ve Suriye’nin yeniden yapılanmaya çalıştığı bu yeni dönemde Türkmenler, malesef büyük bir belirsizlik içindedirler. Kimlik ve temsil eksikliği, siyasi temsildeki boşluklar, devam eden askeri çatışmalar ve ülkenin yeniden inşasına dair belirsizlik, Türkmen toplumunun temel endişelerini oluşturmaktadır. Nitekim Şera’nın Cumhurbaşkanı ilan edildiği toplantıda Türkmen komutanlar dışında sivil temsilci olarak kimse davet edilmemiştir.

 

Öte yandan; Suriye’de etnik ve mezhepsel kimliği aşan bir insani yardımın yanında, soydaş toplulukların desteklenmesi de önemli bir milli misyon olarak önümüzde durmaktadır. İç savaş sürecinde tamamen Türkiye’ye yakın duran ve zaferin kazanılmasında çok büyük bir değer üreten Suriye Türkmenlerinin Suriye’nin geleceğinde etkili bir rol alması ise mücadelenin doğal bir gereğidir. Türkiye’nin bölgesel varlığından rahatsızlık duyan ve SDG’yi destekleyen uluslararası pek çok gücün Türkmen varlığına hayat hakkı tanımak istemedikleri de açıkça müşahede edilmiştir. Çok boyutlu Ortadoğu siyasetinde bulundukları ülkelerin vatandaşı olan, siyasi ve askeri gerilimlerin tarafı olmaktan korkmayan ve Türkiye’nin menfaatlerini kendi menfaatleri sayan Türkmenlerin hukuklarının her zeminde korunması Türk Dünyası Yörük Türkmen Birliği’nin temel var oluş amacını oluşturmaktadır. Bu anlamda yeni kurulacak siyasal sistemde Türkmen varlığı Suriye’nin geleceği için çok kritik bir önem taşımaktadır.

 

Elbette yapılan saha çalışması, uzmanlar tarafından raporlandırılarak ilgili kurum ve kuruluşlar yanında belli boyutları ile kamuoyu ile paylaşılacaktır.

 

Neler Yapılmalı?

 

Şehirlerin alt ve üst yapısı çok zarar gördüğü için yerine getirmek çok uzun zaman alacaktır. Bu konuda Suriye toplumuna kalkınmanın ancak Suriye halkının gayreti ile olacağının anlatılması gerekmektedir. Suriye ve Türkiye’nin ortak bir kampanya ile halkın geriye göç konusundaki algı, bilinç ve farkındalığını artırması gereklidir. Özellikle şehirler savaştan çok zarar görmüştür.

 

- Evleri şehir merkezlerinde bulunan bireylerin, ağır yıkım içinde tutunması zor iken, kırsalda yaşayan bireylerin hayata tutunması daha mümkün gözükmektedir. Az katlı evler bazı bölgelerde küçük müdahalelerle ve bireysel dayanışmalarla devlet gücü gerektirmeden hızla onarılabilir. Bu sebeple kırsalda yaşayan bireylerin cesaretlendirilmesi daha pratik görünmektedir.

 

Türk ve Türkiye sevgisi, algısı bir imkân olarak kamu diplomasisi faaliyetleri ile beslenmeli ve ihmal edilmemelidir.

 

Özellikle Türkiye’den Suriye sahasına yönelen insani yardımın planlı, bütüncül bir sosyal kalkınma programına yönelmesinde fayda bulunmaktadır. Bu sebeple kalkınma odaklı bir gelişim programı oluşturularak kaynaklar efektif kullanılmalıdır. Uluslararası kaynaklar da bir program çerçevesinde kullanılmalıdır.

 

Türkiye’nin Suriye’deki diaspora varlığı olan Türkmenlerin siyasi ve sosyal olarak yeni yönetim döngüsünde vazife almasında büyük faydalar vardır.

 

Suriye’de insani yardım çalışmaları, etnik ve mezhepsel kimliği aşan bir çerçevede tüm meşru gruplara yönelik yapılırken, soydaş toplulukların desteklenmesi de önemli bir milli misyon olarak asla ihmal edilmemelidir.

 

İç savaş sürecinde tamamen Türkiye’ye yakın olan ve zaferin kazanılmasında çok büyük bir değer üreten Suriye Türkmenlerinin Suriye’nin geleceğinde etkili bir rol alması mutlaka sağlanmalıdır. Suriye’deki müspet etkilerimizin devamı ve ülkemizin güvenliği açısından bunun hayati önemi vardır.

 

PYD ile şu an Suriye Milli Ordusu savaşmaktadır. Merkezi yönetimin, siyasi görüşmeleri sürdürdüğü PYD’ye karşı tavrı henüz açıklık kazanmamıştır. Bunun yarattığı belirsizlik ve PYD’nin kendine ait olmayan topraklarda sürdürdüğü saltanat ve gerçekleştirdiği taciz saldırıları bölgedeki Türkmen toplumunda büyük rahatsızlık oluşturmaktadır. Askeri yapısı kurumsallaşmış olan Türkmenlerin direnç kapasiteleri askeri olarak iyi durumdadır. Türkiye tarafından eğitim almış olan Türkmen grupların kapasite ve askeri temsil düzeyleri oldukça yeterlidir. Bu yapının ilga edilerek Suriye askeri yapısı içinde eritilmesi henüz belirsiz durumda olan PKK ile mücadele süreci açısından tehditkardır. Bu sürecin PYD, YPG tehdidi ile paralel olarak uzatılması gereklidir. PKK ile mücadele edecek SMO’nun özel bir statü ile varlığını sürdürmesi sağlanmalıdır.

 

Yüz yılı aşkın bir dönemde Sünni ve Türk olmanın ağır bedelini ödeyen Suriye Türkmenleri, kurulan milli ordu ile mücadelenin önemli bir parçası olmuş ve direnişin gövdesini oluşturmuştur. Bugün de yeni yönetimin içinde (siyasi, idari ve bürokratik olarak) bulunmalıdır. Türkiye’nin Suriye’de uzun vadeli varlığının garantisi Türkmenlerdir.

 

Ülkemizde Halep’ten gelen yüksek miktarda bir nüfus bulunmaktadır. Bu nüfus ülkemizin her açıdan yanında olmuştur. Nüfus oranı sebebiyle ülkemizde bulunan ve Türkiye’de ilk ve orta öğretim alan gençler Türkçeyi ana dil olarak öğrenmişlerdir. Bu sebeple özellikle Halep’te Türkçe ikinci dil olacaktır. Türkiye’de eğitim, öğretim görmüş gençlerin Suriye’de Türkçe akademik eğitim alması için alt yapı oluşturulmalıdır. Türk okullarının açılması yanında, devlet okullarında da Türkçe eğitim alt yapısı yeni hükümetten talep edilmelidir. Türkiye’de doğan, ilk ve orta öğretimini Türkiye’de tamamlamış olan gençlerin Türkiye ile akademik bağı kopmamalıdır. Özellikle Türk Kültür merkezleri yaygınlaştırılmalıdır.

 

Savaşçı Hama ve Humus halkı kuzeyde ve Türkiye’de yaşadığı dönemde tüm renkleri ile Türkiye ve Türkçe ile bütünleşmiştir. Bu ilgi; tarihsel kodlar, kimlik ve yaşanan süreç ile yakından ilgilidir. Her ne kadar Türkmenler, Arap kültür havzasında bulunduğu için Arapça konuşsa da; Hama ile benzer özelikler taşıyan Humus şehir merkezlerinde Türk milli kimliğinin korunmasını sağlayacak kamu diplomasisi çalışmalarının yapılması gereklidir.

 

Türkmen bölgelerinde katılımcı toplumun bir gereği olan Sivil Toplum Bilinci artırılmalıdır. Bu süreç dayanışma ve ortak yönetişimin ön şartıdır. Esad rejiminden kalan korkulardan hızla uzaklaşılmalı ve örgütlü bir toplumsal kültür oluşturularak Türkmen toplumu demokratik geçiş sürecinin motoru olmalıdır.

 

Şam; tarihi, siyasi ve dini açıdan Sünni İslam Dünyasının kalbidir. Osmanlı Türk tarihi açısından da Bilad-ı Şam eyaletinin merkezidir. Şam’da Türk varlığı oldukça değerlidir. Türkmen varlığı ve bu yapının kendine has hassas özellikleri temelinde Şam’da güçlü bir Türk ve Türkiye Kültür Merkezi’nin açılması zarurettir.

 

Bunun yanında Türkiyat, Türkmen ve Osmanlı bölgesel araştırma merkezlerinin kurulması ve bazı üniversitelerimizin enstitü iş birlikleri ile Suriye’den başlayacak bir akademik etkileşimi değerli olacaktır. YÖK bu süreçle alakalı hızlı bir mesai ortaya koymalıdır. Sosyal ve kültürel çalışmalar ancak ilmi ve veri kaynaklı çalışmaların üstüne inşa edildiğinde değer kazanacaktır.

 

Suriye Türkmenleri %13,5 civarındaki varlığı ile bir azınlık toplumu değildir. Arap ağırlıklı bölgelerde Türkçeyi unuttuğu için Araplaşan, Kürt bölgelerinde (Karakeçililer Örneği) kürtleşen bir topluluktur. Farklı etnik yapılar içinde farklı sebeplerle eriyen Türkmen nüfusunun gerçek oranının %30 civarında olduğu düşünülmektedir. Kaybolan Türklerin izinin bulunması bir ülke politikasına dönüştürülmeli ve bu çalışmaların Suriye’den başlatılması gereklidir.

 

Sonuç

 

Yörük/Türkmen unsurunun milli asabiye ile mayalandığında Selçuklu ve Osmanlı örneğinde görüleceği üzere devlet ve medeniyet kuran müstesna bir unsur ve Türk milletinin bayraktarı bir topluluk olduğu düşünüldüğünde, Yörük-Türkmenler geleceğimiz adına hayati bir yerde dururlar.

 

Yörükler/Türkmenler; milletimizin ve devletimizin en temel unsuru, Selçuklu-Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti çizgisinin esas yapıcısı olduklarından, güç, hedefler ve menfaatler noktasında diğer tüm beklentilerin ötesinde kendilerini devlet ve milletin hayatı için anonimleştirmiş olduğundan ve devlet ve millet için amasız, fakatsız olarak her türlü feragat, fedakarlık ve adanmışlığa hazır olmaları nedeniyle Milli stratejinin temelidirler. Bu bakımdan milli güvenliğin insan unsuru düşünülürken ülke içinde ve güncel şartların bize dayattığı Irak ve Suriye örneğinde olduğu gibi, sınırda, sosyolojik birer duvar oluşturmak noktasında Türkmenler hayati bir unsurdur.

 

Suriye Türkmenlerinin, iç savaşın etkilerinden kurtulması, geri dönüş sürecinin sağlıklı bir şekilde tamamlanması için büyük bir çaba gerekmektedir. Türkiye'nin bu süreçteki rolü, Türkmenlerin tarihsel bağları ve kültürel kimliklerini korumak, eğitim, ekonomik kalkınma ve siyasi temsili güçlendirmek adına çok büyük bir öneme sahiptir. Türk Dünyası Yörük Türkmen Birliği’nin gerçekleştirdiği saha çalışmaları, bu sürecin doğru bir şekilde yönlendirilmesi için önemli bir kaynak sunmaktadır. Geriye göçün desteklenmesi, Türkmenlerin kimliklerini koruyarak Suriye'nin demokratikleşme sürecine katkı sağlamaları için kritik bir fırsat sunmaktadır.

 

Bu vesile ile Birlik Genel Başkanı İrfan Tatlıoğlu ve Dış İlişkiler Başkanı İsmail Mansur Özdemir dostumuza yaptıkları bu kritik saha çalışması ve stratejik önemdeki tespitleri için milletimiz adına teşekkür ediyorum.

Alarm'da oylarınızla yaptığımız Suriye anketi sonuçları da belki toplumumuzun konuya bakışını ortaya koyacaktır:


Suriye'nin toprak bütünlüğünü sağlayarak yeni yönetimle dostluk temelli ilişkiler kurulmalıdır, diyenler %42
Suriye'deki askeri varlık artırılmalı, ülkenin tamamı her türlü terörden arındırılmalıdır diyenlerin oranı %26

Türkiye'nin Güneyinde bir Türkmeneli Cumhuriyeti kurulmasına katkı vermelidir diyenler ise %20
 

Türk Dünyası Yörük Türkmen Birliği Nedir?

Türk Dünyası Yörük Türkmen Birliği; 3335 Sayılı Uluslararası Teşekküllerin Kuruluşuna Dair Kanun çerçevesinde Bakanlar Kurulu Onayı ile 2016 yılında Türkiye ile birlikte tüm dünyadaki Türklerin, akraba toplulukların, kendisini Türk gibi gören ve niteleyen toplum ve topluluklar ile kendisini Türk milletine yakın hisseden diğer toplumlarla iş birliği içerisinde bilgi, görgü ve teknolojisini geliştirmek; Türk dilini, örfünü ve töresini araştırmak, geliştirmek, yaymak ve gelecek nesillere aktarmak amacıyla birlikte çalışma ortamları meydana getirmek misyonu ile kurulmuştur. Bünyesindeki yüzlerce, konfederasyon, federasyon, vakıf ve dernekle Türkiye’nin en önemli sivil toplum kuruluşlarından biridir.
Genel Başkan İrfan Tatlıoğlu ile birlikte 40 kişiden oluşan bir Kırklar Meclisi tarafından yönetiliyor. Aksakallılar Heyeti, Delikanlılar Teşkilatı, Bacılar Divanı, Bilim Kurulu, Onur Kurulu gibi kökünü Türk tarihinden alan yönetim yapısına sahip. Türkiye’de 54 ilde üye derneğe sahip bir üst birlik. Ayrıca Suriye Türkmenleri Derneklerinden İran Kaşkayı Derneğine kadar Türk Dünyasından pek çok STK’yı bünyesinde bulunduruyor.


Haber Galerisi :

Toplam Okunma Sayısı : 1091